Ana Sayfa iktibas Ceren Ergenç Çin-ABD rekabetinde Türkiye’nin madenleri – Ceren Ergenç

Çin-ABD rekabetinde Türkiye’nin madenleri – Ceren Ergenç

Reklamlar

Trump’ın ikinci başkanlık döneminin art arda ülkeyi ve dünyayı “Şoke edecek” kararlarla başlayacağı ve ara seçimlere kadar böyle devam edeceği tahmin ediliyordu. Gerçekten 20 Ocak’taki devir teslim töreninden itibaren her gün başka bir karar gündemimize girdi. 24 Ocak’ta ABD’nin askeri yardım dahil olmak üzere dış yardımlarını 3 ay boyunca askıya aldığını öğrendik. Bunların arasında Tayvan’a söz verilmiş olan, olası bir Çin saldırısından koruma sözü de vardı.

ABD’nin çip teknolojisi üretim ağlarında önemli bir yeri olan Tayvan’ı Çin’e karşı korumasız bırakacağını açıklamasıyla aynı gün Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Çin’deki muhatabı Wang Yi ile bir telefon görüşmesi yaptı. Bu görüşmenin Çin’de ve ABD’de yayımlanan kayıtları arasında oldukça büyük bir fark vardı. ABD’de yayımlanan görüşme kayıtlarına göre, Robio, Çin’i Tayvan ve Güney Çin Denizi’ndeki saldırgan tutumuna karşı uyarmıştı. Bu metin, Trump’ın Tayvan’ı korumaktan vazgeçtiğini açıkladığı gün yayımlandığı için Amerikan devletinin dış politikasında yine de bir süreklilik güttüğü şeklinde yorumlanabilirdi, eğer Çin tarafının metnini de okumasaydık. Çin tarafına göre, görüşmede Rubio, Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğunu kabul etmişti. Günlerdir Rubio ile Wang Tayvan hakkında gizli bir anlaşma yapmışlar mıdır diye tartışılıyor. 

Öte yandan, Wang Yi görüşmede “Ayağını denk al” anlamına gelecek sertlikte bir ifade kullanmış. Buradan, Çin tarafının da görüşmeden mutlu ayrılmadığını anlıyoruz. Trump’ın seçimlerden sonra yaptığı bazı “çılgın” açıklamaların arkasında aslında Çin’le rekabet planlarına dair izler var. Örneğin, Grönland’ı satın alacağını açıkladığında herkes aklını yitirdiğini düşündü. Ancak, Grönland, öncesinde sahip olduğu nadir toprak elementlerini Çin’e satmayı planlıyordu ve bunu engellemek, Grönland’ı satın alarak olmasa dahi, Amerikan devletinin planları arasındaydı.

Nadir toprak elementleri, elektrikli araçlardan füze sistemlerine kadar yüksek teknoloji endüstrileri için kritik olan güçlü manyetik özelliklere sahip. Çin toprakları bu madenler açısından halihazırda zengin. Ama daha önemlisi, bu madenlerin çıkarılması ve işlenmesi için gerekli olan en iyi teknolojiye Çin sahip. Bu da Çin’i dijital ve yeşil teknolojilerin en temel gerekliliklerinden olan bakır, kobalt, nikel, grafit, lityum, alüminyum, ve çelik gibi kritik ham maddelerin piyasasına hakim kılıyor. Başka ülkelerde de bu maden olsa bile, ellerinde çıkarmak için gerekli madencilik teknolojisi olmayınca ya rezervler atıl kalıyor ya da çıkarması için Çin gibi ülkelerle maden işletme anlaşmaları imzalamak gerekiyor. Çıkarılan bu madenlerin çıkarıldıkları ülkede işlenmesi ise neredeyse imkansız. Bu madenler genelde Çin’e götürülüp işleniyor ve madene sahip ülke bile bu işlenmiş ham maddeleri yine Çin’den satın almak zorunda kalıyor.

Bu ülkelerin arasında Türkiye de var. 2022 yılında Eskişehir’in Beylikova ilçesinde aralarında florit, barit, lantan, seryum, praseodimyum, samaryum, gadolinyum, evropiyum, neodimyum gibi nadir toprak elementleri olan bir maden yatağı keşfedilmişti. Bu elementler, yüksek teknoloji ürünlerinde, yeşil enerji dönüşümünde, savunma sanayisinde ve lazer güdüm sistemlerinde kullanılabilir ve nükleer yakıt olarak işlenebilir. Bu maden bulunduğunda, Erdoğan dahil olmak üzere birçok üst düzey yetkili, kritik ham maddeler konusunda Türkiye’nin Çin’e rakip olacağını iddia etmişti. Çin’se, bulunan elementler düşük yoğunluklu olduğu için Türkiye’nin bu madeni işletecek teknolojisi olmadığını ve dolayısıyla Çin’e rakip olmasının mümkün olmadığı iddiasıyla karşılık vermişti.

Geçen zamanda Çin’in haklı olduğu ortaya çıktı. Geçtiğimiz ekim ayında Enerji Bakanı Bayraktar Çin’le kritik madenler üzerine bir iş birliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Çin’le rekabet etmek yerine, Türkiye’de Çin’le ortak sanayi tesisi kurarak varolan nadir toprak elementlerini Çin teknolojisiyle ama Türkiye’den çıkarmadan işlemeyi hedef alıyor. Çin, madencilik alanında teknoloji transferini kabul etmiyor ama çok nadir durumlarda, örneğin Afrika’daki müttefik ülkelerinin bazılarında Çin tarafından işletilen maden işleme tesisleri kurabiliyor. Böylece, bu ülkeler tedarik zincirlerinde sadece ham madde tedarikçisi olmaktan çıkıp teknoloji gerektiren ara ürün üreticisi konumuna yükseliyorlar. Bayraktar’ın açıklamaları da Türkiye’nin böyle bir konumda yer almasını planladığı yönünde.

Bu anlaşmanın imzalanmasından bir ay önce, Türkiye, ABD ve AB tarafından kurulmuş olan  Mineral Güvenlik Ortaklığına (MSP) katıldı. MSP’nin amacı Çin’in bu alandaki tekelini kırmak ve karşılığında Türkiye’nin bu sayede Avrupa’dan kredi alma ihtimalinin artması bekleniyor. Türkiye’yi bu ortaklığa almanın AB ve ABD açısından faydası Avrupa’nın kritik ham made tedarik zincirlerinde önemli bir yeri olan Türkiye’nin Çin tedarik zincirlerine geçiş yapmaması.

MSP’nin henüz bu alanda somut planları olmasa da, Trump’ın Grönland’la ilgili planları da göz önüne alınınca önümüzdeki dönemde Çin’le ekonomik savaşın devam edeceğini öngörebiliriz. Türkiye’nin bu paylaşım mücadelesinde nerede yer alacağı da bu süreçte belli olacak.    

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version