Sovyetler Birliği olmasaydı Moğolistan’da bir devrimin başarıya ulaşmasının maddi ve manevi yolu olmayacaktı. Buna karşın dikkat çekici olan Moğolistan Halk Cumhuriyeti’ni yaratan evrelerin Moğolistan’a ait olan koşulların yarattığı itkilerle gelişmiş olmasıdır.
Kimi tarihçiler Ekim Devrimi’ni ‘Rusya’ ve ‘Ruslardan’ ibaret bir siyasi olay olarak görme eğilimindedir. Her ne kadar Rusya’da Bolşevikler, tarihe ciddi bir itici güç katmış olsalar da dünyanın farklı yerlerinde farklı yankılar ulaşır. Bolşeviklerin siyasi iktidarı Sovyetlere devretmesi ile birlikte en çok bilinen yanıtlar Avrupa’dan gelir. Almanya’dan İrlanda’ya üretim ilişkilerini yeniden düzenleyecek bir proletarya iktidarı türlü şekillerle, başarılı-başarısız olarak inşa edilmeye çalışılır. Fakat Avrupa’ya epey uzakta, fazla bilmediğimiz diyarlarda bambaşka bir devrim rüzgarı vardır.
Moğolistan’ın 1921 Devrimi işte böyle bir örnek. Gelin Asya’nın steplerinde yaşanan bu sürece biraz daha yakından bakalım. Böylece hem pek tanımadığımız bir ülkeye seyahat edelim hem de yaşananlar ‘Ekim Devrimi’nin zoraki bir yansıması’ mı, yoksa kendi çelişkilerinin bir ürünü mü öğrenmeye çalışalım.
MOĞOLİSTAN, MOĞOLİSTAN’DAN BÜYÜK MÜ?
Peki Moğolistan derken tam olarak nereden bahsediyoruz? Bugünkü Moğolistan ülkesi mi? Yoka Moğol halkının yaşadığı yerler mi? İsmen bu ülkeyi tanıyor olsak da, fiiliyatta isimlendirmeler o kadar kolay olmayabilir. O nedenle karşımıza çıkan çeşitli coğrafya isimlerini netleştirerek başlayalım.
Moğolistan dediğimizde bugün her ne kadar Çin ile Rusya arasındaki tek bir ülkenin sınırlarından söz ediyor olsak da geçtiğimiz yüzyılda yaşanan gelişmeleri daha iyi anlayabilmek adına bu sınırı biraz daha genişletmemiz gerekiyor. Güneyde Çin etkisinin daha yoğun hissedildiği İç Moğolistan var. Merkezdeki Dış Moğolistan ise hemen hemen bugünkü Moğolistan sınırlarına oturuyor. Kuzeyde, bugünkü Rusya topraklarında ise iki bölge daha var: Kuzeydoğu’daki Buryat ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar bağımsız bir ülke olan Tuva Halk Cumhuriyeti (Sovyetler ile yakın ilişkilere sahip olan bu ülke İkinci Dünya Savaşı’nın arifesinde, Çin’in bölgede üzerinde hak iddialarını arttırmasıyla birlikte Sovyetler’e katılmayı talep etmiştir). Aslında Moğolların yaşadıkları coğrafya kimi haritalarda daha da genişliyor ancak şimdilik biz yazıda üzerinde duracağımız yerleri belirtmekle yetinelim.
NASIL BİR GEÇMİŞ? NASIL BİR TOPLUM?
Gelelim devrimin arka planına. Uzun yıllar Qing Hanedanlığı egemenliği altında bulunan Moğolistan, bu dönemde farklı aristokratik bağlarla bölünmüştür ve kısmen özerk bir yönetime sahiptir. Fakat 19. yüzyıl sonlarına doğru Çin’in Batılı güçler ve Japonya karşısında aldığı çeşitli mağlubiyetlerle birlikte karşılaştığı ekonomik sorunlar, bölgedeki etki alanını daraltır ve farklı aktörlerin sahada söz sahibi olmasına sebep olur. Vergi ödemelerinde yapılan düzenlemeler ile birlikte, talep edilince Moğolistan’da soyluları da etkileyen ciddi bir sorun doğar.
Peki nasıl bir sosyo-ekonomik yaşam hüküm sürer? Halkının çok büyük bir kısmı göçebe olan bu bölgede insanların asli geçim kaynağı hayvancılık ve ticarettir. Kimi ticaret noktaları geleceğin yerleşim yerleri olarak öne çıksa da ekonomik model hâlâ net bir şekilde göçebe yaşamın pratiklerini sergiler. Toplumsaldaki sınıfsal yapı da bu şekilde oluşur. En başta bulunan soylu kabile büyükleri ve hanedanlıkları toprakların büyük bir kesimine sahiptir. Bunun haricinde çobanlar da sürülerin büyüklüklerine göre farklı kademelerde bir sınıf oluşturur. Dini olarak ise Şamanizmin ve özellikle de Tibet Budizm’inin önemli bir yeri vardır.
İşte 20. yüzyılın başında Moğolistan’da böyle bir hava solunmaktadır. Kuzey’de Rusya’nın genişlemesiyle birlikte yeni kültürel bağlar kurulur. Rusların sınır bölgelere koloniler kurmaya başlamasıyla birlikte Çin de bölgede benzer bir tutum alır, Han Çinlilerini bölgeye yerleştirmeye başlar. Tuva olarak bildiğimiz bölgede ise yoğun bir Rus etkisi kendini gösterir.
Asıl önemli gelişme 1911 Devrimi ile birlikte Çin’de Qing Hanedanlığı’nın yıkılmasıyla birlikte yaşanır. Bu süre içerisinde kimi Moğol soyluları öncülüğünde bağımsızlık ilan edilir. Devletin başına geçirilen kişi ise, oldukça güçlü bir ruhani statüye sahip olan Bogd Han’dır (1869-1924).
HAN’IN REENKARNASYONU
Teokrasinin soylulukla birleştiği bu örnekte Bogd Han’ın gerçek anlamda ciddi yetkileri vardır. Dolayısıyla meselenin dini boyutunda Bogd Han için bir parantez açmamız gerekiyor. Çünkü kendisine bu tahtı sağlayan kökleri sadece kanına değil, reenkarnasyona dayanıyor!
Tibet’te bir görevlinin oğlu olarak dünyaya gelen Bogd Han, henüz daha çocukken kendisine ‘dini önder’ vasıfları tanınır. Tibet’te ‘dalai lama’ ve ‘panchen lama’ gibi mertebelerin ardından gelen en önemli üçüncü dini kişi konumuna gelir (Jebtsundamba Khutuktu mertebesi için kendinden önce gelen Agvaanchoyjivanchugperenlaijamts’ın reenkarnasyonu olarak). Tüm bunlar olurken Bogd Han bacak kadar çocuk olsa da ‘reenkarnasyonla dünyaya geldiği’ için henüz 4 yaşındayken Moğolistan’a, Urga’ya (Ulan Bator) gönderilir, dini eğitim verilir.
Bağımsızlık ilan edildiğinde Bogd Han, hem dini hem de siyasi bir figür olarak karşımıza çıksa da iktidarı oldukça kırılgandır. Kendisine diş bileyen Çin ile gerilimden kurtulmak için Çarlık Rusya’sından destek talep ederler. Fakat I. Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla birlikte işler değişir. Rusya ile Çin arasında varılan anlaşmaya göre Moğolistan, Çin’e bağlı özerk bir bölge olarak belirlenir.
EKİM’DEN SONRA
Rusya’da Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile birlikte iktidarı Sovyetlere geçirmesi, bölge için de devasa değişimlerin yaşanmasına neden olur. Öyle ki Ekim Devrimi’nin ardından tüm Rusya’ya ve çevresine yayılan karşı devrimci saldırılar sonucunda uzun sürecek bir İç Savaş başlar. Batı ülkeleri ve Çarlık Rusya’sının gerici güçlerince desteklenen Beyaz ordular ile yaşanan çarpışmalar oldukça kanlı geçer. Devrimin kalbine en uzak kalan Doğu bölgelerindeki savaş bu sebeple çok daha çetindir. Burada kurulan Uzak Doğu Sovyet Cumhuriyeti -ki başka bir Bilinmeyen Ülke yazısının konusudur- kısa süre içerisinde bitkin düşer. Fakat bir süre sonra işler tersine döner ve Kızıl Ordu, Doğu’da önemli bir ilerleme kaydederken Japonlar da anakaradaki Çinli müttefikleri aracılığı ile Moğolistan’a doğru bir hamle yapar. Bölgeye gelen Çinli askerlerle birlikte Moğolistan’ın özerkliği sona erdirilir.
Buna karşın Moğolistan içerisinden toplumsal temsilciler çeşitli yollarla Bolşevikler ile iletişim halindedir. Damdin Sükhbaatar, Horloogiyn Çoybalsan gibi geleceğin Moğol liderleri, o günlerde genç birer devrimci figür olarak 1920’de kurulan Moğolistan Halk Partisi’nin (MHP) kuruluşuna öncülük ederler. Ertesi yıl ise Beyazların işgali başlar.
Ekim Devrimi fikirlerinden etkilenen ve ulusal motiflerin son derece ön planda olduğu bir savaşın içerisinde bulunan Deli Baron olarak bilinen ünlü Beyaz Ordu komutanı Roman von Ungern, Moğolistan’daki Çin garnizonunu yenip kendi işgaline başladıktan sonra işlerin rengi değişir. Baron, Buryatlardan, Tatarlardan ve diğer etnik gruplardan oluşan güçlü bir ordu kurar (canilikleriyle bilinen Baron’un hayatı da son derece ilginçtir, ancak bunu da başka bir yazıya bırakalım). Moğolistan’da ise Çinlileri yendikten sonra Bogd Han’ı tekrar tahta geçirir. Elbette Han’ın yönetimi eskisine göre daha sembolik olmakla birlikte, artık oyunda ‘kızıllar’ gibi yeni bir aktör de bulunmaktadır. Dolayısıyla Moğol elitlerinin konumu, 1911’e kıyasla bazı durumlarda daha farklı olur.
Baron’un hamleleri üzerine Bolşevikler, bir ordu kurma kararı alan Moğolistan Halk Partisi’ne silah ve mühimmat yardımı gönderir. Hatta kendileri de Baron’a karşı taarruza geçerler. Sükhbaatar’ın liderliğindeki ordu zafer kazanır. Beyaz Baron yenilmiştir ancak Bogd Han tahttan indirilmez. Çin ile ilişkilerin yeniden kurulması uyarınca onun yanına Moğolistan Halk Partisi’nden isimler atanır -ki asli güç bu kişilerdedir. Bogd Han artık büyük ölçüde sembolikleşmiş bir gücü elinde tutar, ülke ‘anayasal monarşi’ olarak bir süre daha devam eder.
Ta ki Bogd Han 1924’te ölene kadar. Partiden yapılan açıklamada bundan sonra herhangi bir reenkarnasyonun kabul edilmeyeceği açıklanır, güç tek bir merkezde toplanır. Artık ülke, Moğolistan Halk Cumhuriyeti olarak bağımsızlık ilan eder.
Tüm bu süreci toplumsal yapıda büyük değişiklikler getiren bir devrim olarak görmek kolay değil. Ancak yaşananların Milliyetçi kökleri olan ve Sovyetler’de yaşanan gelişmeleri sempati ve ilgiyle izleyenlerin önderliğinde bir ‘geçiş dönemi’ olarak görmek daha doğru olacaktır. Nitekim ülke, özellikle Çoybalsan’ın liderliği boyunca Sovyetler Birliği ile daha yakın ilişkiler geliştirecek ve bu sıcak temasların sosyo-ekonomik yansımaları da net bir şekilde kendisini gösterecektir.
Gelecek haftalarda Bilinmeyen Ülke dizisinde farklı coğrafyalara seyahat etmek dileğiyle…