Ana Sayfa iktibas Fehim Taştekin Kovuldun! – Fehim Taştekin

Kovuldun! – Fehim Taştekin

Reklamlar
Filistin ve İsrail’den Suriye ve İran’a kadar herkesin saatleri Trump’a ayarlı... Ekibinde kendisi gibi ayarsız, deli ve kalıpsız çok! Uyumsuz olanları kolayca “Kovuldun” diyerek kapının önüne koyabilir. Haliyle ekiptekilerin profillerine çok takılmak da anlamsız... Kavgadaki herkes bu tür bir tutarsızlıktan kendi hesabına bir şeyler bekliyor.

ABD Başkanı Donald Trump öteki dünyalar üzerinde narsist kibrine layık etkiler yaratarak göreve başladı. Filistin ve İsrail’den Suriye ve İran’a kadar herkesin saatleri Trump’a ayarlı.

Daha gelmeden özel elçisi Steve Witkoff’u İsrail Başbakanı Netanyahu’nun üzerine salarak Gazze’de ateşkes sağlayıp radikal-faşist tayfayı kızdırdı. Oval Ofis’teki ilk gününde Batı Şeria’da Filistinlilere karşı terör estiren Yahudi yerleşimcilere yönelik yaptırımları kaldırarak aynı tayfayı mutlu etti. Ve kavgadaki herkes bu tür bir tutarsızlıktan kendi hesabına bir şeyler bekliyor.

***

Bir taraftan savaşa dönmeyi kafaya koyan Netanyahu’yu dizginlemesi için Witkoff’u birkaç ay bölgede tutmayı planlıyor. Diğer yandan “Ateşkesin süreceğinden emin değilim” diyor.

Sükûnet istiyor ama Filistinlileri dert edindiğinden değil. Filistinlileri sürüp Gazze’yi paralı züppeler için cennetmekân yapmayı düşlüyor.

Her normal insan, Gazze’ye baktığında bombardımanlarla yerle bir edilmiş şehirleri, aç-susuz-biilaç bırakılmış kitleleri, enkaz altında ceset arayan ya da sağa-sola dağılmış kafatası ve kemikleri toplayan kederli insanları görüyor. İsrail’in toprağından kazıyıp bitiremediği insanları… Trump’ın gördüğü şey ise kulelerin dikileceği, otellerin yapılacağı, eğlence merkezlerinin inşa edileceği bir hafriyat alanı. Oval Ofis’te gazetecilerle diyaloğunda, “Gazze’nin fotoğrafına baktım. Çok büyük bir yıkım alanı. Oranın farklı bir şekilde yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Deniz kenarında muhteşem bir konumu ve harika bir havası var. Orada çok güzel şeyler yapılabilir” diyor.

Suudileri Abraham Anlaşması’na dahil edip Körfez-İsrail eksenli ekonomik projelere yaklaşmak için mayınların temizlenmesini istiyor. Muhtemelen direnen Filistinliler kadar Netanyahu ve faşist bakanlarını da mayın olarak görüyor. Fakat aradığı sükûneti bozacak umursamaz kararlar ya da atamalar da yapıyor. Mesela İsrail’in Batı Şeria’yı işgalini “Kutsal Kitap’tan gelen bir hak” olarak gören ve BM’yi de ‘antisemitizm yuvası’ olarak tanımlayan Elise Stefanik’i BM Daimi Büyükelçisi olarak atıyor. Senatodaki onay oturumunda Stefanik, “Savaşa dönülmezse hükümeti devireceğim” diyen Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve soykırıma mola verildi diye istifa eden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in fikirlerine katıldığını söylemekten çekinmiyor.

Bu bakış açısı, BM Güvenlik Konseyi kararları ve ABD’nin yerleşik politikalarına da aykırı. Trump’ın yerleşikle bağı çürük. İlk başkanlık döneminde Golan Tepeleri’ndeki işgal ve ilhakı da tanımıştı. Şimdi Batı Şeria’nın ilhak planına da destek verirse hiç şaşmamalı. Ya da 8 Aralık sonrası İsrail’in Suriye’de işgal ettiği yerlerde kalmasına rıza gösteren bir politika izlerse!

***

Suriye demişken orada da günün sonunda karşı karşıya gelmesi mukadder blokların başındaki HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani ile SDG Komutanı Mazlum Abdi, Trump’a tebrik mesajları yayımlıyor. Biri Suriye ve ABD arasında ortaklık kurulmasını temenni ederken diğeri işbirliğinin devamını sabırsızlıkla bekliyor. “Bu bizim savaşımız değil” diyen Trump henüz topa girmediği için kimin sahasına gol atacağını kestirmek de zor.

***

Abraham Anlaşmaları’nı ekonomik projelerle büyütmenin yanı sıra Orta Doğu’daki en önemli gündemi İran. Onda da sinyaller kafa karıştırıcı. Senatör Lindsey Graham gibi Trump destekçisi etkili isimler; Gazze, Lübnan ve Suriye’de elde edilen sonuçlardan sonra İran’ın zayıf düştüğü varsayımıyla bu ülkenin nükleer tesislerinin bombalanması için bastıranlar var. Trump’ın sihirli formülü azami baskı stratejisi ile İran’ı meteliksiz bırakıp dize getirmek. Böylece İran nükleer programını çöpe atacak, balistik füzeler geliştirmekten vazgeçecek, Hamas, Hizbullah ve Ensarullah gibi hareketleri desteklemekten vazgeçecek!

İsrailli ve Amerikalı kaynaklara göre Netanyahu kasımda Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’i Trump’a göndererek İran’a saldırı için destek istedi. Trump önceliğinin nükleer anlaşma olduğunu söyledi. Netanyahu’nun ekibi uyanıkça bundan “Trump, İran’ın vurulmasını destekleyecek” sonucunu çıkardı. Ama aslında Dermer hem Trump hem de Biden’la görüşmelerinden eli boş döndü. Aksi olsaydı İsrail, Biden’ın son günlerinde harekete geçecekti.

Öyle anlaşılıyor ki Trump askeri saldırı tehdidiyle güçlendirilmiş bir diplomasinin İran’la anlaşmayı mümkün kılacağını düşünüyor.

***

Atamalarda yaptığı bazı tercihler dikkat çekici. “Bombala, İran’ı bombala” diye diye kafası alev topuna dönmüş John Bolton ayarındaki tipleri Beyaz Saray’dan uzak tutuyor. İlk iş, Bolton’a verilmiş gizli servis korumasını iptal etmek oldu. Trump 2019’da Bolton’u Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’ndan kovmuştu.

Lübnan’ın cehenneme döndürüldüğü sırada İran’a saldırmanın tam sırası diye gaz veren damadı Jared Kushner’in Beyaz Saray’da tekrar görev alıp almayacağı da belirsiz. (Ama Batı Şeria’daki yasadışı Yahudi yerleşimlerini finanse eden babası Charles Kushner, Paris büyükelçisi oluyor.)

Bunun ötesinde İran’la askeri hesaplaşma beklentisini aşağı çeken bazı tercihlerde bulundu.

Mesela eski İran özel temsilcisi ve politika planlama direktörü Brian Hook’u kovdu. Hook, Trump’ın ilk döneminde İran’da rejim değişikliğini saplantı haline getirmiş, müzakerelere engel olmuş ve azami baskı stratejisi için elinden geleni yapmıştı. Ayrıca Suriye’ye yeterince düşman, İsrail’e yeterince dost olmayanları yönetimden tasfiye ettirmişti. Üstelik ikinci dönemde Dışişleri’ndeki geçiş sürecine liderlik ediyordu. Hatta “Dışişleri Bakanı olabilir” deniliyordu. Hook da sosyal medyadan “KOVULDUN!” yazısını görenler arasına katıldı.

Buna karşın İran ve İsrail konusunda yeni Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı’ndan epey ayrılan bir ismi Pentagon’da kilit bir noktaya getirdi. CIA kökenli Michael P. Dimino, Savunma Bakanlığı’nın Orta Doğu politika şefi oluyor. Dimino, İran’a karşı itidalli olmayı savunuyor ve İsrail’in askeri politikalarını eleştiriyor. Öte yandan şahinler kanadında Hook’a yakın olan Joel Rayburn da Dışişleri’nin Ortadoğu masasının başına geliyor.

***

Her halükârda Rusya gibi İran da belirsizliklerin ortasında müzakere masasını bekliyor.

Bu bağlamda iki ülke, Trump’ın dönüşünü stratejik bir ortaklıkla selamladı. Birbirine güç vererek Batılı tecride karşı koyan ama birbirinin savaşlarına kefil olmayarak da Amerikan liderliğindeki blokla normalleşme kanallarını açın tutan ya da kuşkucu dost ülkelerin fincancı katırlarını ürkütmeyen bir stratejik örgü karşımıza çıkıyor.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin 17 Ocak’ta Moskova’da Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’na imza koydu. 20 yıllık anlaşma ekonomi, ticaret, yatırım, finansman, ulaştırma, enerji, bilim, teknoloji, güvenlik ve medya gibi alanlarda ilişkileri geliştirme hedeflerini içeriyor. Petrol-doğalgaz alanında teknoloji paylaşımı ve nükleer enerjide işbirliğini ilerletmeyi öngörüyor. Terörizm, siber güvenlik, sınır güvenliği, askerî personel eğitimi, ortak tatbikatlar, savunma sanayii ve askerî teknik alanlarda işbirliğinin yanı sıra ortak tehditlere karşı istihbarat paylaşımı hedefleniyor. Kafkasya, Hazar, Orta Asya ve Orta Doğu’da üçüncü ülkelerin istikrarsızlaştırıcı müdahalelerine karşı ortak tutum geliştirmekten söz ediliyor.

Fakat anlaşma karşılıklı savunma taahhüdünü dışlıyor. Yani askeri bir ittifak kurulmuyor. Sadece “Taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğeri saldırgana yardımda bulunmayacak” deniliyor. Yani Rusya’nın Belarus ve Kuzey Kore ile yaptığı askeri ortaklık anlaşmasının bir benzeri İran’la kurulmuyor.

Aslında iki taraf da bunu çok arzulamıyor. Her ne kadar dini lider Ali Hamaney bugünlerde “Daha fazla Rusya ve Çin’le alışveriş yapın” dese de İran’ın geleneksel “Ne doğu ne batı” düsturu, herhangi bir blokta yer almayı reddediyor. Batı karşıtlığı dışında Rusya ve İran’ın ajandaları pek çok yerde örtüşmüyor. Çakıştıkları, rekabet ettikleri ve çatıştıkları konular var. İran, Rusya’nın uluslararası tanınmış sınırları dışında ilhak ettiği yerleri Rus toprağı saymıyor. Rusya da İran’ın BAE ile ihtilaflı olduğu adalar üzerinde egemenlik iddiasına destek vermiyor.

Rusya’nın İran’la savunma ve nükleer teknoloji alanındaki işbirliğinin derinleşmesi Körfez’le ilişkileri zedeliyor. O yüzden Arap ülkelerinin Moskova büyükelçileriyle bir toplantı yapılarak İran’la anlaşmanın ilişkilere halel getirmeyeceği konusunda güvence verildi.

Rusya, İran’ın İsrail’le hesaplaşmasının bir parçası olmak istemediği gibi Orta Doğu’daki gündemine mesafe koyuyor. İran da Ukrayna savaşı için Rusya’ya gönderdiği silahları inkar ederek Rus-Batı hesaplaşmasında zokayı yutan taraf olmak istemiyor. Yine de Amerikan hasımları arasında yakınlaşma hele hele askeri ortaklıklar Washington’da alarm nedeni. Bu, müzakereleri teşvik de edebilir yatırımları tahrik de.

***

İran 7 Ekim Aksa Tufanı’yla cehennemin kapıları açılmadan önce ABD ile nükleer anlaşmayı (JCPOA) diriltip yaptırımlardan kurtulma arayışı içindeydi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevad Zarif, Davos’ta diyor ki; “7 Ekim’den haberimiz yoktu. 9 Ekim’de Amerikalılarla JCPOA’in yenilenmesi konusunda bir araya gelmeyi planlıyorduk ancak operasyon bunu mahvetti.”

Hizbullah’ın darbe alması İsrail’in İran’ı vurma konusundaki cesaretini artırdı. Suriye gibi bir müttefik gitti. Irak’ta İran’ın oyun alanı daraldı. Bu gelişmeler İran’ın müdahale ve çöküş senaryolarından kaçınmak için iç cepheyi tahkim etme, savunma açıklarını giderme, Batı ile diyalog arayışını artırmaya itti. Bu ortam Trump’ın müzakereden sonuç alma inancını pekiştiriyor.

Ama İran’ın kırmızı çizgilerini aşındıran bir kibir sonuç vermez. Trump “İran ile düşman olmak istemiyorum. Onlarla iyi geçinmeyi çok isterdim ama nükleer silahları olamaz” diyerek askeri harekâta geçilecek eşiğe işaret ediyor. Ama İran o eşikte değil. Anlaşma çıkmadı diye askeri seçeneğe geçerlerse, Amerikalıların da kaçındığı senaryo tetiklenebilir: Saldırı tehdidi altındaki İran caydırıcılığını korumak için nükleer silah edinmeyi yasaklayan doktrinini değiştirebilir. Ayrıca yerin derinliklerine taşınmış nükleer tesislere saldırılar belki ilerlemeyi bir-iki yıl geciktirebilir ama kapasiteyi yok edemez. Stratejik tesislerini savunacak kapasitede olmasa da aldığı darbeler kadar balistik füzeler sayesinde darbeler vurabilir.

Trump yemin töreninde dedi ki; “Başarımızı sadece kazandığımız savaşlarla değil, sona erdirdiğimiz savaşlarla da ölçeceğiz. Ve belki de en önemlisi, asla girmediğimiz savaşlarla. Barışı sağlayan ve birleştiren kişi olmak benim en fazla gurur duyduğum mirasım olacak.”

Büyük laf! Bütün mesele; savaştan kaçınma vaadinin içini nasıl dolduracak? Ekibinde kendisi gibi ayarsız, deli ve kalıpsız çok! Uyumsuz olanları kolayca “Kovuldun” diyerek kapının önüne koyabilir. Haliyle ekiptekilerin profillerine çok takılmak da anlamsız. Kurumların Beyaz Saray üzerindeki etkisini de sınırlayacak şekilde bir ekip kurdu. Tam anlamıyla patron oldu.

Trump sükûnet istiyor ama bizatihi kendisi gürültücü. Savaşa karşı ama savaş çıkaracak densizlikler deryası. Sular bir kez daha yükseliyor, hayırlısı!

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version