Yeni Trump dönemine genelde ABD-AB-Çin üçgeni içerisinde bakılıyor. Ama bir de bu üçgeni ayakta tutan, dışarıda kalan, gerek gelişmiş gerek gelişmekte olan ülkeler var ki AB ve Çin, Trump’ın tutarsızlıklarına karşı bu ülkeleri yanlarına çekerek kendilerini güvenceye almaya çalışıyor.
2. Trump döneminin siyasi iktisadi çizgisini önceden tahmin etmek zor olacak. Elon Musk’ın DOGE (Hükümet Verimliliği Bakanlığı) açılımını (https://tr.euronews.com/next/2024/11/15/dogecoin-artik-abdde-bir-bakanlik-elon-musk-ne-yapmak-istiyor) Çin içinde Deng ve Zhu dönemlerine benzetenler oldu, ben bu kadar istikrarlı bir çizgi var mı emin değilim (https://www.scmp.com/opinion/china-opinion/article/3290381/what-elon-musk-and-vivek-ramaswamy-can-learn-chinas-reformers). Ama ABD’nin yeniden sanayileşme sürecinde Çin’le yarışabilmek için devlet-sermaye ilişkilerini reforme etmeye ihtiyacı olduğu doğru. Büyük sanayi hamleleri için sermayeyi mobilize edecek bir makro planlama gerekiyor, çünkü bugün Çin’le eşit şartlarda yatırım alabilenler, Küresel Güney’de bile olsa makro sanayileşme planları olan ülkeler. Ama DOGE’un böyle bir atılım olduğuna dair henüz bir emare yok. Kaldı ki, Musk’ın dışında dijital sektörün büyük patronları da Trump’a kendi planlarını ulaştırma yarışındalar.
Bu belirsizliğe karşı Çin ve Avrupa tavır almaya çalışıyor. Çin’in işi görece daha kolay. ABD’ye karşı kendi tedarik zincirlerini güçlendirerek Avrupa ve Küresel Güney’deki partnerlerini yanında tutarak, ABD’nin zorladığı ekonomik soğuk savaşta tavır almamaya ikna ediyor. ‘Küçük ama güzel’ projeleri hem dijital ve yeşil yatırımların başarısızlığını ve ziyan olmasını engelliyor, hem de yerel kalkınma bankaları aracılığıyla partner ülkelerdeki paydaşların da büyümeden pay almasını sağlıyor.
Çin, Avrupa ülkeleri ve AB’yle de arayı iyi tutmaya çalışıyor. Almanya gibi büyük Avrupa ekonomileri arasında da, Macaristan gibi örneğin, kendi otomotiv sanayi olmayan ülkelere de cazip gelen ilişkileri var. Öte yandan AB, üye ülkelere göre daha zor lokma. Elektrikli araçlara getirilen vergiler, Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (ÇBAM) (https://yesilbuyume.org/sinirda-karbon-duzenlemesi-mekanizmasi/), Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (CSDD) (https://yesilbuyume.org/ulusal-kurumsal-surdurulebilirlik-raporlama-sistemi-kurulumunun-faydalari-ve-asamalari/) gibi yönetmeliklerle Çin’i zorluyor. Önümüzdeki dönemde Draghi raporunun işaret ettiği gibi açık stratejik özerklik hedefinin hızlanacağını, bu yolda eski kalkınmacı yöntemlerin değil, özel sektörü önceleyen bir anlayışın hakim olacağını öngörebiliriz.
Kuşak ve Yol’a rakip olmaya çalışan Küresel Geçit Girişimi de özel sektörü motive etmenin bir yolu olarak kullanılacak. Hatta, sızdırılan bir belgede AB delegasyonları yerine bu özel sektör temsilciliklerinin geçirilmesinin düşünüldüğünü bile görüyoruz (https://www.politico.eu/article/european-commission-eu-embassy-staff-africa-latin-america-eu-external-action-service-eeas-diplomacy/). Nieento raporundan yola çıkarak, Avrupa’nın küresel rekabetteki yeri için savunma sanayine ağırlık verileceğini kesin olarak söyleyebiliriz. Tabii bunda Trump’ın NATO’dan çıkma, Kore ve Almanya başta olmak üzere müttefiklerden vazgeçme, Ukrayna’yı barışa zorlama gibi askeri-siyasi manevralarının da payı var. Ama savunma sanayi, aynı zamanda, Japonya ve Kore gibi gelişmiş ama Çin’le baş edememiş ülkelerin, örneğin çip tedarik zincirlerinde yeniden yer alabilmelerinin yollarından biri. Bu yüzden hem AB hem diğer ABD müttefikleri yeni Trump dönemine hazırlık olarak ikili anlaşmalar imzalıyor. Örneğin, Japonya ve Kore ikisi birden kasımda AB’yle güvenlik ve savunma anlaşması imzaladı.
Çin de benzer bir saikle AB’yle ilişkileri işler durumda tutmaya çalışıyor. Her ne kadar elektrikli araçlara getirilen vergilere karşı Avrupa ülkeleri için önemli ihraç kalemleri olan lüks gıda ürünlerine vergiler getirerek sertleştiği zamanlar olsa da, örneğin Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nu gevşeterek Avrupalı şirketlere kolaylık sağlıyor. AB’yle ilişkilerinde de vergi gerginliğinin geçici olduğunu vurgulayıp ABD’ye karşı iş birliği çağrısı yapıyor. AB bu fırsattan istifade insan hakları ve Ukrayna meselelerini zorlasa da aslında üye ülkelerden gelen baskı Çin’le diyalogda kalmak yönünde.
Yüksek teknolojilerde sanayileşme planı olmayan Türkiye’nin, bu küresel iktisadi paylaşım mücadelesinde kayda değer bir yeri yok. Onun yerine, bölgesel jeopolitik hesapların içinde önümüzdeki belirsiz dönemde yerini korumaya çalışıyor.