Geçtiğimiz hafta Uluslararası Af Örgütü 295 sayfalık bir rapor yayımladı. Yetkililerin ve sağlık çalışanlarının da aralarında bulunduğu 212 kişiyle görüşülerek toplanan bilgi ve belgeleri içeren rapor, İsrail devletinin Gazze’de Filistinlilere yönelik bir soykırım gerçekleştirdiğini gösteriyor.
Rapor açıklanır açıklanmaz İsrail’deki inkar korosu hemen olağan nakaratlara başladı. Koro, raporun “antisemitizmin klasik bir örneği” nakaratını yinelerken, hükümet sözcüleri ısrarla “asıl soykırımcı Hamas” nakaratını kullandılar. Koroya Af Örgütünün İsrail Şubesi yetkilileri bile katıldılar ve raporu reddettiler.
Türkiye’den bakıldığında İsrail’deki koro hiç yabancı değil. Soykırımın, etnik temizliğin, sürgünlerin, işgallerin, savaş suçlarının, katliamların, siyasi suikastların, sistematik işkencenin inkar edilmesinde uzmanlaşmış “yerli ve milli” bir koronun durmaksızın çalıştığı Türkiye’den bakıldığında Af Örgütü raporuna verilen tepkiler hiç şaşırtıcı değil.
Geçtiğimiz günlerde kimi sağcı oluşumların 100. doğum yılını kutladığı Demirel’in milliyetçilerin gerçekleştirdiği katliamları inkar etmesi, Erdoğan’ın 2009’da “Müslüman soykırım yapamaz!” demesi ile “Yahudiler soykırım yapmaz!” nakaratları arasında hiçbir fark yok.
İnkarcı koroları büyük sermayenin elindeki medya kuruluşları canla başla destekliyor. Bu kuruluşlar ellerindeki her aracı kullanarak inkar korolarının ezberden okuduğu nakaratları sürekli yineliyorlar. Yine de gerçekleri gören ve koroları reddeden gençler var. Yuval Moav gibi. Yuval aylar önce, “Soykırıma ortak olmayı reddediyorum” diyerek İsrail ordusuna katılmamıştı.
İsrail’de ve başka ülkelerde askere gitmeyi reddedenler, ölmeye ve öldürmeye karşı çıkıyorlar. İnkar siyaseti yerine insan haklarını, düşmanlık yerine kardeşliği, militarizm yerine barışı koyuyorlar. Bir ulusu, dini veya ırkı yücelterek diğerlerini düşman belleyen anlayışı reddederek insan hakları “her insan” için vardır diyorlar.
Kasım bitmeden Soul Behar Tsalik ile birlikte reddini açıklayan ve askeri cezaevine gönderilen İddo Elam gibi. Mesarvot ağı tarafından dağıtılan ret açıklamasında İddo Elam her çocuk için barış istiyor. Bu içten açıklamayı siz barışseverler için Türkçeye çevirdim.
***
Benim adım İddo Elam. 18 yaşındayım. Burada yaşamayı seviyorum. Bu yüzden askere gitmeyi reddediyorum.
Bu toprakları seviyorum. Kültürümüzü, İsrailli ve Filistinli arkadaşlarımı seviyorum. On yıl sonra hâlâ burada olacağıma inanmak istiyorum. Ülkemin geleceğinin farklı olacağına, gelecek kuşakların Yahudi ve Arap ortaklığının, barışın ve eşitliğin olduğu bir gelecekte yaşayacağına inanmak istiyorum.
Ne yazık ki, ülkemin gidişinde bu geleceği görmekte zorlanıyorum. Askerliği reddediyorum çünkü güven içinde yaşamak istiyorum ve gelecek kuşağın bir başka 7 Ekim ile karşılaşmamasını istiyorum. Duvarın hangi tarafında doğmuş olursa olsun hiçbir çocuğun füzelerden ya da kaçırılmaktan korkmamasını istiyorum. Çocuk çocuktur. Bir çocuk elinde silahla ya da intikam duygusuyla doğmaz. Gelecek neslin, Gazze’de işlediğimiz korkunç savaş suçları da dahil olmak üzere, korkunç gerçekliğimizi sadece tarihte kalmış bir ders olarak bilmesini ve bir daha tekrarlanmamasını istiyorum. Gelecekte çocukların güven içinde yaşamalarını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
18 yaşındayım ama henüz hiçbir seçimde oy kullanmadım. Liseyi kısa bir süre önce bitirdim. Ama bu korkunç yıldan önce yedi kez Gazze Savaşı yaşadım. Reddediyorum çünkü değişimin bir parçası olmak istiyorum. Reddediyorum çünkü ortada siyasi bir ufuk yok; hükümetimiz gerçek niyetlerini halktan gizliyor ve sahip olduğumuz demokrasiyi yok ediyor. Durum böyleyken genç insanları bir savaşta ölüme göndermek adilce değil.
Gelecek bizim ellerimizde.
Değişim bizden gelmeli. Askere gitmeye, emirlere uymaya ve hükümetimizin çürümüş hedeflerini uygulamaya devam ettiğimiz sürece, savaş, ilhak ve nefret gerçekliği içinde yaşayacağız. Şimdi reddetme, karşı çıkma ve barış için çalışma zamanıdır. Bunu benden önce pek çok kişi söyledi. Barışa giden yol kolay olmayacak. Ancak ne kadar zor ve acı verici olursa olsun -hele ki içinde yaşadığımız savaş gerçekliğiyle kıyaslandığında- bu yolda yürümek zorundayız.
Hangi kökenden gelirseniz gelin, neye inanırsanız inanın ya da gelecekteki barışın neye benzemesi gerektiğini düşünürseniz düşünün, doğru olan tek bir şey var: Bu savaş sona erecek. Asıl soru şu: Bunun son savaş olmasını sağlamak için ne yaptık? Bu savaşın mümkün olan en kısa sürede bitmiş olması için ne yapmış olmalıydık?
Evet, savaş sona erecek. Liderler el sıkışacak. Ve geriye biz kalacağız, bedelini ödeyenler.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.