İktidar cephesinde, Türkiye’nin yedi düvele kafa tutan güçlü bir devlet mi, yoksa bir oyuncu menajeri tarafından yıkılabilecek kadar kırılgan mı olduğuna karar veremeyen bir hal var. Ayşe Barım’ın, önce bütün dizi-film sektörünü ele geçirdiği ve tekel oluşturduğu konuşuldu. Bu iddia iktidar medyasında dillendirildi ve sosyal medya trolleri tarafından hızla yayıldı. Akla ilk gelen şu oldu: İktidar yıllardır ‘sapkın ideolojilerle’ dolu batı medeniyetine kaptırdığını düşündüğü ‘kültürel hegemonyayı’ ele geçirmek için düğmeye bastı.
BİR MENAJERE Mİ YENİLECEKTİ HÜKÜMET?
Yenisini inşa edememişti ama şimdi elde, kamu bütçesinden büyükçe bir pay alan TRT’nin dijital platformu Tabii vardı. Gassal adlı dizi de tutmuşa benziyordu. Artık kültürel hegemonyayı ele geçirmek için yeterli koşulların oluştuğu düşünüldü herhalde. Türkiye’nin en ünlü oyuncularının menajerliğini yapan Ayşe Barım’ı saf dışı bırakınca, oyuncular da Netflix yerine Tabii yapımlarında yer alabilirdi mesela. Çünkü, iktidar medyasına konuşan bir yönetmenin söylediğine göre Barım, MHP’li olduğu için, oyuncularının yönetmenle çalışmasına engel olmuş. Ama sonra dümen hızla Gezi’ye kırıldı. Ayşe Barım’ın güya sözünden çıkmayan oyuncular güya Gezi’ye de onun direktifleriyle katılmış ve devleti yıkmak için harekete geçmişti. Ayşe Hanım, 12 yıl önce, Bayburt hariç Türkiye’nin bütün illerinde insanları sokağa çıkarıp, hükümeti devirmeye kalkışacak kadar etkili biriymiş meğer. Düşünün, ABD Başkanı Trump bile kongre binasına sadece birkaç yüz kişiyi yollayabilmişti. O halde inandırıcı mı bu? Değil tabii. İnanan da üzülsün zaten; koskoca Ortadoğu fatihi hükümeti devirmek için bir menajer, çalıştığı on küsür oyuncu ile ülkenin biri hariç bütün illerini ayağa kaldırabilmiş diye… Ayşe Barım tutuklandı. Kadının Gezi’nin organizatörü olduğunu 12 yıl sonra fark etmişler. Güya kalkışma için örgütlediği oyuncular da Ayşe Hanım’ın ardından, tövbe tövbe, ölmüş gibi dayanışamama mesajları yayınlıyor. Meselenin tutar tarafı yok, iktidarın da tutturma derdi yok zaten. Mesaj verildi. Apolitik bir kadından, 6 milyon insanı sokağa dökebilecek bir organizatör yaratıldı. Milyonların takip ettiği ünlü oyuncular da sessizleştirildi.
MASRAF OLUR DİYE…
Ağır ihmaller sonucu 36’sı çocuk 78 insanın öldüğü Grand Kartal Otel yangınının üzerinden sadece sekiz gün geçti. Gözümüzün önünde aileler yok oldu. Kısılıp kaldıkları otel odasının camlarından aşağıya attılar kendilerini belki yaşama şansımız olur diye. Önlenebilir sebeplerden öldü insanlar. Yangın algılama ve uyarı sistemi çalışmıyormuş. Yağmurlama sistemi yokmuş. Odaların kaçış noktasına mesafesi olması gerekenden uzakmış. Acil durum aydınlatma ve yönlendirme sistemleri eksik ya da çalışmıyormuş. Binanın dış cephe kaplaması ve içeride kullanılan malzeme yangının hızla yayılmasına neden olacak türdenmiş. Muhasebeci Kadir Özdemir’in verdiği ifadeye göre otelin genel müdürü Emir Aras, kendisine sunulan eksiklik raporunu “bunları gidermek çok masraflı” diyerek iptal ettirmiş. Sahibi olduğu ETS Tur tarafından pazarlanan, turizm belgeli Grand Kartal Otel’deki yangınla ilgili katiyen sorumluluk almayan Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, denetim yetkisi bakanlığında olmasına rağmen Bolu Belediyesi ve Bolu İl Özel İdaresi’ni suçladı. Hala koltuğunda oturmuş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan direktif bekliyor.
SIRBİSTAN’DA 3, TÜKİYE’DE 0 İSTİFA
Diğer taraftan, hemen yakınımızdaki Sırbistan’da halk sokakta. 1 Kasım 2024’te, Navi Sad tren istasyonunda çatı çökmesi sonucu ölen 15 kişinin hesabını soruyor. Öğrencilerin de katıldığı protestolarda halk sorumluların cezalandırılmasını istiyor, ihmal şüphesine karşı hükümetten şeffaflık talep ediyor. Kitlesel gösterilerin ülkeye yayıldığı Sırbistan’da Başbakan Milon Vučević, ne hakla hükümeti devirmeye kalkarlar diye bağırmıyor, “siyasilerin sorumluluklarını kabul etmesi ve toplumdaki gerginliğin düşürülmesi için hazır olmaları gerektiğini düşünüyorum” deyip istifa kararı aldığını açıklıyor. Başbakanın istifasında etkili olan olay, bir öğrencinin kimliği belirsiz bir grubun saldırısına uğradıktan sonra ağır yaralanması. Gezi’de 7 kişi ölmüştü. Erdoğan değil gerginliği düşürmek, evde zor tuttukları yüzde 50 olduğunu ve Gezi eylemcilerinin camide bira içtiğini söylemişti. Sırbistan’da, ihmal yüzünden 15 kişi öldü. Belediye başkanı, iki bakan ve başbakan istifa etti. Bizde herkes yerli yerinde. Yine ihmal sonucu gerçekleşen Çorlu tren kazasında oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden Mısra Öz, açıklamaları nedeniyle ‘kamu görevlisine hakaretten’ yargılanıyor.
GÖZALTI YAĞMURU
Açlık ve yoksulluk almış başını gitmiş, bolca tarım ilacı içeren bir demet marul 50 lira olmuş, depremzede iki yıldır açıkta, her yerde her an ölümle burun buruna yaşam mücadelesi veren insanların ülkesinde bir hafta içinde oyuncu, siyasetçi, gazeteci, sokak röportajında isyan eden teyze derken herkesin üzerine gözaltı ve tutuklama yağıyor. ABD ve Çin yapay zeka yarışına girmiş, Vatikan bile yapay zeka ile ilgili gelişmeleri takip ediyorken, bizim Diyanet Başkanı Ali Erbaş Audi araba derdinde. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kendisini, İstanbul, Beşiktaş ve Esenyurt belediyelerini hedef alan soruşturmalarda bilirkişi olarak sürekli aynı kişinin (S.B) adının geçtiğini ve kasıtlı olarak aleyhte rapor verdiğini açıkladı. İmamoğlu’nun konuştuğu kürsüde rüzgarı henüz dinmemişken, hakkında ‘bilirkişiyi hedef gösterme’ iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
YETENEKLİ BAY BİLİRKİŞİ
Kendisine aynı gün ulaşarak hakkındaki iddiaları soran gazeteci Barış Pehlivan’a “beni kimse bağlamaz” diyen S.B, ertesi gün ilk iş olarak iktidar medyasına konuşmayı tercih etti, “Hukukun gereği neyse onu yaparım” dedi. İşte o hukuk dün gazeteciler Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker’i gözaltına aldı. Pehlivan, raporunu bitirip mahkemeye sunan ‘bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs’ ve ‘kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması’ iddiasıyla suçlanıyor. Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker ve Halk TV sunucusu Seda Selek de ilgili telefon görüşmesinin yayınlanması nedeniyle gözaltında. Bu sabah adliyeye çıkarılmaları bekleniyor. Açık adını ceza almadan sadece iktidar medyasının yazabildiği yetenekli bay bilirkişi S.B’ye ‘dokunan yandı’.
AMAN ÇIT ÇIKMASIN!
İktidar, panik düğmesine bastı. Yoksulluk uçuşta. Emekliler sefalet içinde, çocuklar aç, okul dışında kalan gençler suça bulaşıyor. Memlekette gerek iş gerek tatilde herkes her an ölümle yüz yüze. Hükümetin Suriye’deki dış politika ‘başarısı’, iç politikadaki yoksulluğa her an yenilebilir. Şikayet ve acı dolu gündemin karşısında herkes çıt çıkarmadan otursun isteniyor, ta ki maddi şartları AKP için uygun olacak bir seçim tarihi belirlenene kadar… Gezi’de, toplumu baskıyla ve kutuplaştırarak yönetmeyi seçen tam da böyle bir siyaset anlayışına karşı çıkılmıştı. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ne köksüzdü ne de şuursuz. Aksine, milyonları aynı parkta el ele buluşturabilmişti. Ne büyük suç ama değil mi?