Ana Sayfa yaklaşımlar Çağla Elektrikçi Çevresel Bilinç ve Vicdani Red: Barışçıl Bir Gelecek İçin Mücadele – Çağla...

Çevresel Bilinç ve Vicdani Red: Barışçıl Bir Gelecek İçin Mücadele – Çağla Elektrikçi

Reklamlar

Sapma, sosyolojide, toplumun normlarına ve kurallarına uymayan davranışlar olarak tanımlanır. Militarizm ve vicdani red gibi konular, toplumsal normlara karşı çıkan bireylerin davranışları olarak değerlendirilebilir. Vicdani red, toplumun genelinde kabul gören askeri hizmet normuna karşı bir sapma olarak görülebilir. Bu bireyler, barışçıl bir duruş sergileyerek, toplumun militarist değerlerine meydan okurlar.

Vicdani red, zorunlu askerlik hizmetine karşı çıkan bireylerin, dini veya ahlaki nedenlerle askerlik yapmayı reddetme hakkıdır. Bu hak, anayasal olarak tanınmış olmasına rağmen, uygulamada çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadır. Vicdani red, militarizme karşı bir duruş olarak da değerlendirilebilir. Bu bireyler, savaşın ve askeri hizmetin etik olmadığını savunarak, barışçıl bir dünya için mücadele ederler.

Militarizm, bir ülkenin askeri gücüne ve savaş hazırlıklarına öncelik veren ideoloji ve politikalar bütünüdür. Bu ideoloji, toplumun askeri değerler etrafında şekillenmesine ve bu değerlerin egemen olmasına yol açar. Militarizmin çevresel etkileri de göz ardı edilemez. Askeri faaliyetler, büyük miktarda doğal kaynak tüketimine ve çevresel tahribata neden olabilir. Örneğin, askeri tatbikatlar ve savaşlar, ormanların yok olmasına, su kaynaklarının kirlenmesine ve hava kirliliğine yol açabilir.

Demokratizasyon, bir toplumun daha demokratik bir yapıya dönüşmesi sürecidir. Bu süreç, bireylerin ve grupların daha fazla katılımını, ifade özgürlüğünü ve eşitliği teşvik eder. Demokratik toplumlarda, farklı görüş ve davranışların kabulü ve hoşgörüsü daha yaygındır. Bu da sapma olarak görülen davranışların zamanla normalleşmesine olanak tanır.

Demokratikleşme süreci, sapma olarak görülen davranışların normalleşmesini hızlandırabilir. Demokratik toplumlar, bireylerin farklılıklarını ve özgünlüklerini daha fazla kabul eder ve görülen davranışların toplum tarafından daha hızlı benimsenmesine yol açar. Örneğin, geçmişte marjinalize edilen grupların haklarının tanınması ve bu grupların toplumda daha görünür hale gelmesi, demokratikleşme sürecinin bir sonucudur.

Vicdani red, bireylerin etik veya inanç temelli nedenlerle belirli eylemleri yapmayı reddetmelerini ifade eder. Bu bağlamda, çevresel sorunlar konusunda vicdani red, bireylerin doğayı koruma ve sürdürülebilir bir gelecek için adım atmalarını içerir.

Vicdani red, çevresel sorunlara karşı bir duruş olarak da değerlendirilebilir. Örneğin, bazı bireyler, çevreye zarar veren askeri faaliyetlere katılmayı reddederek vicdani red hakkını kullanabilirler. Bu bireyler, savaşın ve askeri operasyonların çevresel tahribata yol açtığını savunarak, barışçıl ve sürdürülebilir çözümler arayışında olabilirler.

Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, Mustafa Hürben’in Güvenlik Kuvvetleri (Askeri) Mahkemesi’ndeki mahkumiyetine ilişkin 3 Aralık Salı günü görülen istinaf davasında, geçmiş yüksek mahkeme kararlarını hatırlatarak alt mahkeme kararını bozmadı. Mustafa Hürben, diğer benzer davalarda olduğu gibi para cezasına çarptırıldı ve ödenmemesi halinde 3 günlük hapis cezasına mahkum edildi.

Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı’nın bu kararı, AİHM kararlarını yok sayması nedeniyle hukuki açıdan ciddi endişe verici olarak değerlendiriliyor. Daha önce alınan AİHM kararlarına göre, vicdani retçi statüsünün ve bu statüye kabulle ilgili esas ve usullerin düzenlenmemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletin yükümlülüğünü ihmal olarak görülmekte ve bu eksiklik nedeniyle vicdani retçilerin cezalandırılmaları, kişilerin Sözleşme’nin 9. maddesinde yer alan özgürlüklerine müdahale olarak değerlendirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu uyarısından 11 yıl sonra, 25 Şubat 2014’te açıklanan Güvenlik Kuvvetleri (Askeri) Mahkemesi’nin 256/2011 nolu davasında AİHM, 18382/15 numaralı Kanatlı v. Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti. Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, Mustafa Hürben’in vicdani retçi olduğunu kabul etmesine rağmen, AİHS’in 9. Maddesinin ihlalini bir sorun olarak görmedi.

Anayasa Mahkemesi kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer aldığı belirtilmiştir. Bu durumda, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı’nın kararı Anayasa’nın 23. Maddesi’nin de ihlal edilmiş olması anlamına gelmektedir.

Yargıç Şafak Öneri, ek görüşünde, uluslararası sözleşme hükümleri ile iç hukuk hükümlerinin çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Ancak, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, bu görüşe ve YİM 119/2003 kararına atıf yapmamış ve AİHM kararlarını görmezden gelmiştir.

AİHM kararlarının iç hukuktaki karşılığına örnek olarak, Mal Tazmin Komisyonu’na ilişkin davada Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarını Anayasa’nın üstünde saymıştı. Ancak, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, AİHM kararlarını Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının altında sayarak 18382/15 numaralı Kanatlı v. Türkiye kararını görmezden gelmiştir.

Sonuç olarak, vicdani red ve çevresel sorunlar, bireylerin etik ve inanç temelli duruşlarıyla birbirine bağlanabilir. Bu duruş, hem barışçıl bir dünya hem de sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir adım.

Vicdani redcilerin eylemleri, toplumda tartışmalara ve değişimlere yol açabilir. Bu bireyler, barışçıl protestoları ve sivil itaatsizlikleriyle, toplumun militarist değerlerine meydan okuyarak, daha geniş bir toplumsal bilinç oluşturabilirken, demokratikleşme ve insan hakları konularında ilerlemelere katkıda zorunludur.

Anayasa Mahkemesi’nin bu uyarısından 11 yıl sonra, 25 Şubat 2014’te açıklanan Güvenlik Kuvvetleri (Askeri) Mahkemesi’nin 256/2011 nolu davasında AİHM, 18382/15 numaralı Kanatlı v. Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti. Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, Mustafa Hürben’in vicdani retçi olduğunu kabul etmesine rağmen, AİHS’in 9. Maddesinin ihlalini bir sorun olarak görmedi.
Anayasa Mahkemesi kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer aldığı belirtilmiştir. Bu durumda, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı’nın kararı Anayasa’nın 23. Maddesi’nin de ihlal edilmiş olması anlamına gelmektedir.
Yargıç Şafak Öneri, ek görüşünde, uluslararası sözleşme hükümleri ile iç hukuk hükümlerinin çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Ancak, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, bu görüşe ve YİM 119/2003 kararına atıf yapmamış ve AİHM kararlarını görmezden gelmiştir.
AİHM kararlarının iç hukuktaki karşılığına örnek olarak, Mal Tazmin Komisyonu’na ilişkin davada Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarını Anayasa’nın üstünde saymıştı. Ancak, Güvenlik Kuvvetleri Yargıtayı, AİHM kararlarını Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının altında sayarak 18382/15 numaralı Kanatlı v. Türkiye kararını görmezden gelmiştir.
Sonuç olarak, vicdani red ve çevresel sorunlar, bireylerin etik ve inanç temelli duruşlarıyla birbirine bağlanabilir. Bu duruş, hem barışçıl bir dünya hem de sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir adım.
Vicdani redcilerin eylemleri, toplumda tartışmalara ve değişimlere yol açabilir. Bu bireyler, barışçıl protestoları ve sivil itaatsizlikleriyle, toplumun militarist değerlerine meydan okuyarak, daha geniş bir toplumsal bilinç oluşturabilirken, demokratikleşme ve insan hakları konularında ilerlemelere katkıda zorunludur.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version