Ana Sayfa iktibas Gözde Bedeloğlu Hüda-Par 1, Devlet Tiyatrosu 0 – Gözde Bedeloğlu

Hüda-Par 1, Devlet Tiyatrosu 0 – Gözde Bedeloğlu

Reklamlar

Haziran ayında özel bir dans okulu Diyarbakır’daki Tema Park’ta ‘Caz Pikniği’ düzenlemişti. Çocukların, gençlerin ve ailelerin katıldığı etkinliğe, yaklaşık elli kişilik bir grup tekbir getirerek saldırmış ve iki kişiyi yaralamıştı. Cumhur İttifakı üyesi Hüda-Par, Kürt halkının örf ve adetlerine uygun olmadığını iddia ettiği dans etkinliğinin ‘teşhircilik’ yapılarak toplumu rahatsız ettiğini iddia etmiş ve saldırıya sahip çıkmıştı. Kimse ceza almadı. Hüda-Par Diyarbakır İl Başkanı Zeynul Abidin Gülsever’e göre, kentin sokakları açık hava meyhanelerine dönüşmüş, parklar cinsi sapıklık merkezleri haline getirilmişti. DEM’li belediyeyi, kamuya açık alanlarda çocukların görmemesi gereken ortamlar yaratmakla suçlayan Gülsever, ‘bayanlar’, çocuklar ve ailelerin cadde ve sokaklarda gezemez duruma geldiğini iddia etmişti.

∗∗

2023 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleme kararı alarak AKP listelerinden meclise giren Hüda-Par ile Hizbullah arasındaki ilişki domuz bağı, mezar evler, Gaffar Okkan ve Konca Kuriş cinayetleriyle tartışılmaya devam ediyor. İktidarın yeni ortağı olarak siyasete yön verme gücünün arttığına inanan Hüda-Par, bu sayede kamusal alanlarda kimin ne yapıp yapamayacağıyla ilgili karar verme hakkına sahip olduğu sanısına da iyiden iyiye kapılmışa benziyor. Hüda-Par üyeleri son olarak, Hırvat yazar Miro Gavran’ın kaleme aldığı ‘Karımın Kocası’ adlı oyunun sahnelendiği Diyarbakır Devlet Tiyatrosu önünde toplanarak tekbir getirdi. ‘Ahlak dışı’ olduğu gerekçesiyle oyunun iptal edilmesini isteyen Hüda-Par Diyarbakır İl Başkanlığı, bir gün öncesinde yayınladığı sosyal medya mesajıyla yetkilileri göreve çağırmış ve toplumsal aile yapısını bozduğunu, ahlaki değerleri zedelediğini iddia ettikleri bu tür etkinliklerin her zaman karşısında duracaklarını ilan etmişlerdi. Oyunun ismi ‘Evlilik Komedisi’ olarak değiştirildi. Buna kimin karar verdiği bilinmiyor çünkü olayla ilgili, başta Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü olmak üzere, muhataplarından henüz bir açıklama gelmiş değil.

Oyuncu Tamer Karadağlı, vaktiyle Gezi’den yükselen sese kulak verilmesi gerektiğini söylemiş ve eylemlere destek vermişti. Sonrasında onu, film festivallerini sanatla alakası olmayan, politik konuşmaların yapıldığı etkinliklere dönüştüğü için eleştirirken gördük. Çok geçmeden de DT genel müdürlüğüne atandı. Bugün, başında bulunduğu kurum ve sanatçıların karşı karşıya kaldığı tehdit ve saldırı karşısında sessiz. Kimsenin bir diğerine, doğru saydığı inanç, ahlak ve düşünceyi dayatamayacağını, her şeyden önce sanatın görev ve amacının insanları özgürleştirmek olduğunu söyleyemedi. Onun yerine, Hüda-Par’ı hoş tutmak için oyunun adının değiştirilmesine seyirci kaldı. Oyuncular Sendikası, isim ve fotoğraflarıyla hedef gösterilen oyuncuların can ve iş güvenliğinden endişe ettiğini açıklayan bir bildiri yayınladı. Amed Şehir Tiyatrosu, bunun ‘protesto’ değil saldırganlık olduğunu söyleyerek meslektaşlarına sahip çıktı. Bağımsız Tiyatro Birliği, saldırganlığı ve Devlet Tiyatroları’nın olayı karşılama biçimini kınadı. Konuşmayan bir tek, savunulan kurumun kendisi kaldı.

∗∗

Bu son olay, “Devletin tiyatrosu olur mu” sorusunu yeniden gündeme taşımak için oldukça elverişli. 2012 yılında, o zaman Başbakan olan Erdoğan, devlet eliyle tiyatronun olmayacağını, özelleştireceklerini söylemişti. İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın, Şehir Tiyatroları’nın başına bürokrat atamasıyla başlayan tartışmayla ilgili olarak Erdoğan, “Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızı istediğiniz gibi oynayın. Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz. Buyrun işte özgürlük. Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. Olmaz öyle şey” diye konuşmuştu. Bu açıklama, devletin sanatı ve sanatçıyı korumakla yükümlü kılındığı Anayasa’nın 64. Maddesine aykırıydı. Devlet, Erdoğan’ın ima ettiği gibi istediği tiyatroya sponsor olan bir şirket değil, halkın sanata erişimini garanti altına almakla ve kamu hizmeti sunan ödenekli ya da bağımsız bütün tiyatrolara eşit şekilde destek vermekle yükümlü bir yapıdır. Maalesef ülkemiz bu gelişmişlik düzeyine sahip değil. Kültür Bakanlığı, ödenekli tiyatroların halkın parasını doğru kullanıp kullanmadığıyla değil repertuarıyla ilgileniyor, Hüda-Par’ın ‘ahlaksızlık’ suçlamasını kabul eder gibi oyun ismi değiştiriyor.

Günün sonunda devlet tiyatroları, çerçevesini siyasi iktidarın çizdiği bir tüzükle yönetiliyor. Repertuar, iktidar tarafından atanan bir müdürün süzgecinden geçiyor. Sansür her zaman gündemde. Üstelik 657 sayılı yasaya göre devlet memuru olan sanatçıların devlet aleyhine görüş beyan etmeleri de yasak. Nasıl? Oluyor mu böyle, kendini savunamayan devletin tiyatrosu? E olmuyor işte!

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version