Ana Sayfa Kıbrıs iktibas Hasan Kahvecioğlu “Hırsızlık araç” kullanan “ganimetçi” siyaset… – Hasan Kahvecioğlu

“Hırsızlık araç” kullanan “ganimetçi” siyaset… – Hasan Kahvecioğlu

Reklamlar

2012 yılında Ersin Tatar, Maliye Bakanı’ydı…

Makam aracına ek olarak, “MB 056” plaka numaralı gösterişli bir Jeep kullanıyordu.

Meğer; bu Jeep, “hırsızlık”mış…

Hürriyet gazetesi, hemen başlık attı…

“Bakanın Jeep’i çalıntı çıktı…”

Haber, Milliyet’te de yer aldı…

O zaman bu olayı Kudret Özersay ortaya çıkarmıştı…

İşin acı tarafı; bu olaydan tam 13 yıl önce, 1990’da, gerçek bir hukuk adamı olan Başsavcı Akın Sait, “idare”yi uyarmıştı…

“Hırsızlık olan bir aracın kaydının yapılması bu tür suçların işlenmesini teşvik ve devleti de suçun işlenmesine ortak etmek anlamındadır” demişti…

Ama kimsenin umurunda olmadı Başsavcılığın uyarıları…

Aradan bir 13 yıl daha geçti…

Siyasetçi “hırsızlık araca” binme alışkanlığından hiç vazgeçmedi…

Utanmadan, çekinmeden, başkasının malına oturdu, makam keyfi yaptı.

Serdinç Maypa, “acar gazeteciliğe” örnek gösterilecek bir habercilikle, bu rezilliği ortaya çıkardı.

İngiltere’den ithal edilen “Hırsızlık araçlar”ın KKTC’de “makam aracı” olarak kullanıldığını belgeledi.

Bu olayı yazılı basında bir tek Afrika yazdı. Rezilliği kaç gün manşetlerine taşıdı…

Bunun üzerine Gümrükler Müdürlüğü açıklama yapmak zorunda kaldı.

Son iki buçuk yılda; bu ülkeye tam 61 tane “hırsızlık” aracın girdiğini öğrenmiş olduk.

Arkasından HP Başkanı Kudret Özersay da, hırsızlık araçlar konusunda ciddi bir hukuksal araştırma yaptı ve yaşanan rezilliği gözler önüne serdi.

Özersay konuyu mahkemeye götüreceğini de açıkladı.

Gerçekten; Afrika gazetesi olmasa, Maypa ve Özersay olmasa; “hırsızlık araç kullanma” cüretini gösteren böyle bir “idare”nin bu “pis”liğinden haberimiz olmayacaktı.

Yaşananlar; gerçekten çok onur kırıcıdır, hatta siyasetçinin “devletin itibarını iki paralık etmesi” anlamındadır.

Bir eğlence mekânı olan “Beyaz Ev”e yaptığı benzetme yüzünden “Askerin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ediyorsun” diyerek bir gazetecinin 10 yıl hapsi isteniyor ama siyasetçi, bizi dünyaya “hırsız” diye ilan edebiliyor.

İşte bu topluma karşı işlenen “tahkir ve tezyif” bu değil mi?

Toplum olarak “sahte” sözcüğüne, kulaklarımız aşinaydı da şimdi bir de “hırsızlığımız” dillere pelesenk olacak…

Özellikle son bir yılda yaşanan “sahte diploma” krizi üzerinden bu toplumun “prestiji” az mı sarsıldı?

Bu ruh halini “tolere” etmeye çalışırken, başımıza gelenler yenir yutulur şeyler değil… “Sahte”den sonra, şimdi de “hırsız” damgası söz konusu…

Bu konudaki resmi uygulama şöyleymiş:

İthal edilen bir aracın hırsızlık olduğu saptandığı zaman, bunları Maliye Bakanlığı’na bağlı Devlet Emlak ve Malzeme Dairesi’ne aktarıyorlar. Bu daire de, ihtiyaç duyan bakanlıklara bunları dağıtıyormuş…

Tam bir “ganimetçi” ruh ve zihniyet değil mi bu?

Bu dairemiz, 1974’te de bol bol “ganimet” Rum aracı satmıştı memurlara…

Ancak; işin asıl “acıtıcı” yanı, 1990’lardan beri bu “hırsızlık”ların ortaya çıkarılmasına karşın, “devlet”in hiçbir biçimde yaşananlardan ders çıkarmamasıdır.

Özersay, 1990’da, 91’de ve 97’de değerli Başsavcı Akın Sait’in yazışmalarını bulup yayımladı.

Ne diyor gerçek bir hukukçu olan Akın Sait 29 Ocak 1990 tarihli Başsavcılık görüşünde; yani bundan tam 35 yıl önce?

“Hırsızlık olduklarını bilerek araçların kayıt işlemlerinin yapılması adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.”

Yani “idare”yi adalete davet etmektedir…

Akın Sait, aynı konu önüne geldiğinde (9 Ocak 1991) “Kesin ithal işlemi tamamlanmamış, gerek gümrükte, gerek antrepolarda gerekse kişilerin tasarrufunda bulunan çalıntı araçların KKTC sınırları dışına çıkarılması için kişilere süre verilmesi, “bu süre sonunda KKTC hudutları dışına çıkarılmamaları halinde gümrükçe el konularak alenen satılmalarının uygun olacağı kanaatindeyim” demiş, idareye ne yapacağına ilişkin yol da önermişti.

Yani; Başsavcı “idare”ye, bu araçları yurt dışına çıkarın, tüm bunlar sonuç vermezse de satın” diyordu.

Tabii belli ki “idare” bildiğini okumaya devam etti.

“Devlet” bu “hırsızlık” olayına bulaştırıldı, ortak edildi…

Gümrükler eski müdürü Özay Akif’e bu “rezillikleri” sordum geçen gün…

Bana, adına verilmiş bir “plaket” gösterdi.

İngiliz Gümrük makamları (HM Customs, Investigation Division) “hırsızlık araçlar” konusunda KKTC gümrüğünün işbirliğine teşekkür ediyor, Özay Akif’i onurlandırıyordu.

İşte şimdi de yapılması gereken, böyle bir işbirliğine hazır olmaktır.

Yıllarca, İngiliz Yüksek Komiserliği’yle, İngiliz Gümrüğüyle etkin ve sonuç alıcı işbirliği yapılabiliyordu, ancak şimdilerde belli ki “ayrılıkçı iki devlet” tezi yüzünden bu işleri takip edecek bir kadromuz yok…

Tabii; İngilizce bilen, mevzuata hakim birileri devlet kadrolarında kaldı mı, o da belli değil…

Bu işin gerçekten şakası yoktur. Bizi “Hırsız devlet” diye ilan etmeden derhal bu araçlar bu topraklardan çıkarılmalı, İngiltere’ye iade edilmelidir. Devlet, göndereni de alıcıyı da biliyor. Bunun üzerinden soruşturma yapmalı; gerekirse, bu ülkeye gelecek her aracı, daha İngiltere limanında iken sorgulayacak bir mekanizma kurmalı, hırsızlık araç, buraya gelecek gemiye alınmamalıdır.

Bu araçların “satılması”nı da doğru bulmuyorum. Sahipleri almazsa, “pres”lenmeleri bile yollarımızda dolaşmalarından çok daha iyidir.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version