Ana Sayfa yazılar iktibas Esad hükümetinin düşüşü – Vijay Prashad

Esad hükümetinin düşüşü – Vijay Prashad

Cumhuriyet Muhafızları’nın Şam’ı savunmayı denememesi ve Esad’ın halkı cesaretlendirecek tek kelime etmeden gidişi, hükümetin çoktan çöktüğünün bir işareti. Yaşam standartlarının savaş ve ambargolarla düştüğünü düşünen halk, Esad’ın düşüşünü kutluyor ancak yeni İslamcı yönetimin mezhepçi tavrı endişeleri büyütüyor

Reklamlar
Çeviren: Yusuf Tuna KOÇ

HTŞ liderliğindeki muhalif güçler 7 Aralık’ta Suriye’nin başkenti Şam’ı ele geçirdiğinde, Beşar Esad Moskova uçağına biniyordu. 1971’de Hafız Esad’ın başkanlığı ile başlayıp 2000 yılında oğlu ile devam eden 53 yıllık aile hükümdarlığının sonu bu şekilde oldu. Şam’ı ele geçiren HTŞ, 2017’de Suriye’deki El Kaide yapılanması El Nusra Cephesi’nin kalıntıları tarafından Ebu Cabir liderliğinde, Muhammed Colani’nin askeri komutanlığında kurulmuştu.

HTŞ’nin 2024 Kasım’ında Türk ve İsrail desteği ile başlattığı Saldırganlığı Caydırma Operasyonu sonucunda Halep’ten Şam’a giden M5 karayolu 14 günde ele geçirildi. Karşılarındaki Suriye Arap ordusu çekilerek Şam yolunun çok kanlı olmadan açılmasına yol açtı.

CİHATÇI YILDIRIM HAREKÂTI

HTŞ’nin sürpriz zaferini İranlı yetkililer Kasım ayında öngörerek Esad’a İsrail’in Suriye ordusunun askeri noktalarına saldırıları, İsrail’in Lübnan işgali ve Ukrayna’daki savaş sebebiyle devletin savunma gücündeki zayıflıklar hakkında bilgi vermişti. İran’ın Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi Halep’in muhalifler eline geçmesinin ardından Esad ille Şam’da buluştuğunda, Esad kendisine bunun bir yenilgi değil “taktiksel çekilme” olduğunu söylemişti. Bu çok yanıltıcı bir düşünce biçimiydi. Bunun farkında olan Arakçi Esad’a İran’ın Şam’ı savunmak için yeni birlikler gönderebilecek durumda olmadığını bildirdi. Esad hükümetine Rusların değil kendi hükümetlerini, Tartus’taki üslerini bile savunabilecek ekstra kapasiteye sahip olmadığı bildirilmişti. HTŞ’nin Suriye ordusuna saldırısı sırasında Suriye’nin Rus başkanlık elçisi Alexander Lavrentyev, gelecek Trump yönetimi ile Suriye’deki gerilimin tüm tarafları arasında bir anlaşmayı konuştuklarını söylemişti. Ne Rusya ne de İran Esad hükümetinin tek başına muhalifleri yenip ABD’nin doğudaki petrol rezervleri üzerindeki işgalini kaldırabileceğine inanmıyordu. Anlaşmak tek çözümdü ki bu da ne İran ne de Rusya’nın Esad hükümetini savunmak için daha fazla asker yollamaya niyetli olmadığına işaret ediyordu.

2011’den beri İsrail hava güçleri, İran askeri birliklerinin de içinde olduğu Suriye’nin birçok askeri üssünü vurmuştu. Bu saldırılar Suriye’nin askeri kapasitesini önemli ölçüde geriletmişti. 2023 Ekim’i itibariyle İsrail Suriye’deki saldırılarını artırmış, İran güçlerini, Suriye hava kuvvetlerini ve silah üretim merkezlerini vurmuştu. 4 Aralık’ta İran, Rusya, Irak ve Suriye askeri liderleri buluşarak Suriye’deki durumu masaya yatırmıştı. Suriye hükümetinin giderek zayıflayan gücü ve Lübnan’daki kırılgan ateşkes düşünüldüğünde HTŞ’nin Halep’e hareketinin “tehlikeli bir senaryo” olduğu konusunda mutabakat sağlanmıştı. Her ne kadar Şam hükümetini destekleyeceklerini bildirmiş olsalar da somut bir adım atılmadı. İsrail’in Suriye’nin içlerine yaptığı saldırılar, 2017’de İdlib’de muhaliflerle oluşan pat durumundan beri düzgün şekilde yeniden düzenlenmemiş orduyu giderek daha fazla demoralize etti.

Rusya 2015’te Suriye’deki çatışmaya girdiğinde, Rus askeri komutanları Suriye hükümetinin, Şebbiha gibi Esad destekçisi askeri grupların artık kendi başlarına faaliyet göstermemeleri için baskı yaptı. Bunun yerine bu gruplar Rus komutanlığındaki Dördüncü ve Beşinci müfrezelere dahil edildi. Benzer şekilde İranlı komutanlar da Suriye askerlerinden mütevellit kendi taburlarını oluşturdular. Askerlerin giderek gerileyen ekonomik standartları, yabancı komutanların emir komuta zincirine yerleşmesiyle birleşince demoralizasyonu artırdı. Şam’ı ve başkanlık sarayını korumakla görevi Cumhuriyet Muhafızları bile efsaneleşen gücünün çoğunu kaybetmişti.

İSRAİL’İN AVANTAJI

HTŞ ile koordineli gibi gözüken bir hal içerisinde, İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu İsrail’in 1973’te Suriye topraklarında işgal ettiği Golan tepelerine giderek, “Bugün Ortadoğu için tarihi bir gün” diye duyurdu. Ardından da hükümetinin İsrail ordusuna Golan tepeleri ile 1974’teki ateşkesin ardından konuşlanılan Suriye ordusu kışlaları arasındaki BM tampon bölgesini işgal emri verdiğini açıkladı. İsrail tankları Kuneytra valiliği sınırlarına girip şehri ele geçirdi. Bu işgal sebebiyle İsrail ve Suriye sınır komşusu haline geldi.

HTŞ’nin Şam saldırısının son günlerinde İsrail hava kuvvetleri muhaliflere hava desteği verdi. Şam merkezindeki Suriye istihbarat merkezlerini ve askeri üsleri bombaladılar. Muhalifler ele geçirmeden silahları yok etme bahanesiyle ordunun Şam’ı savunmak için kullanabileceği silah stoklarının bulunduğu üsleri vurdular. İsrailli yetkililer hava saldırılarını sürdüreceklerini açıklasa da kimi hedef almayı planladıklarını belirtmediler.

SURİYE’NİN GELECEĞİ

Esad Suriye’yi hiçbir açıklama yapmadan terk etti. Şam’daki eski hükümet yetkilileri kimi önemli liderlerin de Şam düşmeden ya onunla beraber ya da Irak sınırına gittiklerini söylediler. Esad’ın sessizliği devletin kendilerini HTŞ gibi grupların katliamlarından koruyacağına temelden inanan birçok Suriyeliyi şaşkına çevirdi. Cumhuriyet muhafızlarının şehri savunmayı denememesi ve Esad’ın halkını cesaretlendirecek tek bir kelime etmeden gidişi Esad hükümetinin çöküşünün bir işareti.

Ülke yeni yönetim konusunda kutuplaşmış durumda. Yaşam standartlarının savaş ve ambargolar sebebiyle gerilediğini düşünen nüfus yeni durumu sokaklarda kutluyor. Ortadoğu’ya dair daha geniş bağlam öncelikleri değil, ancak İsrail’in yapacakları bu durumu değiştirebilir. Nüfusun önemli bir kısmı ise Sünni olmayan Müslümanlara yönelik aşağılayıcı ifadeler kullanan İslamcıların tavırlarından endişeli. Sünni olmayan Müslümanları “kaybolmuş olanlar” olarak niteleyen, dinden dönme ve cezalarıyla ilgili Selefi lügatı ağzından düşürmeyen İslamcıların tavrı birçok kişide saldırıya uğrama korkusu yaratıyor.

Böyle bir mezhepçilik henüz ilk günden yeni çelişkiler doğuracaktır. Yeni hükümet Suriye topraklarındaki İsrail, Türk ve Amerikan varlığı hakkında ne yapacak? Topraklarını geri mi alacaklar? Suriye hükümeti ve Lübnan başta olmak üzere komşuları arasındaki ilişki nasıl şekillenecek? Göçün temel gerekçesi ortadan kalktığına göre milyonlarca Suriyeli mülteci geri vatanlarına dönecek mi, dönerlerse onları Suriye’de ne karşılayacak? Ve tüm bunların merkezine gelebilecek bir soru; Tüm bunlar İsrail’in Filistin’e yönelik sürmekte olan soykırımı açısından ne anlama geliyor?


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version