Kolombiya’nın sol cenahtan seçilen ilk başkanı olan Gustavo Petro geçtiğimiz günlerde başında bulunduğu hükümete karşı bir darbe girişiminin planlandığını ve bu planın an itibarıyla ilerlemekte olduğunu iddia eden bir tweet attı. Ulusal Seçim Konseyinin Petro’nun başkanlık kampanyasının finansmanında yapılan usulsüzlükler üzerine bir inceleme başlatması Petro’nun başkanlık dönemini tamamlayamayabileceği yönünde tartışmaları da beraberinde getirmişti. 2022’de gerçekleşen başkanlık seçimindeki kampanya harcamalarında üst limitleri aşmak ile suçlanan Petro, Ulusal Seçim Konseyinin halen başkanlık görevini yürüten bir kişi ile ilgili hukuki bir karar alma yetkisinin olmadığının ve seçimlerle ilgili finansman soruşturmasının artık yapılamayacağının altını çizerek bunun anayasal olmadığına işaret ediyor.
Dolayısıyla Petro, Kolombiya’da 1970 seçimlerinden beri ilk defa sol eğilimli bir hükümetin seçimleri kazanmasını kabullenemeyen oligarşinin hukuk yoluyla bir darbe girişimi içinde bulunduğunu söylüyor. Buna rağmen başsavcılığa bağlı bir alt birim başkanın sahip olduğu korumayı askıya alarak Ulusal Seçim Konseyinin soruşturmasına yol vermiş bulunuyor. Halbuki seçimlerden sonra 30 gün içinde yapılması gereken bir soruşturmanın bugün için anayasal olmayan süreçlerle hukuki karar alma yetkisi bulunmayan bir idari kurum tarafından devam ettirilmesi mümkün değil. Bu yüzden de Petro ‘başkanın’ görevde kalıp kalmayacağını Kolombiya halkının belirleyeceğini belirtti, halkı sokaklarda mücadele etmeye hazırlanma çağrısı yaptı.
Meksika’da görev süresinin bitimine iki hafta kalan Başkan Andrés Manuel López Obrador (AMLO) da ülkeyi yıllardır yönetmiş olan muhafazakar cephenin Petro’ya karşı bir darbe girişiminde yürütüldüğü yönünde bir destek açıklamasında bulundu. Hiç şüphesiz, göreve geldiğinden beri bölgedeki sol hükümetlerle dayanışmada ve darbelere karşı tepki göstermekte kritik bir rol oynayan Meksika’nın, Kolombiya’da da benzer bir sürece karşı önceden tepki koyma yoluna gittiği söylenebilir. Ancak Meksika’da da özellikle adalet sisteminde kemikleşmiş olan oligarşik yapıya karşı bir yargı reformu süreci devam ettiği ve bu yargı reformunun bir anayasal krize dönüştü bir dönemde Kolombiya’daki yargı darbesi AMLO için bir örnek teşkil ediyor. AMLO, Meksika’daki yargı reformunu Kolombiya’daki gelişmeler ile kendi kitlesine daha meşru hale getirmeye çalışıyor.
Bu arada, Kolombiya’daki yargı müdahalesi tam da ülkedeki nakliyat ve taşımacılık grevinin bitmesine denk geldi. Eski Başkan Ivan Duque’nin 2020’de karar aldığı, dizel ve benzin fiyatlarındaki artışın sübvanse edilmesine dayanan desteğin sürdürülemez olması aslında patlamaya hazır bir bomba gibi Petro Hükümetine devredilmiş bir sorundu. 30 Ağustos’ta bu sübvansiyonun kaldırılacağına yönelik açıklamaların yapılması ile birlikte nakliyat ve yolcu taşımacılığı yapan firmalar ülkenin önemli otoyollarını kitleyerek greve gitmiş ülke ekonomisi bir hafta içerisinde durma noktasına gelmişti.
Mali açıdan sürdürülmesi mümkün olmayan sübvansiyonun bütçeye her üç ayda 2.3 milyar dolar yük getiriyor olmasına rağmen hükümet mevcut grevin de ekonomiye etkisini göz önünde bulundurarak yakıt fiyatlarında kademeli bir artışı kabul etmek durumunda kaldı ve ülke tekrar normale döndü. Nakliyatçıların grevinin hemen arkasından yargıdan gelen bu hamle Şili’de Allende Hükümetine karşı sürdürülen kamyoncular grevi ile ülke ekonomisinin nasıl çökertilmeye çalışıldığını hatırlatıyor. Bu bağlamda Petro’nun darbe tanımlaması yapması ve destekçilerini sokağa çağırması yerinde ve haklı bir adım gibi görünüyor. Ülkedeki oligarşik yapı Petro Hükümetinin dönemi tamamlaması ve solun tekrar iktidara gelmesinin engellenmesi için sadece elindeki medya ve ekonomik gücü kullanmıyor, aynı zamanda eski taktikleri de oyuna dahil ediyor, devlet aygıtı içerisindeki güçlerini anayasal olmayan yollardan bile harekete geçirmeye devam ediyor.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.