ABD’de 5 Kasım’da yapılan seçimleri kazanan Donald Trump, dört yıllık bir aranın ardından üç gün sonra ikinci kez başkanlık koltuğuna oturacak. İkinci Trump döneminin birincisinden daha sert ve yapılacakların önceden kestirilmesinin daha zor olacağı bugünden söylenebilir. Bu nedenle özellikle Avrupa’da Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonra ilk önce hangi kararnameleri imzalayacağı merakla bekleniyor.
Trump, seçim kampanyası sırasında imzalayacağı ilk kararnamelerden birisinin gümrük vergilerini yükseltmek olacağını ilan etmişti. Çin’den gelecek mallara yüzde 60, komşu ülkeler Kanada ve Meksika’dan geleceklere ise yüzde 20 vergi getireceğini ilan etmişti. Bu yüzde 20’nin Avrupa malları için de geçerli olması bekleniyor.
ABD pazarını yabancı mallara ve tekellere kapatmanın asıl kazananın ABD tekelleri olacağı söylenebilir. Bu amaçla, Trump göreve başlamadan önce hafta içinde gümrük vergileri ve diğer gelirleri toplamak üzere “dış gelir servisi” (External Revenue Service) adlı yeni bir federal dairenin hemen kurulacağını duyurdu. Bu da ulusal pazarı yabancı tekellerden korumak için hızlı bir giriş yapacağı anlamına geliyor.
Trump’ın gümrük vergilerinin görünen kısmında her ne kadar Çin dikkat çekerken, Almanya da bundan payını alacak ülkelerin başında geliyor. 14 Ocak’ta Süddeutsche Zeitung’da Alexander Hagelüken ve Ann-Kathrin Nezik tarafından kaleme alınan analizde, Trump’ın gümrük vergilerinin Almanya’da 300 bin kişinin işten atılmasına yol açacağı yazıldı. Zira ABD, ihracat bakımından 2023’de Almanya için ilk sırada yer alan ülke idi. 157 milyar avroluk ihracat son 20 yılın en yüksek rakamı. İthalatla kıyaslandığında ABD, Almanya’ya karşı 2023’te 69.3 milyar avroluk ticaret açığı verdi. Almanya’nın ABD’ye sattıklarının başında ilaç ve makine ürünleri geliyor.
300 bin kişinin işten atılması, doğrudan etkilenme bakımından geçerli. Buna bir de dolaylı etkileşim eklendiğinde Trump’ın gümrük vergileri politikasından etkilenecek iş yeri sayısının 1.5 milyon olacağı tahmin ediliyor. Gümrük vergileri iki yıldır durgunluk içinde olan Alman ekonomisini derin bir krizin içine çekebilir.
Dolaylı etkileşimden kastedilen ise, ABD pazarının kapanması nedeniyle Çin tekellerinin öncelikli hedefinin Avrupa pazarı olacağı. Alman tekellerinin Çin tekelleriyle maliyette rekabet etmekten zorlanacağı da şimdiden yazılıyor. Bunun önüne geçmek için, Avrupa’nın da önümüzdeki dönemde ABD’nin belirlediği miktarda gümrük vergisi koyması muhtemel seçenekler arasında.
Özetle ekonomi cephesinde 2. Trump dönemi pazar ve ticaret savaşlarının sertleşeceği bir süreç olacak.
Siyasi açıdan ise gerilim, kutuplaşma ve öngörülemezlik hız kazanacak. Ukrayna savaşının faturasının Avrupa ülkelerine kesilmesi, NATO’nun belirlediği yüzde 2 şartının daha yukarıya çekilmesi, Çin’i ekonomik ve askeri olarak çevreleme hamlelerini sıklaştırması yapılacakların başında geliyor.
Avrupa’nın bunlardan sarsıcı şekilde etkileneceği ise açık. Avrupa da bunun farkında. Trump’ın görünmeyen hedeflerinin başında AB’yi bölme ve zayıflama olduğu değişik vesilelerle ifade ediliyor. Örneğin Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock şöyle diyor: “(Trump’ın) Önce Amerika politikasına verilecek cevap ‘Birleşik Avrupa’ olmalıdır. Avrupa entegrasyonundaki ilerlemenin genellikle krizlerde kaydedildiği artık her yerde söyleniyor. Avrupa bir arada kalacaktır, çünkü buna mecburdur.” (Thomas Kleine-Brockhoff, Internationale Politik, 30.12.2024)
Kleine-Brockhoff’ın aynı yazıda yaptığı şu tespit de dikkat çekici: “Hiç kimse Almanya ve Avrupa’yı bekleyen tehlikenin boyutları konusunda yanılsamaya kapılmamalıdır. Amerika sadece milliyetçiliğe ve izolasyonizme geri dönüyor değil, aynı zamanda öngörülemezliğe de giriş yapıyor.”
Trump ve Elon Musk’ın son zamanlarda Almanya’dan başlayarak Avrupa iç siyasetine aşırı sağa verdiği destekle yaptığı müdahalelerin önümüzdeki dört yıl boyunca AB’yi üç ana eksende bölünmeye doğru götüreceği tahmin ediliyor.
Birinci grupta her şeye rağmen ABD’nin yanında duracak olanlar. Bunların başında Rusya tehdidini ileri süren Polonya ve Baltık ülkeleri gelecek. Almanya da bu grupta sayılıyor. Zira, ülke Ukrayna savaşıyla birlikte ABD yörüngesine yerleştirildi. Bunda ekonomideki bağımlılık ilişkisi belirleyici.
İkinci grupta siyasi ve ideolojik olarak Trump ile aynı çizgide olanların yönettiği ülkeler olacak. Bunların başında ise aşırı sağın güçlü olduğu Macaristan, İtalya yer alacak.
Üçüncü grupta ise ABD ve Trump’tan ayrı hareket etmek isteyenler var. Bu grubun başını şimdilik Fransa çekiyor. Henüz zayıf olan bu grubun Trump’ın izleyeceği pervasız politikalar nedeniyle güç kazanması olası.
Pek çok siyasi dengenin yeniden şekilleneceği, hız kazanacağı önümüzdeki dört yıl aynı zamanda Trump ve ekibinin ABD emperyalizminin çıkarlarını esas alan, müttefiklerin çıkarlarını arka plana atan, her bakımdan saldırgan ve pragmatist bir ekonomi, siyasi ve askeri hat izleyeceğini gösteriyor. Bu nedenle Avrupa’dan başlayarak dünya halkları arasında ABD emperyalizmi ve onun başındakilere karşı toplumsal öfke ve tepkinin koşullarını da olgunlaştıracak. Çünkü, bugüne kadar “dost” ve “müttefik” gösterilen ABD için temel önceliğin kendi çıkarları olduğu daha net ve çarpıcı bir şekilde görülecek. Trump’ın koltuğunun altına giren aşırı sağcıların maskesi düşecek.