Suriye’de Esad yönetimi devrileli henüz 2 ay olmadı ancak birçok bölge ve Avrupa ülkesi ya Şam ile temas kurdu ya da heyet gönderdi. Bu ülkelerin arasına Rusya da katıldı. Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov bir heyetle birlikte Şam’daydı. Suriye’deki Yeni Yönetimin Lideri Ahmed El Şara ile bir araya gelen Bogdanov’un elbette öncelikli gündem maddesi Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığının selameti ve akıbeti oldu. Görüşme içeriğine dair pek detay sızmadı ancak özellikle Rus tarafının görüşmeden sonra yaptıkları açıklamalara bakılırsa iki taraf da ilişkilerin devam etmesini istiyor. Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerinin durumuna dair görüşmelerin de devam edeceği belirtiliyor.
Esad yönetimi devrildikten sonra Beşşar Esad ve ailesi dahil olmak üzere birçok üst düzey isim Rusya’ya kaçmıştı. Bogdanov’un Şam ziyaretine dair Suriye resmi haber ajansı SANA’da yer alan haberde bundan bahsedilmiyor ancak görüşmede “Önceki yönetim döneminde halka karşı suç işleyenlerden hesap sorulması” konusunun da tartışıldığı belirtiliyor.
Şam’daki yeni duruma göre pozisyonunu yeniden belirlemeye çalışan bir başka ülke de İran, ki İran Dışişleri Bakanlığı ocak ayının başında bir Suriye özel temsilcisi atadıklarını duyurmuştu. Önceki gün de İran Dışişleri Bakanı Arakçı, Şam ile üçüncü taraflar üzerinden temasta olduklarını söyledi.
Bütün bu diplomatik gelişmeler Şam’daki yeni yönetim açısından elbette oldukça önemli. Çünkü yeni devletin inşasından ülkenin yeniden inşasına kadar her aşamada karşılarına çıkacak en önemli sorunun çözümü diplomaside gizli: Para…
Suriye’ye yönelik yaptırımların ABD ve AB tarafından hafifletilmesi de bu açıdan Şam’ı rahatlattı denilebilir. Bu açıdan Suudi Arabistan ile Suriye ilişkilerinin seyri kilit önemde.
Şam’daki geçiş hükümetinin önündeki çetrefilli meselelerden biri de ülke içindeki silahlı grupların tek çatı altında toplanması ve toprak bütünlüğünün sağlanması. Bu çerçevede ülkenin kuzeydoğusundaki öz yönetim ile HTŞ arasındaki açık-gizli temasların sürdüğü biliniyor.
Resmi açıklamalarda yer alan bilgilere ve yerel kaynakların aktardıklarına göre bu temaslarda tarafların talepleri şöyle:
– HTŞ, SDG’nin kendini feshetmesini ve yaklaşık 70 bin savaşçının kurulacak olan Suriye ordusuna katılmasını istiyor. Bu şarta ılımlı bakan SDG kurulacak olan Suriye ordusuna blok/bütün halinde katılmak isterken geçiş hükümetinin savunma bakanı bunun mümkün olmadığını açıkladı.
– HTŞ, Suriyeli olmayan PKK’lıların sınır dışı edilmelerini ve Türkiye vatandaşı olanların Ankara’ya teslim edilmesini istiyor.
– HTŞ petrol dahil SDG bölgelerindeki stratejik kaynakların yönetiminin Şam’a devredilmesi gerektiğini savunuyor.
– Öz yönetimin de kendisini feshetmesini isteyen HTŞ, SDG’nin kontrolündeki bölgelerde bulunan ve on binlerce IŞİD militanının ve ailesinin yaşadığı El Hol ve Roj kamplarının Şam’a bırakılması gerektiğini vurguluyor.
Bu şartlar karşılığında HTŞ’nin SDG’ye ademimerkeziyetçi bir yapıyı ve Kürtlerin haklarını tanımayı kabul etmeyi vadettiği belirtiliyor. Ancak ademimerkeziyetçi yapının sınırları ya da Kürtlerin haklarından kasıt ne; belirsiz.
Müzakerelerde SDG’nin talepleri ise şöyle;
– SDG blok halinde yeni kurulacak orduya katılsın.
– SDG ve öz yönetim kendini feshetmesin.
– Kuzeydoğu Suriye SDG tarafından korunsun.
– Şu anda SDG bölgesinde kalan stratejik kaynaklardan öz yönetim sabit pay alsın.
Bu şartlar çerçevesinde müzakereler sürerken Amerika’dan Suriye’den asker çekebileceğine dair karışık sinyaller gelmeye başladı. Türkiye ise resmi açıklamalara bakılırsa HTŞ’den Suriye’deki Kürt yapılara karşı daha sert çıkışlar yapmasını bekliyor gibi görünüyor. Ancak HTŞ’nin SDG ile bir çatışmaya girmeye kesinlikle niyetinin olmadığı defalarca açıklandığı gibi ülke içindeki ekonomik, siyasi ve toplumsal durum da yeni bir çatışma sürecini kaldıramayacak kadar kırılgan. Elbette HTŞ de bunun farkında. Bu nedenle Suriye Kürtleri ile sorunları müzakere ile halletmeye çalışan HTŞ Türkiye-Amerika ve Kürtler arasında dengeli bir politika yürütmeye çalışıyor gibi görünüyor.
Diğer taraftan HTŞ Suriye içindeki bütün silahlı grupları kontrolü altına alabilmiş değil. Dera’da birkaç aşiret, Süveyda’da Dürziler hatta Deyr Ez Zor gibi yerlerde bazı gruplar hâlâ HTŞ’ye silahlarını teslim etmek istemiyor. Bunların dışında yıllarca HTŞ ile birlikte hareket etmiş olan ve binlerce yabancı cihatçının da olduğu çok sayıda silahlı grup da var. Azınlıklara yönelik özellikle kırsal bölgelerde gerçekleşen saldırıların failleri olarak bu gruplar gösteriliyor ancak HTŞ’nin bu grupları nasıl tek çatı altında toplayacağı da meçhul. HTŞ’yi ‘ılımlı’ olmakla suçlayan bu silahlı grupların bir kısmının kontrol altına alınamaması halinde azınlıklara yönelik saldırıların artması, silahlı gruplar arasında çatışmaların başlaması gibi risklerin olduğu yaygın bir görüş.
Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların bekası ise çözülmesi gereken bir başka sorun. HTŞ bu silahlı gruplarla iş birliği yapmaya pek gönüllü değilmiş gibi bir hava var ancak Türkiye’nin taleplerini göz ardı edebilecek durumda da değil. Bu nedenle Suriye’de inşa edilecek ordu dahil yeni devletin bu karmaşık ortamda yükseleceği kesin.