Ana Sayfa yazılar iktibas Gerçek eşitlik rotası sosyalizm mücadelesi – Fulya Alikoç

Gerçek eşitlik rotası sosyalizm mücadelesi – Fulya Alikoç

Reklamlar

Toplumsal üretim tarzları saf ekonomik sistemlere indirgendiğinde ekonomi dışı gibi görünen politik ve kültürel olgu ve sorunların üretim ilişkileriyle bağlantısı da silikleşir. Kapitalistler, bu silikleştirmeyi işçi sınıfına karşı ideolojik bir saldırının parçası olarak yapar. Cinsiyet eşitsizliği, kadına ve çocuğa şiddet, LGBT’lere yönelik nefret, kapitalist üretim tarzından bağımsız, yalnızca siyasal veya kültürel sorunlar gibi gösterilir. Kapitalist sınıf açısından amaç bellidir: Sömürüye dayalı üretim tarzı sorgulanmamalıdır. Kapitalizme meydan okunmadan gerçekleştirilen her türlü hak arayışı, siyasal ve toplumsal hareket bir dereceye kadar tolere edilebilirdir. Hatta cinsiyet eşitsizliğine, cinsiyet ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık ve şiddete karşı en yüksek perdeden lafları bazen, özellikle de 8 Mart ve 25 Kasımlarda ya da Onur Haftalarında kapitalistlerin ağzından duyarız.

Öyle ki, kapitalizmin kadın dostu bir sistem haline getirilebileceği gibi yanıltıcı bir sonuca varacaksa, eşitsizliğin ve şiddetin münferit değil, sistematik, yapısal, toplumsal olduğu bile savunulabilir hale gelir. Şüphe yok ki sömürücü sınıf, onlarca yılın genelde kadın mücadelesinden, özelde feminist söylemlerden kendine yararlı referanslar çıkarmış, sosyalizme karşı ideolojik repertuvarını genişletmeyi bilmiştir. Burjuvazi tarafından şiddetin politikliğine ve toplumsallığına yapılan son dönem vurgular (BM ve AB politika metinlerinde ya da Coca Cola, Unilever, Starbucks gibi belli başlı uluslararası tekellerin söylemlerinde bolca bulunabilir), bir anlamda “Özel olan politiktir” vb. sloganların kapitalizm tarafından bozuşturularak sistemin sürekliliği uğruna araçsallaştırılması olarak okunabilir. Hatta sermaye sınıfı adına devlet iktidarını elinde bulunduranların, “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen dindar-muhafazakar lider ve partiler olduğu yerde, cinsiyet eşitliği reklamları döndüren holdingler sempati toplar hale gelir. Sanki siyasal alemde “eşitlikçi” kapitalistler ve “kadın düşmanı” kapitalistler varmışçasına bir illüzyonun yaratıldığı böylesi dönemlerde, her şeyden çok vurgulanması gereken şudur: “Özel olan ekonomi-politiktir.”

Ne bir üretim tarzı olarak kapitalizm saf ekonomik bir sistemdir, ne de ekonomi dışı gibi görünen, daha doğrusu gösterilen, ırkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik gibi toplumsal sorunlar bu üretim tarzından azadedir. Doğrudur; bugün yaşadığımız tahakküm biçimlerinin tümü kapitalizm tarafından icat edilmemiştir. Ancak; tarihsel gelişim seyrinde kapitalist sınıf, geçmişten beri süregelen tahakküm biçimlerini devralır, kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirir ve kendi yeniden üretiminin bir unsuru haline getirir.

Ataerki böylesi bir tahakküm biçimidir. Kapitalizm; geçmişin gencin yaşlıya, kadının erkeğe, çocuğun yetişkine tabi olduğu, hatta malı sayıldığı feodal geniş aileyi ortadan kaldırmamış, aksine, onu meta üretiminin yeni koşullarına göre, fabrikalara ve ofislere işçi yetiştirme ihtiyacı doğrultusunda ameliyat etmiş, bölmüş, parçalamış ve modern çekirdek aile haline getirmiştir. Ancak bunu yaparken ataerkil karakterini ortadan kaldırmamıştır, aksine özellikle korumuş, sadece modern giysiler giydirmiştir. Zira sermayenin birikebilmesi için emek gücünün sürekli olarak, hem gündelik hem de nesilsel olarak yeniden üretilmesi zorunlu koşuldur. İşçi ailesi sürekli yeni işçiler üretmelidir; üstelik bu yeni işçiler, her zaman kendinden önceki nesilden daha az ücret alan, daha itaatkar, kapitalizm dışında bir toplum tahayyül edemeyen işçiler olmalıdır.

Kendi başına bir tahakküm arz etmeyen, basit bir doğal olgu olan kadının doğurganlığı kapitalist üretim tarzına bu şekilde tabi kılınır. Bu da ancak kadının bedenini, zihnini ve emeğini zapturapt altına almakla gerçekleştirilebilir. Kadınların yasalar üzerinde kalmayan, gerçek bir eşitlik ve özgürlük için harekete geçtiği anlarda bu tahakküm devlet şiddetiyle kurulur. Beden, bilinç ve emek üzerindeki bu tahakküm gündelik olarak da kurulmalıdır. Bunun için her eve bir kolluk göndermeye gerek yoktur; her türlü propaganda aygıtıyla kışkırtılan erkek üstünlükçülük yaşamın tüm alanlarına sirayet etmiş, fiiliyata geçmeyi beklemektedir. Kapitalist yargı sistemi bir teşvik mekanizması olarak faillerine “haksız tahrik” ve kravat indirimleri dağıtır. Evet; fail neredeyse tüm durumlarda erkektir; ama gerçek katil, ataerkil tahakkümü türeten kapitalist üretim ilişkileridir.

Bir toplumsal olgu olarak kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması için, ailenin sermaye birikiminin bir uğrağı olan emek gücünün yeniden üretimi birimi olmaktan çıkması gerekir. Kapitalizmde imkansız olan bu dönüşüm; ancak ve ancak üretimin kâr için değil, toplumsal ihtiyaçları karşılamak üzere örgütlendiği bir toplum tarzında mümkündür. Ataerkil ailenin ortadan kalkmasının, yeterli değil ama zorunlu koşulu sosyalizmdir.

Yığınların ürettiği zenginliğe bir avuç insanın el koyduğu bir sistemin aksine, o bir avuç sömürücü insanın mülklerine yığınlar adına el konulan, mülkiyetin özel olmaktan çıkıp toplumsallaştığı ve çalışabilir herkesin insana yaraşır koşullarda üretime katkı sunma zorunluluğunun olduğu bir üretim tarzında, aile kâr üretimine koşulan işçiler üretmek zorunda kalmaz, “ekonomik bir birim” olmaktan çıkma olanağı bulur. Ancak bu koşullarda işçiler hayatta kalmak için aile kurmak yerine, gönüllü, rızaya ve aşka dayalı birliktelikler kurma olanağı bulur. Şiddeti üreten ekonomi politik nedenler ortadan kalkar; bin yılların biriktirdiği kültürel erkek egemenlik kalıntılarıyla daha açıktan bir savaş yürütmenin nesnel zemini oluşur. Üstelik bu sefer geçmişte burjuvazinin zor aygıtı olan devlet; artık işçi sınıfının ve onunla ittifak halindeki emekçi sınıf ve tabakaların elindedir. Sosyalizm; kapitalizmde devletin şiddetine maruz bırakılmış emekçi kadınlara, şiddete karşı devlet eliyle mücadele etme olanağı verir. Erkek egemenliğini kışkırtan tüm propaganda aygıtlarını elinde bulunduran sosyalist devlet, bu aygıtları artık bütün bir toplumu cinsiyetler arası eşitliği temelinde eğitmek için kullanacaktır.

Üstelik, bu politik eğitim, kapitalizmde olduğu gibi, kağıt üzerinde kalan yasalarla değil, ev içi angaryanın toplumsallaştırılarak ortadan kaldırıldığı, ev içi işlerin yerine getirildiği teknolojilerin (çamaşır, bulaşık makinesi, mutfak robotları vb.) kâr için değil ev içi angaryayı ortadan kaldırmak için üretildiği gerçek, somut ve maddi koşullarda gerçekleştirilecektir. Ancak bu koşullarda kadının “ev kölesi” olma durumuna son vermenin imkanı oluşabilir. Bu dönüşüm; kapitalizm koşullarında gerçekleşemez. Tam da bu nedenle, tüm “eşitlikçi” ve “kadın dostu” hamasetlere kanmaksızın, hatta bunları teşhir ederek, kapitalizme meydan okumak, onu yıkmak gerekir. Şiddetsiz bir yaşam için kadın mücadelesi sosyalist mücadeleye bağlanmak zorundadır.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version