Ana Sayfa yaklaşımlar Özkan Yıkıcı Seksenlerden günümüze gelen neoliberal gerçek – Özkan Yıkıcı

Seksenlerden günümüze gelen neoliberal gerçek – Özkan Yıkıcı

Reklamlar

Türkiyede asgari ücret açıklandı. K. Kıbrısta ise genel greve gidildi. Neden mi: yeni sunulan çalışma hayatıyla alakalı iki yasa. Hayat pahalılığı ayarı ve toplu sözleşme yasaları adeta çağıra çağıra gelen gerçeklerin Kuzey Kıbrısa sert ama yumuşak görünümlü dalgaydı. Her iki olay da şu başlangıcın sonucudur: 24 Ocak kararlarıyla başlanan, 12 Eylül darbesiyle pratiğe sürülen, Özal ile ateşlenen Türkiyenin Neoliberaleşmenin günümüze gelen dalgasıdır. Ayni şkilde: K. Kıbrısa da Türkiye talimatlı uygulamaların şimdi çalşışma hayatına konulan damgası hamlesi olarak dda konulmasıdır. Kısaca geneldeki Neoliberalizmin versyonları günümüzdeki çıkış noktalarıyla karşı karşıya kaldık. Bu nedenle, neoliberalizmi bilmeyen, sömürgesel ilişjileri ret eden, sınıfsal ekseni silikleştirme ile ilgili net durumu anlamak mümkün değildir. Sadece dokunulanın acısıyla söylenme konumunda kalınır. Nitekim K. Kıbrısta genel greve gidili. Konu hep “hükümet” denilip brakıldı. Oysa genel politikanın devamı olduğu, Türkiye gerçeğinin adaya vuruş hamlesi olduğu kesin. Adına tasarruf falan dense veya başka durumlar da eklense de neden genel neoliberal hastalık teşisiyle verilen ilacın kanser tedavisi yapması beklentisi gibi tuhaf politiğin ta kendisidir.

Türkiyede asgari ücret açıklandı. Sadece babsitçe bakalım: açıklanan eflasyon şimdiden Y. 48 cıvarı. Halbyuki asgari ücret Y.31 oranında artırıldı. Bu makas farkı dahi bakışın aynasını işaret etmektedir. Başka açıdan bakalım: asgari ücret tanımı salt eflasyon artışıyla değil, insanın yaşam akıyla tanımlandı. Beslenme yanında insanca yaşama kuralı da var. kitap okumadan sinemaya gitme de asgari ücret kavramının içindedir. B.M. tanımlaması böyle. Fakat Neoliberal sistem asgari ücreti kurumsalaştırıtrken, tüm olgularda yaptığı gibi önce kavramın içeriğini kırdı. Giderek sanki eflasyon artışla özdeşleştirdi. Bunu da kolayca kabullendirdi. Çünkü, sendikal örgütlenme iyice daraldı ve sendikasız çalışan işçi sayısı da oldukça artı. Olumsuzluklar direk asgari üclret belirlemede etkisini gösterdi. Bizim gibi ülkede iki handikap daha oluştu. Kurdurtulan komisyonda denge hep devletin istediği yön ağırlıklı sayıya endeklendi. İşveren ve devlet ağırlığı ile sonuç alınıyordu. Ayrıca artık kanıtsanıp unutulan bilgi ile verilen rakam ısmarlama şekline çevrildi. İstenilen şekliyle hayat pahalılığı ilan ediliyor ve böylelikle artışlar da ona endekslenir şekliyle uygulanıyordu.

Yetmedi: genelikle örgütsüzleşme önemli handikap oluyor. Yanına da çalışma hayatında belirli orandaki asgari ücretle çalışan varken, örgütsüzleşme sonucu asgari ücretle çalışan miktarı da Türkiye ile K. Kıbrısta oldukça artı. Artık en düşük belirli ktile yerine, geniş çalışan aşamaına gelinen asgari ücret uygulamasına gelinfi.

Buda yetmedi: son Türkiyede olduğu gibi öylesine gerileme oldu ki asgari ücret hem açlık sınırının altına düşürüldü hem de Eflasyonun da gerisine çekildi. Sonra sıkılmadan şu açıklama ile de alkış alınıyor: “halkımızı eflasyona ezdirmedik” probagandası oluyor.

Neoliberal gerçeklikte sermaye karının büyümes, servet aktarımının açılması gibi kuraların oluşmasına yaradı. Asgari ücret ise resmen belirli alt kesim yerine yoğun çalışanın geldiği alt tabakaya ulaştı. Türkiye ve K. Kıbrıs her dönem bunları yaşayıp yeniden tekrarlıyor. Bir farkla, rakamların daha da yalanlaşması veya güvensizleşme durumu ile yoksulaşmanın artması noktasına gelindi. Burada sendikaların zayıflaması, kültürler kimlikseliğin sınıfsal boyutun önüne koyulma kültürünün da katgısı çoktur.***

Bu tekrlek, patlayarak sürüyor. Tabi TC talimatlı ve paket adıyla da K. Kıbrısa da geliyor. Son grev, toplu sözleşme ile hayat pahalılığı adıyla sunulan yasalar bunun kanıtı. Herhalde benzerinin Türkiyedeki geçişi tesadüf değildi. İş paraya dokununca, tedirginlik oluştu bir araya gelemeyen sendikalar gelip salt yasaların geri çekilme amacıyla genel greve girdiler. Ama hedef salt  hükümet idi. Oysa kayan malumdu. Neyse, genel grevin meclis önü olayı adeta başta takkeci gazeteciği harekete geçirdi. Olayın nedeni yerine, örneğin kırılan meclis kapısı öne çıkarılıp saldırıya geçildi.

Çok bilmişlik ile “dünyanın başka yerinde olmaz” diyorlardı. Kendi yalanları aslında birilerinde karşılık bulunca da devam etiler. Oysa benim dahi bu yıl yazdığım sendikal hareketlerde çok daha set eylemler oldu. Hem de K. Kırıs gibi olanlarda değil Fransada nasıl sert grevler yapıldığı herkesin bilmesi gereken örneklerdi. Yine güneyde olmaz veya yapamazlar denildi. Herhalde güneyi sadece alışferiş görme daralmanın içinde olmanın ansıyışıdır demek le yetinecem. Bilgisizlik ile sendika karşıtlığı bileşkesinin takkeci kılıklı gazeteciliğin kendi aynasıdır.

Son bir noktayla şimdilik konuları bağlayım: K. Kıbrısta genelikle ikibin yılından itibaren Türkiye merkezli paketlerle yapılan yasal ayarlar hep çalışanlardan bazı hakları aldı. Öyl alıyordu ki alt düzeyde çalışanların maaşları dahi gerilerken, nedense üst elitlere dokunmama vardı. Hat da sayıştaylıkta olduğu gibi onlara da emekliliklerine tahsisat eklendi. Böylelikle çalışma alanında makas açıldı. Sendikala eleştirilecek se bu konulardaki zayıf tepkileri veya sayıştalıktaki gibi hiç ses çıkarmamaları oalması gerekirdi. Ama takkeci ve egemen elit eksenli işbirlikçiler bu alaa hiç dokunmuyor.

Şu farkı da doğru koyalım: çöken kamu ile hantalık başka çalışma hakları banbaşka konulardır. Siyasetin çökertiği kurumlarla çalışan hakları birlikte çalışana fatura edilmemesi gerekir. Bu konuda elektrik kurumu örneği var. kurum ve  bağlı olduğu makam kararları yerine genelikle takkeci gazetecilerin de yardımıyla suçlanan sendika oluyor. Doğrusu ahalide de karşılık bulduğuna ne acıdır tanık olduk. Şimdi ayni hikaye yazılıyor. Meclis önündeki sert denecek kapı kırma eylemi ile grevin nedeni birbirine karıştırıldı. Öne sertlik çıkarıldı. Halbuki olay sunulan yasaların tepkisi öne çıkması gerekirdi.

Yine, kamudaki hantalık ve yolsuzlukla yasal hakların aynılaştırılıp istenilenin kulanılmasıdır. Kurumlar çökerken salt çalışana fatura edilme kandırmacası da tutuyor. Hele de Türkiye patentli olmasını kimse öne koymuyor. Buna birçok sendika dahildir. Ozaman da dileyen dilediğine dokunup kandırma zemii de kolayca oluşur.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version