Adamıza Türkiye tarafından sistematik nüfus taşınıp, vatandaşlık verilmesi Kıbrıslı Türklerin seçme seçilme hakları başta olmak üzere siyasi iradelerinin ellerinden alınmasına ve gerek iç gerekse Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili süreçlerde her şeye Türkiye’nin karar vermesine neden olmuştur.
Adamızın kuzeyinde kurulan bu kukla rejimin iplerinin tamamen Ankara’da olduğu gerçeği bilinmesine rağmen hükümetçilik ve muhalefetçilik oyunu devam etmektedir.
Yapılan yanlışları ortaya çıkaranlar, sorumluyu bilmelerine rağmen bunu söylemekten kaçınmakta veya Lefkoşa’dakileri sorumlu tutarak esas suçluyu gizlemektedirler.
Son dönemlerde “beceriksizler, yönetemiyorsunuz” gibi söylemler sıkça duyulmaktadır.
Konuya bazı örnekleri ele alarak açıklık getirelim;
Elektriklerin kesilmesi herkesin en çok şikâyet ettiği konudur. Buradaki sorun nedir?
Sorun yeterli yatırımın olmaması ve adanın kuzeyine yığılan nüfus nedeniyle üretilen elektriğin yetersiz kalmasıdır.
Bir de buna AKP iktidarına yakın AKSA isimli özel şirketin bu konuda söz sahibi olmasının yarattığı siyasi baskılar eklenince sorun daha da büyümüştür.
Bu özel şirket Türkiye hükümetine yakın olduğu için elektrikle ilgili yapılmak istenen yatırımları Türkiye hükümetinin baskısıyla tüm hükümetlere engellettirmeyi başarmıştır.
Geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği’nin hibe edeceği 20 megavatlık güneş enerji santralı bile reddedilmiştir.
Trafik cezaları ve yollar şikâyet konusu olan bir başka toplumsal yaradır. Araba ithali ve akaryakıt tüketimine dayanılan sistemle bu rejimin bütçesinin mali kaynak yaratılırken, toplu taşımacılık tamamen kaderine terkedilmiştir.
Oysaki ülkemizde toplu taşımacılık ağı tarihsel süreç içerisinde gelişerek sistemini oluşturmuştur. 1974 yılından sonra izlenen siyaset onun da çökmesini getirmiştir.
Yığılan nüfusla birlikte araba satışlarının teşvik edilmesi, yabancı nüfusun hatalı trafik alışkanlıklarını bir kültür gibi ülkemize getirmesi, cezaya dayalı denetim sistemi ve en kötüsü alt yapı ihalelerinin Ankara’da AKP’li şirketlere paylaştırılması sorunun özünü oluşturmaktadır.
Mesarya Ovası’nın ortasında uçurumlu yollar yaratılması hep bu rantın sonucudur. İhalelerde kazıya değil, dolguya para verildiği için yollar yükseltildikçe yükseltilmiş bir de bu yüksek yollarda emniyeti sağlamak için demir bariyerler konmasıyla yeni bir rant alanı yaratılmıştır.
Yeri gelmişken; Girne Dar Boğaz’da Beşparmak Dağları’nın tepesinde yeni yapılan yolda dört genç insanımızın sele kapılarak ölmeleri olayının sorumlusu Türkiyeli firmaya ne olduğunu hatırlayan var mı?
Eğitim konusu bir başka kanayan yaramızdır.
Alt yapısı dökülen okullardan, kalabalık sınıflardan herkes şikâyet etmektedir.
Okul yerine cami ve küllüye yapan kimdir?
Çocuklarımızı kalabalık sınıflarda eğitim görmeye mahkûm eden nüfus aktarma işlerini kim başımıza bela etmiştir?
Hakkını aramayan, evet efendimci, edilgen ve dindar nesiller yetiştirmek için ders kitaplarını ve müfredat programlarını dayatan kimdir?
Yüksek enflasyonun yarattığı ekonomik istikrarsızlıkla bizi yaşamaya zorlayan ve “milli para birimimiz Türk Lirasıdır, bunu kullanacaksınız” diyen kimdir?
Avrupa Birliği’nin yıllık 26 milyon metreküp denizden su arıtacak hibe projesini engelleyip, “Benim suyumu satın alacaksınız” diyen kimdir?
Toplumsal konuların hangi alanına el atarsanız atın, karşınıza çıkacak olan baş sorumlu bellidir.
Siyasi partiler de sendikalar da örgütler de sorumluyu gayet iyi biliyorlar.
Fakat konuşmaktan korkmayı bir yana bırak, şükran çekerek, överek veya kuklalara saldırarak sorumluyu gizlemeyi tercih ediyorlar.
Bir de çıkıp toplumsal mücadele verdiklerini söylemeleri ise tam bir rezilliktir.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.