Afetler, can ve mal kaybına neden olan ve normal yaşamı ile insan faaliyetlerini kesintiye uğratan olaylardır.
Ülke ekonomilerine zarar vererek, sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkiler yaratır.
Doğal, teknolojik ve insan kökenli olmak üzere üç çeşit afet türü var;
1. Doğal Afetler: Deprem, sel, şiddetli yağış, yangın, heyelan, kaya düşmesi, erozyon, deniz ve göl su seviyelerindeki değişimler ve iklim değişikliği gibi olaylar doğanın gerçekleridir. Bu afetlerin oluşumunu engelleyemesek de zararlarını en aza indirme olanağımız vardır.
2.Teknolojik Afetler: Nükleer santral kazaları, kimyasal ve endüstriyel kazalar, ulaşım kazaları (uçak, demiryolu, gemi) ve baraj yıkılmaları gibi olaylar teknolojik arızalar, doğal afetler veya insan hataları sonucu meydana gelebilir. Yanlış yer seçimi, plansız ve düzensiz yapılaşma gibi faktörler bu tür afetlerin riskini artırmaktadır.
3.İnsan Kaynaklı Afetler: Ayaklanma, boykot, grev gibi toplumsal olaylar; bina içi kimyasal kazalar, maden çökmeleri, cephane patlamaları ve elektrik, su, gaz kesintileri insan kaynaklı afetlerdendir. Plansızlık ve ihmaller, bu olayların yıkıcı etkilerini artırmaktadır.
Dünyada ve yakın coğrafyada yaşanmış, maddi ve insan kaybıyla sonuçlanmış afetler, zamanında yeterli önleyici önlemin alınmadığını kanıtlamaktadır.
Çernobil’de nükleer enerji santralinin patlaması, Avustralya’da birkaç yıl önce yaşanmış, günlerce süren yangınlar, tüm dünyayı etkileyen Covid-19 pandemisi ve yakın coğrafyamızdaki depremler hafızalarımızda hala çok taze.
Yaşadığımız adanın kuzey yarısında afetler konusunda, afet sonrasındaki çalışmalara odaklanan bir “planlama” anlayışı vardır. Afet olgusu sadece yapı ölçeğinde ve deprem odaklı olarak ele alınmaktadır.
Afetler ve Plansız Gelişmenin Bedeli
Kısa vadede kârlı gibi görünen plansız gelişme ve yapılaşma anlayışı, maalesef uzun vadede büyük bedeller ödetiyor.
Ne yazık ki, kent ve ülkesel planlamaya yönelik ciddi bir direnç mevcut.
Oysa dünya genelinde yaşanan büyük kayıplı felaketler, bu plansız gelişim eğilimlerinin uzun vadede büyük toplumsal ve ekonomik maliyetler yarattığını defalarca kanıtladı. En acı örneklerden biri, hepimizin canını yakan Maraş depremidir.
Kıbrıs adasının karşılaşabileceği afet tehlikeleri sadece potansiyel depremlerle sınırlı değil.
Heyelan, problemli zeminler, taşkın, erozyon, iklim değişikliğinin olası sonuçları ve mahalle aralarında potansiyel tehlikeli işyerleri gibi birçok farklı tehlike mevcut.
İnsan bu potansiyel zararları ve riskleri düşündüğünde ürperiyor. Ancak ürpermek veya korkmak çare değil.
Rant peşinde koşarak afet tehlike ve risklerini görmezden gelmek yerine, bencil isteklerimizi tatmin etme çabasından vazgeçip bir an önce harekete geçmeliyiz.
Çünkü yumurta kapıya dayandığında iş işten geçmiş oluyor.
Afet Riski Altındaki Yapıları Dönüştürmeye Yönelik Bir Yasa Çalışması, Engelleri ve Sorunları
Bu günlerde, Başbakanlık’ta bir yasa hazırlama çalışması sürdürülmekte. “Afet Riski Altındaki Yapıların Dönüştürmesi”ni amacı ile hazırlandığı anlaşılıyor. Umarım ki, akıl ve bilim etkili olur bu çalışmada.
Ne var ki, bu “Afet Riski Altındaki Yapıların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa Tasarısı” taslağı, henüz çok ham ve geliştirilmeye muhtaç. İçerdiği bir dizi uyumsuzluk ve çatışma nedeniyle geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi hayli zor bir düzenleme.
Taslak, İmar Yasası, Eski Eserler Yasası ve yürürlükteki diğer mevzuat düzenlemeleriyle birçok noktada çelişiyor.
Özellikle kent, bölge ve ülke planlaması, taşınmaz eski eserler ile ilgili düzenlemeler ve yetki dağılımı konularında ciddi uyumsuzluklar barındırıyor. Yetki ve sorumluluk dağılımı, kurumlar arasında yetki çatışmasına, yol açabilecek boyuttadır.
Bu eksiklikler, imar planlarının strateji, politikalara ve kurallarına uymayan, yapıların hızlı ve plansız şekilde dönüşümüne olanak tanıyarak, aslında riski daha da arttırabilir.
Bu çalışmada, Mühendis Mimar Odaları Birliği, Şehir Plancıları, Mimarlar, Yer Bilimleri, İnşaat ve Çevre Mühendisleri en önemli aktörlerdir.
Alanında uzman akademisyenler, mevzuat hazırlama bilgi ve deneyimi olan hukukçular, sosyologlar, özellikle de kent sosyologları da mevzuatın hazırlanmasında devrede olmalıdır.
Sadece, bu işten müteahhitler nerede, nasıl, ne kazanabilir gailesini değil, çevre, ekonomi, kentsel gelişme, sosyal yapı alanlarında sürdürülebilirliği hedeflemek gerekir. Sadece bina sağlamlığı olmamalı amaç…
Dirençli, dayanıklı kentler olmalı asıl hedef. Aksi takdirde sonuç büyük bir hayal kırıklığı olacaktır.
Sürdürülebilirlik ve Dirençli Yerleşimler İçin Kapsamlı ve Sistematik Yaklaşım, Afet Öncesi Planlama ve Bütünleşik Tehlike Risk Yönetimi ve Planlaması Gerekli
İklim değişikliği, deprem, kuraklık, taşkın ve birçok başka afetin potansiyel tehlike ve risklerini önceden öngörmek ve ona göre riskleri en aza indirebilmek büyük bir marifet gerektirir.
Aksi takdirde, her şey olup bittikten sonra ah vah çekmek, iki ayağımız bir pabuçta afet sonrası sonuçlarla uğraşmakla kalacağız. İşte bu yüzden, risk yönetiminde pro-aktif ve bilinçli bir yaklaşım benimsemek şart.
Kent ve ülke planlamasına kulak verin.
Afet tehlikelerinin önüne geçmek ve risklerini ve zararlarını azaltmak; dayanıklı ve dirençli yerleşimler yaratmak için her düzeyde ve ölçekte mekânsal planlama ve uygulama süreçlerine, afete duyarlı planlama yaklaşımları ile risk yönetiminin entegre edilmesi, denetim mekanizmalarının ve kurumsal yapıların yeniden düzenlenmesi şart.
Bunu Görmeliyiz Artık
Afet sonrası çalışmalarla sınırlı “planlama” yaklaşımı ve sadece olası depreme ve yapıların dayanıklılığına odaklı anlayış değişmeli artık. Onun yerine afet öncesi planlamaya geçilmeli.
Geleceğin şehirlerini daha güvenli, sürdürülebilir ve yaşanabilir kılmanın yolu, afet öncesi planlama ve bütünleşik tehlike risk yönetiminden geçiyor. Bu süreçler, sadece şehirlerin dayanıklılığını artırmakla kalmıyor; aynı zamanda toplumun genel refahını da yükseltiyor.
Yürürlüğe gireli 10 yıl olmasına karşın, ne yazık ki, çoğu kişi tarafından varlığı bilmeyen, okunmayan ya da dikkate alınmayan Ülkesel Fizik Plan’ın “Potansiyel Risk ve Tehlikeleri Önleme Politikaları” uygulamaya konmalı.
Plan politikaları uyarınca kentlerin, tehlike, hasar görebilirlik ve risk analizleri yapılmalı, “Bütünleşik Afet Tehlike ve Risk Haritaları”, “Afet Riskleri Azaltıcı Önlemlere Yönelik Strateji”, “Sakınım Planları” hazırlanması şart.
Peki, daha neyi bekliyoruz?
Gelecekteki olası felaketlerin etkilerini azaltmak, güvenli, dirençli ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmesi için bu stratejik adımların geciktirilmeden atılması, kapsamlı ve uyumlu bir yasanın hazırlanması şarttır.