Ana Sayfa yazılar iktibas Canavarlar zamanı – Ray Acheson

Canavarlar zamanı – Ray Acheson

Kapitalizmin yapısal aptallığı, milyarderlerin servetlerini kendi dehalarının eseri sanmasına dayanır cezasızlık tarafından körüklenir. Trump ve Musk gibilerin cezasızlıkla beslenen faşizmi, kendi “karşı canavarlarını” yaratıyor

Reklamlar
Çeviren: Umut Can FIRTINA

Fire Weather adlı eserinde yazar John Vaillant, “Lucretius Problemi’ni” tanımlar; bu fenomen, insanların olup biten her şeyi bildikleri halde, bunun gerçekten gerçekleştiğini anlayamamaları durumudur. İnsanlar, gerçeği genellikle daha önce deneyimlediklerinin sınırları içinde algılarlar ve en kötü senaryo gerçekleşirken, bunun farkına varmakta zorlanırlar. Vaillant, 2016’da Kanada’nın Alberta bölgesinde meydana gelen Fort McMurray yangını hakkında yazarken, iklim krizi, fosil yakıt çıkarma endüstrisi ve kasaba ve şehirlerin inşa yöntemlerindeki değişiklikler nedeniyle yangının yıkıcı potansiyelinin arttığını anlatmaktadır. Ancak bu kavram, yeni ABD siyasi rejiminin yol açtığı yıkımı tanımlamak için de geçerlidir.

The New York Times, bunun sadece bir örneği olarak, 6 Şubat tarihli sabah bülteninde Trump’ın ilk haftalarını nispeten zayıf bir dönem olarak tanımladı ve esas olarak Kanada ve Meksika’ya yönelik gümrük tarifelerinin geri çekilmesine odaklandı. Bülten, göçmenleri ve trans bireyleri hedef alan yürütme emirlerinden yalnızca kısaca bahsetti ve Elon Musk’ın (seçilmemiş bir figür olarak) komutası altında teknoloji milyarderleri ve kadın düşmanı grupların iktidarın koridorlarında pervasızca dolaştıklarını, Sosyal Güvenlik ödeme sistemlerine benzeri görülmemiş erişim sağladıklarını, kamu kurumlarını kapattıklarını ve federal çalışanları işten çıkardıklarını—ve daha kim bilir neler yaptıklarını—hiç anmadı. Gazeteci Parker Molloy’un belirttiği gibi, “Bu başka bir ülkede yaşansa, adını koyardık: Darbe.”

Ancak bazı çevrelerde ABD istisnacılığı (exceptionalism) hâlâ devam ediyor. Pek çok ana akım siyasetçi ve yorumcu, “Bunun burada olamayacağı” fikrine tutunmaya, sistemin “denetim ve denge” mekanizmalarının galip geleceğine inanmaya devam ediyor—üstelik kendilerinin güvendiği kurumlar mecazi anlamda ateşe verilmişken. Aynı kişiler, onlarca yıldır gözetim, sınır kontrolü, sınır dışı etme, hapis ve savaş aygıtlarını inşa edip besleyerek, faşizmin bu eylemlerinin üzerine inşa edildiği zemini hazırlama konusundaki sorumluluklarını da reddediyorlar.

YAPISAL BUDALALIK

Ancak liberal “Lucretius Problemi’ni” bir kenara bırakırsak, darbenin başını çeken faşistlerin de aynı hayal gücü eksikliğine sahip olduğunu görmeli ve bunu kullanmalıyız.

Yazar John Ganz’ın belirttiği gibi, “Musk’ın tam anlamıyla bir budala oluşu yapısaldır: Bu durum, Antik Yunanca’daki idiotes teriminin kökenine kadar uzanır; yani, kentteki ortak siyasi yaşamı anlayamayan bir kişiye işaret eder. Bu insanlar, servetlerinin ve güçlerinin kendi şahsi yaratımları değil, kendilerini destekleyen ve ayakta tutan geniş çaplı devlet ve toplumun ortak ürünü olduğunu anlayamazlar.”

Aynı yapısal budalalığı İsrail’in, Gazze, Batı Şeria, Lübnan ve İran’da bombalama, aç bırakma ya da soykırım yoluyla istediğini elde edebileceğine inanmasında da görebiliriz. Aynı şekilde, Trump’ın da Kanada’yı, Grönland’ı, Panama Kanalı’nı ve şimdi de Gazze’yi satın alabileceğini ya da işgal edebileceğini düşünmesinde bu zihniyetin izleri vardır—çünkü neden olmasın? Biden yönetimi, İsrail’in Gazze’yi yok etmesine yardımcı oldu; şimdi ise yapılması gereken tek şey o can sıkıcı Filistin halkından kurtulmak—ve insanları yok etme konusunda Biden’ın oldukça yetenekli olduğu söylenebilir. Şimdiden Guantanamo Körfezi’ne ve belki de El Salvador’un acımasız mega hapishanesine göçmenleri sürgün ederek etnik temizlik yetilerini sergiliyor.

Bir yıkım dürtüsü, bir diğerini besler. Yapısal budalalık, sonuçsuzluk tarafından körüklenir. John Vaillant’ın Fort McMurray yangınına dair anlattığı gibi, alevler ve ısı arttıkça yangın daha da şiddetlenir. Trump, Musk ya da Netanyahu ne kadar çok şeyi cezasız bırakabilirse, kendilerini o kadar yenilmez hissedeceklerdir. ABD’nin İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımına verdiği destek ve dünyanın bunu durdurma konusundaki başarısızlığı, bu durumun ABD’de de yankılanmasına neden olacak. Tariq Kenney-Shawa’nın uyardığı gibi, “Çocuklar keyfi bir şekilde keskin nişancılar tarafından öldürülebildiğinde, hastaneler ve gazeteciler meşru hedefler olarak görüldüğünde, bir ordu, kanıt sunmadan kurbanlarını ‘terörist’ ilan edebildiğinde ve yine de sözde kurallara dayalı uluslararası düzenin savunucularından koşulsuz fon ve destek alabildiğinde, insanlık olarak geçmişte bıraktığımızı sandığımız bir noktaya geri sürükleniyoruz.”

Zulüm, bu ABD siyasi rejiminin temel zihniyetidir. Nefret, istismar, aşağılanma, sindirme, hapis ve fiziksel şiddet, Washington’daki erkeklerin temel araçlarıdır. ABD emperyalizminin yarattığı zulümler üzerine inşa edilen bu rejim, göçmenlerin, trans bireylerin ve kürtajın giderek daha fazla kriminalize edilmesiyle insan yaşamına ve onuruna yönelik saldırılarını şiddetlendiriyor. Ülkeyi ele geçiren oligarkların aşamayacakları bir sınır varmış gibi görünmüyor; hükümeti devraldıklarından beri pek çok eylemleri yasadışı ve anayasaya aykırı olduğuna göre, nerede duracakları veya mutlak güç arayışlarında kimi zarar verecekleri ya da ortadan kaldıracakları belirsiz. Onlar için bu güç, kişisel Manifest Destiny’lerinin (ABD’nin yrli halkları zorla yerinden ederek topraklarını genişletmesinin “Tanrı’nın bir lütfu” olarak görüldüğü, emperyalist politikalarını haklı çıkarmak için 19. yüzyılda ortaya çıkan bir ideoloji) bir parçası.

DEVRİMCİ POTANSİYEL

Ancak hiçbir şey kaçınılmaz değildir. Ve Trump’ın Kanada, Kolombiya, Meksika ile ilgili çeşitli geri adımları ve federal fonları tamamen dondurma girişimi gibi konularda gördüğümüz gibi, gerçekleşen şeyler bile geri alınabilir, ertelenebilir, hafifletilebilir ya da engellenebilir. Yapısal budalalıkları nedeniyle, Musk ve Trump ile yandaşları, eylemlerinin sonuçlarını kavrayamıyorlar. Rebecca Solnit’in yazdığı gibi, “Değişim teorileri, bir şeyler yapıp işin tamamlanacağını varsaymak üzerine kurulu görünüyor.” Onlara göre, bizler—trans ve göçmen toplulukları, federal çalışanlar, Kanada ve Meksika—sadece yerleştirilip unutulacak mobilyalarız. Ama Solnit uyarıyor: Bu, insan doğasını temelden yanlış anlamaktır.

Faşistlerin faşist olmanın sonuçlarını hissetmelerini sağlama kapasitemiz var. Direnebilir, yavaşlatabilir, her emre meydan okuyabiliriz. Ve bunu zaten yapan birçok kişi var—bu mücadeleye göçmenler, trans bireyler ve Yerli topluluklar öncülük ediyor. Chicago’daki öğretmenler, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) görevlilerinin okullarına girmesini engelledi. Los Angeles’ta öğrenciler, gözaltılar ve sınır dışı edilmeleri protesto etmek için sınıflardan ayrıldı. Ülke genelinde birçok okul sistemi, Trump’ın trans karşıtı yürütme emirlerine uymayacağını açıkladı. Milletvekilleri ve topluluk üyeleri, hastanelerin cinsiyet uyumlandırıcı sağlık hizmeti sunmayı reddetmeleri konusunda onları sorumlu tutuyor. Sendikalar, Musk’ın Çalışma Bakanlığı’na erişimini engellemek için dava açtı.

Kitlesel zarar veriliyor ve daha fazlası gelecek. Ancak bu anın devrimci bir potansiyeli var—hem ABD içinde hem de ABD’nin diğer ülkelerle olan ilişkilerinde. Faşizmin bedelini ödetebiliriz—eğer birbirimizle dayanışma içinde olursak, eğer harekete geçersek, eğer onların nefretiyle adalet ve birbirimize duyduğumuz sevgiyle yüzleşirsek.

ONLARI YENEBİLİRİZ

Son birkaç hafta, Antonio Gramsci’nin şu sözlerine yeni bir anlam kazandırdı: “Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor: Şimdi canavarların zamanıdır.” Gramsci, her zamanki gibi, haklı. Ancak unutmamalıyız ki, canavarlar bizim yarattığımız şeylerdir. Onların eylemleri korkunç olabilir, ancak bu eylemleri gerçekleştirenler insandır. Onlara canavarların gücünü bahşetmemeliyiz, onları mitolojik, yenilmez varlıklar olarak görmemeliyiz. Onlar insan. Ve yenilebilirler.

Kültürlerin, tehditleri canavarlar olarak tasvir etme biçimi, kibir ve açgözlülüğün sonuçları hakkında önemli dersler içerir—yerli veya siyah toplulukların yok edilmesi ya da yerinden edilmesinden, nükleer silah patlamalarına kadar birçok tarihsel olay, canavar metaforlarıyla anlatılmıştır. Kadın düşmanlığı, transfobi ya da ırkçılıktan beslenen korkular ve nefretler canavar yaratabilir ve bu canavarlar, onları hayal edenleri bile hedef alabilir. ABD emperyalizmi ve savaş politikaları, W. Scott Poole’un Dark Carnivals adlı eserinde ustalıkla ifade ettiği gibi, canavar metaforlarıyla anlatılabilir.

Ancak canavarlar birçok şey olabilir. Canavarlar aynı zamanda savunucular, vicdan, direniş de olabilir. Toplumsal ve kültürel tarihte, queer, siyah, yerli ve engelli bireyler gibi ana akım toplumdan dışlanan pek çok kişi, canavar olarak damgalandı. Ancak ana akım siyaset ve ekonomiden dışlanmış olmamız, bizi dayanışma ağları, halk eğitimi, direnç, sanat, yaratıcılık ve neşe konusunda lider haline getirdi. Hayatta kalma mücadelemiz nesillerdir sürüyor. Bizler, nasıl algılandığımızın zamanla değiştiğini ve kazanmanın tek yolunun mücadele etmek ve birbirimizle dayanışma içinde olmak olduğunu biliyoruz. Tıpkı toplumu yok etmeye niyetli diğer canavarlara karşı yükselen kaiju gibi, biz de yükselecek ve yeniden direneceğiz.

YORUM YOK

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version