“2004-2005 yıllarından itibaren birçok projede yer aldım”
Şehir Plancıları Odası eski başkanı Doç. Dr. Can Kara, İzmir’den Kuzey Kıbrıs’a geldiği 2004-2005 dönemlerinin Annan Planı sonrası olduğunu anımsatarak, AB’nin (Avrupa Birliği) de içlerinde olduğu yardımlarla önemli projelerin başladığını ve bunlardan birisinin de Nicosia Master Plan olduğunu hatırlattı.
Kara, bunun gibi başka projelerin de olduğunu ve bu projelerde çalıştığını dile getirerek, 2013-2017 arasında Girne Belediyesi’nde danışmanlık da yaptığını ifade etti.
O dönemde Girne-Çatalköy İmar Planı’nın yürütücülüğünü de şehir plancısı Ali Aremek’le birlikte yaptıklarına işaret eden Kara, daha sonra yine 28 belediye içerisinde tek olan Girne Belediyesi’ne bağlı Girne Ulaşım Master Planı projesinde de Dr. Ömer Selvi ve Ayça Baysal’la birlikte yürütücülük yaptığını bildirdi.
“Planlar tam anlamıyla hayat bulmuyor”
Plansızlık, zaman ve maddi kayıp, hava kirliliği ve bunun yanında nüfusun artmasıyla birlikte bu tür olumsuz etkilerin tüm kentlerde yaşandığını söyleyen Kara, bunun sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde değil birçok ülkede önleminin alınamadığını vurguladı.
Kara, şöyle devam etti:
“Ama bizde de planlama sürecinde gerek altyapı sorunlarının çözülmesi gerekse de ulaşım sorunların çözülmemesi gibi sıkıntılar plan enstrümanları olarak çok öne çıkamıyor. Girne Belediyesi’nde olsun İskele Belediyesi’nde olsun Lefkoşa Master Planı çalışmalarında olsun gördüğümüz şu: Eğer yerel yönetimler gerek ekonomik gerekse de koordinasyon olarak bu işin bir ucundan tutmazsa planların sadece belli konuları hayat bulabiliyor. Örneğin yapılaşma oranları, kat yüksekliği, yeşil alanların alınması ve yoğunlaşma gibi çeşitli konularda hayat buluyor.”
Kara, bu planların kentsel tasarım, ulaşım, koruma, altyapı ve sosyo-ekonomik boyutların pek hayat bulamadığına işaret ederek, trafikte yaşanan sorunların da bu eksiklikten kaynaklandığını anlattı.
Planlarda ve kentsel tasarım projelerinde bunların irdelenmesi gerektiğine dikkat çeken Kara, yasada Ülkesel Fizik Planı’nın bulunduğunu ve Lefkoşa İmar Planı, Girne-Çatalköy İmar Planı, Mehmetçik, Dikmen, Beyarmudu gibi imar planlarının da bu Ülkesel Fizik Planı’nın altında hazırlandığını açıkladı.
“Planlama süreçleri proje üzerinde kalıyor, gerisi düşünülmüyor”
Kara, planın genel olarak bir araç olduğunu belirterek, ülkemizde daha bütüncül bir plan anlayışının söz konusu olduğunu, Türkiye’deki imar yasası ve plan hazırlama anlayışından farklı olduğunu kaydetti.
Ülkemizde daha çok arazi kullanım planlaması olduğunu dile getiren Kara, arazi kullanım planı yapılırken öte yandan diğer devlet daireleri, kurumları ve sektörlerde ciddi bir belirsizliğin kendini gösterdiğini ifade etti.
Kara, bu belirsizliklere ne kadar üniversite gelebileceği, belli bir bölgede ne kadar özel eğitim kurumu veya turistik tesis yapılacağı konularını örnek olarak göstererek, bir anda 5 bin yataklı otel yapılması kararı alınabildiğini anlattı. Bu tür belirsizliklerin olması ve sektörel planların olmayışı ülkedeki planlama süreçleri olumsuz etkilemektedir.
Geçmiş dönemlerde Bafra’da ve başka bölgelerde bu turistik hamlenin yapıldığını anımsatan Kara, öte yandan Fasıl 96 Yasası’nda yer alan yapılaşma kurallarına göre gelişmelerin olduğunu , nüfusun ve binaların arttığını açıkladı.
Kara, şöyle devam etti:
“Ben, bu tür yoğunluklar arttığı zaman acaba konutları su basacak mı, üç bin konuttan çıktıktan sonra hangi kavşakta trafiğe takılacak, bu üç bin konutun yeşil alanı nerede olacak, bunların kamusal alanları, kaldırımları nasıl çözülecek, peyzajı nasıl halledilecek, sahile nasıl erişilecek konuları hiç düşünülmeden sadece üç boyutlu çalışmalar üzerinde, tamamen yap-sat hedefli projeler görüyorum.”
Bu konutların üç boyutlu çalışmalar üzerinde düşünülerek yapıldığını ve sözleşmelerle satıldığını dile getiren Kara, bunların mülkiyet yapılarının da tartışılması gerektiğini, bunların nasıl alınıp satıldığının belirsiz olduğunu ifade etti.
“Taşkın riski master planı olmayan bölgelerdeki konutlar satılıyor”
Kara, Mağusa İskele ve Yeniboğaziçi İmar Planı’nda taşkın riskinde olan birçok alanın bulunduğuna işaret ederek, hâlâ taşkın riski master planı bitirilmemiş bölgelerde yer alan binaların konutların veya arazilerin satılmakta olduğunu vurguladı.
Ülkede çok sorunun olduğunu, plan yapmadan konut satıldığını söyleyen Kara, bu nedenle ülkede bunların yaşanmasının çok doğal olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Planlama noktasında ÇED raporlarının da önemli olduğunu, bu raporlarda olası durumları yansıtan simülasyon araçlarının kullanıldığını ifade eden Kara, Güngör Katı Atık Depolama Tesisi’nin ÇED raporunda da kirlilik simülasyonunun kullanıldığını hatırlattı.
Kara, ülkemizdeki ÇED raporlarında noktasal bir yaklaşımın bulunduğunu, bütünsel bir çerçeveden bakılmadığını söyleyerek, bu raporların sadece ilgili projeye göre değerlendirildiğini ve tüm bu projelerin etkisini gösterecek şekilde incelenmediğini anlattı.
Avrupa’da stratejik etki değerlendirmesi veya çevre etki değerlendirmesi kavramlarının yaygınlaştığına işaret eden Kara, İskele’deki bir türlü çözülmeyen kanalizasyon sorununa yönelik belediyeler tarafından çalışmalar yapıldığını ancak bunun kimin tarafından karşılanacağının belirsiz olduğunu açıkladı.
Kara, şöyle konuştu:
“Diyelim ki ben 100, bin, 5 bin konut yaptım ve belli noktalarda kanalizasyon ihtiyacı doğdu.. İskele’de böyle bir durum var. Mağusa’da da öyle. Gördüğünüz gibi AB gelip yapmaya çalıştı ama hatalar oldu. Şimdi kazıp tekrar yapıyorlar. Bu altyapıyı ödeyen bir yatırımcı yoktur. İnsanlar konutlar olsun turistik tesisler olsun yatırım yapıyor ama bunları bütüncül olarak dikkate alan ve kanalizasyon sistemine dönüştüren bir yapı yoktur. Bu tür bir planlama anlayışı da yoktur”
Bunun 2019’da plana koyulmasının düşünüldüğünü ve bu bağlamda teşvikler verilmesinin ve bağlantı ücretlerinin belirlenmesinin gündeme geldiğini anımsatan Kara, Mağusa, İskele ve Yeni Boğaziçi İmar Planı’ndaki kanalizasyon çalışmalarının 2019’tan beri oluşturulamadığını vurguladı.
Kara, Taşkın Riski Master Planı’nın da 6 ay içerisinde yapılması gerekmesine rağmen bunun da yapılamadığını belirterek, bu planın o bölgede bir taşkın riski olduğu zaman bodrum yapılıp yapılmayacağı, ne tür önlemler alınacağı, hangi bölgelerde binaların nasıl yükseltilmesi gerektiği, mimari olarak ne tür müdahaleler yapılabileceği, arazi yoğunluklarının nasıl belirlenebileceği konularıyla ilgili fikir verebileceğini kaydetti.
2019’tan beri birçok sorunun yaşandığını ve 2023 bitmesine rağmen Taşkın Riski Master Planı’nın bulunmadığını dile getiren Kara, çevreyle ilgili yapılması gerekenlerin de uzman bir grup tarafından anlatıldığını ancak bunun da henüz hayata geçmediğini ifade etti.
Kara, planlar yapıldığında siyasilerin bunları imzalamadığına işaret ederek, aynı zamanda bunların yayımlanmadığını bildirdi.
“Ulaşım planlamaları yetersiz, sorun ortadan kalkmıyor”
Kara, Girne’de yeni başkanlık ve yönetimin trafikle ilgili bir iyileştirme yapmaya çalıştığına dikkat çekerek, öte yandan Doğu Çevre Yolu’nun hâlâ yapılamadığı üzerinde durdu.
2015’teki Girne Ulaşım Master Planı’nda Doğu Çevre Yolu olmazsa ne olacağının simülasyonlarla verildiğini hatırlatan Kara, 8 yıl geçmesine rağmen bu yolun yapılamadığının altını çizdi.
Kara, Doğu Çevre Yolu ile toplu ulaşımın devreye sokulmaması durumunda Girne’deki ulaşım sorununun ortadan kaldırılamayacağı değerlendirmesinde bulunarak, Girne’deki araç sahipliğinin o dönemde yüzde 70-75’lerde olduğunu açıkladı.
Mağusa’daki bir anket çalışmasında özel araç kullanımının yüzde 93 oranında olduğunun tespit edildiğini belirten Kara, Mağusa’da birçok noktada kaldırım bile bulunmadığını kaydetti.
Kara, Mağusa’daki insanların yürümek istemesi durumunda sıkıntı yaşayabildiğini söyledi.
İskele’de Long Beach bölgesiyle cezbedici bir durumun oluşturulduğunu ve geniş bir sahil düzenlemesi yapıldığını dile getiren Kara, Gönyeli’de de benzer durumun olduğunu ifade etti. İskele ve Gönyeli’de yaya ulaşımının artırılması adına projelerin gerçekleştirildiğini vurguladı.
“2 dakikalık yok 12 dakikada geçiliyor”
Kara, özel araç kullanımı azaltılamadığı sürece ne yapılırsa yapılsın belli noktalarda sorunlar yaşanabildiğine işaret ederek, noktasal sorunlar çözülse de özellikle Girne’nin doğusundaki sorunların çözüme ulaşmadığını, 2 dakikalık yolun 12 dakikada geçilebildiğini vurguladı.
Girne Belediyesi’ndeyken Uğur Mumcu Caddesi’ne yönelik 2013-2017 yılları arasında yol ihalesi yaptıklarını anımsatan Kara, bir ana arterdeki sorun çözülecekse bütüncül çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.
Kara, şöyle devam etti:
“Örneğinde Hirondel, ve Liman çemberleri sinyalli kavşağa dönüştürülüyorsa Doğanköy çemberi altık kalkmalı veya o da bir sinyalli kavşak olmalı. Veya diğer noktalar da ışığa dönüşmeli. Bütün ana hat(arter) sinyalizasyon sistemi olarak düzenlenmeli. Mesela Girne Belediyesi’nin yaptığı işlere baktığımızda yanlış bir iş yok ama eski Hirondel’den hızlı bir şekilde geçebiliyorsunuz ancak arterin devamında yine sorun yaşıyorsunuz. Kavşak iyileştirilmiş ancak Semih Sancar Caddesi’ne akşamüstü geldiğiniz zaman o trafikten çıkamıyorsunuz O arter (Semih Sancar Caddesi)ışıktan geçen araçların veya limandan gelen araçların yükünü kaldırmıyor.
Uğur Mumcu Bulvarı üzerinde özel hastanenin ve okulların bulunduğu yere kadar dört şeridin iyi çalıştığının ancak bu yolun yine iki şeride düştüğünü söyleyen Kara, bunu ilginç olarak yorumladı.
Kara, bu yolun projesinin 2015’ten beri gündemde olduğunu belirterek, dört şerit ve bisiklet yolu projesi bulunmasına rağmen bunun halen uygulanmadığını açıkladı.
Eski Girne Belediyesi yönetimiyle Karayolu Dairesi’nin topu birbirilerine attığını, ihaleyi çıkmak istenilmediğini hatırlatan Kara, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, 1980’li yıllardaki Bakanlar Kurulu kararına göre bu yolların üzerindeki mülkiyetlerden çekilişlerin verilmesi gerektiğini ancak hâlâ verilmeye yolların bulunduğunu bildirdi.
En büyük sorunlardan birisinin de toplu taşıma eksikliği olduğuna işaret eden Kara, bütüncül bir toplu taşıma sistemine inanan birisi olmasına rağmen bu yönde bir hamle göremediğini anlattı.
Kara, ülkemizdeki kentlerin bisiklet ve yürüme yolu açısından kullanışlı olduğuna dikkat çekerek, bu konuda Gönyeli Belediyesi ile İskele Belediyesi’nin belli bölümlerinde başarı sağlandığını ancak genel olarak bunun devamının getirilmediğini açıkladı.
Girne’nin ölçeği göz önünde bulundurulduğu zaman yürüme ve bisiklet yolu açısından çok elverişli olduğu üzerinde duran Kara, ancak Girne’deki kaldırımların durumunun içler acısı olduğunun altını çizdi.
“Birçok uygulamada ulaşım ve trafik projeleri yok”
Kara, yapılan birçok uygulamada trafik projesinin bulunmadığını dile getirerek, Lapta-Alsancak yolunun herhangi bir projesinin bulunmadığını ifade etti.
Bu yolun hangi güzergahta ilerleyeceği, eğimlerinin nasıl olacağı gibi planlamalarının yapıldığına işaret eden Kara, bunun otobüs durağı cebinin veya yaya geçidinin nasıl tasarlanacağının planda bulunmadığını vurguladı.
Kara, kavşaklarda yüksek oranda kaza meydana geldiğine dikkat çekerek, yerel yönetimlerin kavşaklarla ilgili yapması gereken çok işin bulunduğunu anlattı.
Yaya geçitlerindeki yer seçimleri, çemberlere ve kavşaklara olan mesafeler, Mimarlar Odası’nın yayımladığı engelli kitapçığına uygun standartların uygulanması gibi atılması gereken birçok adımın bulunduğunu belirten Kara, Lapta-Çamlıbel yolunda hâlâ kaldırım bulunmadığını, çemberin bulunması gereken yerlerde yolun bölünmüş durumda olduğunu ve o bölgede kaza riskinin bulunduğunu kaydetti.
Kara, yollarla ilgili de plansızlık sorununun bulunduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
“Beklediğim şey şu: Yapılan işi uygulamada görmemiz lazım. Nicosia Master Plan, Alagadi Özel Çevre Koruma Revizyonu, Tatlısu Özel Çevre Koruma Denetim Planı, Lefke İmar Planı, taşkın riski planları hâlâ bekletiliyor. Kanlı Dere’den Mağusa ve İskele’ye kadar taşkın riskleri var. Güney Kıbrıs’ın 2000’li yıllarda yapmış olduğu Avrupa Birliği su yönetimi direktifi altında planlar var. Ne tür bölgelerde ne tür önlemler alınacak… Bunları yapmıyoruz. Gelecekte bunlar bizi ciddi sorun yaratacak.”
“Ülkenin her yerinde kamusal alanlar işgal altında”
Kara, arazi kullanımı planlamasında ve ulaşım entegrasyonu noktasında da ciddi eksikliklerin olduğunu dile getirerek, kapasitesi kaldırmayan yerlere çok fazla ticari yük, binalar, giriş çıkış ve oto park yapıldığını ifade etti.
Kara, buradaki sorununun üretilen plan ve projelerin hayata geçmemesi olduğu değerlendirmesinde bulunarak, oy kaygısı nedeniyle kamusal alan ihlallerin de ortadan kaldırılmadığını anlattı.
Ülkenin her yerinde kamusal alanların işgal altında olduğunu belirten Kara, bu nedenle kentlerde ana arter kalmadığını kaydetti.
Lefke’de ve Gaziveren’de yol ağı olmadığına işaret eden Kara, bunun yerine 20-30 katlı binaların bulunduğunu söyledi.
“Mağusa ve İskele deprem ve taşkın koşullarına göre düzenlenmeli”
Kara, Ülkesel Fiziki Plan’da Mağusa ve İskele bölgelerinin zeminlerinin deprem koşullarına göre düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekerek, o bölgelerde depremsellik ve taşkın riskine yönelik düzenlemelerin yapılmasının büyük önem arz ettiğini vurguladı.
Taşkın bölgelerinde birçok zemin altı yaşam alanının bulunduğu üzerinde duran Kara, herhangi bir taşkın durumunda ciddi sorunların yaşanacağını ifade etti.
Kara, Lefke ve Dikmen’de de taşkın riski sorununun bulunduğunun altını çizdi. Dikmen’de yapılan çalışmalarda taşkın riskinin ortaya çıktığını ve o bölgelere ruhsat verilmemesi gerektiğinin tespit edildiğini belirterek, yasal boşluk bulunması nedeniyle ülkemizde yol olan her yerin yapılaşmaya açık olduğunu kaydetti.
Türkiye’de birçok alanın yapılaşmaya kapalı olduğunu ve buraların imar planı hazırlanmadan yapılaşmaya açılamadığını dile getiren Kara, ülkemizde ise böyle bir kısıtlamanın bulunmadığını ifade etti.
“Planlama onayı ve ruhsat aşamasında yeterli yol (ulaşım ağı) alınmalı”
Ruhsat veren veya sonradan onay yenileyen makamlarda ciddi sorunlar bulunduğunu savunan Kara, Şehir Plancıları Odası’nın son açtıkları davanın Alagadi bölgesine yönelik olduğunu ve burada yeterli yolu olmayan gelişmelere bir şekilde planlama onayı verildiğini söyledi.
Kara, bir yere yapılaşma onayı verilebilmesi için kaldırımları ve asfaltıyla birlikte 10 metrelik bir yolun bulunması gerektiğini bildirerek, ancak Lapta ve Alsancak gibi bölgelerde buna aykırı şekilde onaylar ve ruhsatlar verildiğini açıkladı. Planlar veya emirnamelerde yer alan “yeterli yol” tanımı dikkate alınmadan imar yasası altındaki enstrümanlara aykırı bir şekilde planlama onayları ve ruhsatlar verildiğini belirtti.
Alsancak-Lapta bölgesinde bir ekip kurulduğunu ve kendisinin de zaman zaman danışmanlık hizmeti sunduğunu belirten Kara, bu konuda çok mücadele verdiklerini ancak alışılmış bir planlama onayı verme sürecinin olduğunu ve bu süreç içerisinde “yeterli yol” kavramının tam olarak aranmadığını, kentsel tasarım standartlarının düşülmediğini, Mimarlar Odası standartlarının uygulanmadığı, kaldırım genişlikleri ve diğer konularda eksiklikler kaydetti.
“Ciddi bir kanalizasyon sorunu var”
Kara, Lefkoşa bölgesinde ciddi bir kanalizasyon sıkıntının bulunduğunun ve Haspolat Arıtma Tesisi’nin bu yükü kaldıracak bir kapasitede bulunmadığını dile getirerek, Girne arıtma tesisinde de benzer durum görünmesine rağmen yeni yerleri kanalizasyona bağlamak için ihaleye çıkıldığını ifade etti.
Kara, şöyle devam etti:
“Girne Çatalköy İmar Planı, Çatalköy’de bir arıtma tesisi alanı belirlemiş ve arıtma tesisinin orada uygulanması gerektiği belirtiyor. Katı Atık Transfer İstasyonu’nu da orada konumlandır diyor. Ama hâlâ bu tür bir çalışma yok. Altyapıyı iyileştirme adına parçacıl ihalelere çıkıyoruz ama bunları plana uymadan yapıyoruz. Hatta arıtma tesisinin iyileştirmeden yapıyoruz. Bence artık bu mantıktan kurtulmamız lazım. Yeni kanalizasyon hatları ihale ediliyor. Yeni konutlar veya diğer tesisler bu hat üzerine bağlanıyor. Ancak arıtma tesisinin iyileştirilmesi yapılamıyor. Şu an derin deşarj dediğimiz atıkların doğrudan denize akıtıldığı bir yöntem uygulanıyor. Bunun yasada da yeri var diye biliyorum. Çevre Yasası da Çevre Dairesi de bunu onaylıyor. Sonuç olarak bir gelişme ve yoğunluk gelecektir. Ancak kimse bu gelişmeden doğacak altyapı maliyetini ödemek istemiyor. Bir rant geliyor sonuçta ama ben bu rantın yasalarla doğru bir şekilde gelmesini sağlayamıyorsam veya planlayamıyorsam bu rantlar daha da çok gelecektir ve bunun maliyetleri hep bize kalacaktır.”
“Tatlısu Esentepe bölgesinde ilerleyen dönemlerde ciddi sıkıntılar yaşanacak”
Tatlısu’da da bir büyümenin yaşandığını ancak bu büyümenin pek bir faydasının bulunmadığını belirten Kara, buradaki yapıların birçoğunun kanalizasyon sistemine bağlanamayabileceğini kaydetti.
Kara, su hattı olmayan bölgelerden konut satıldığını, bu konutların depolarının suyla doldurulduğunu ve evi satın alan kişinin yaz aylarında su bulamadığını anımsatarak, satın aldığı konutun su hattının bulunmadığını fark eden yabancıların bulunduğunu söyledi.
Plan üretmeden sadece emirnameyle gelişme yaşandığını ve bunun sadece ekonomik olarak bir çözüm sağladığını dile getiren Kara, ekonomik, sosyo-kültürel ve çevresel boyutunun düşünülmediğini ifade etti.
Kara, kamu alanlarına erişim, altyapı ve ulaşım gibi konuları çözmeden noktasal projelerin ülkeyi bir yere götürmeyeceğine inandığına işaret ederek, bunların çok ciddi zararlarının olacağı öngörüsünde bulundu.
İleride çok ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini, bu konut alanların sadece geceleme konutlar olarak kullanılabileceğini veya boş kalabileceğini söyleyen Kara, ülkede ciddi endişelerinin oluşmaya başladığını açıkladı.
“Plansızlık uzun vadede ülkeye zarar verecek”
Kara, plansız bölgelerde de ciddi sorunlar bulunduğuna işaret ederek, maliyeti düşük uygun arazilerin stoklandığını, konutların yap-sat ve veya kâr amaçlı pazarlandığını ama bunun altyapısıyla ilgili bedellerini toplumun veya devletin ödediğini anlattı.
Plansızlık nedeniyle otelleri su bastığında buna devletin el uzattığını hatırlatan Kara, riskin olduğunu ve yine bu riske rağmen onayların verildiğini veya uygunsuz imarlara göz yumulduğunu vurguladı.
Kara, planların hayata geçebilmesi için Oda olarak mücadele verdiklerine dikkat çekerek, öte yandan bu konuda toplumsal bir mücadele verilmesinin önemli olduğunun altını çizdi.
Planların hayata geçmesinin ülkeye faydasının bulunduğunu belirten Kara, planlara uyulmadığında kısa dönemde kâr elde edilebildiğini ama uzun vadede zararlarının oraya çıkacağını kaydetti.
“İmar Planları yeni yeni gündeme gelmeye başladı”
Kara, Ülkesel Fiziki Plan’da mevcut olan imar hakkını başka bir yerde çözüme ulaştırmanın öngörüldüğünü dile getirerek, buna devredilebilir imar hakkı dendiğini, bunun Türkiye’de ve diğer farklı ülkelerde yapıldığını ifade etti.
Ülkemizde hem kentsel yenileme hem de kentsel dönüşüm yasalarının ortaya çıkarılması yönünde çalışmaların yürütüldüğüne işaret eden Kara, şöyle konuştu:
“Diyelim ki Lefkoşa’da bir alanı düzeltmek istersek, mülkiyeti birleştirip dönüşümü sağlayabilirsek, kentsel yenileme yapabilirsek, devredilebilir hak anlamında uygulamalar yapılabiliriz. Bu noktada dünyada uygulamalar çok. Ama bu yasalar, bizde hep ertelendi. Maalesef 2000’lerden beri bu yasalar geciktirildi. 2023 yılındayız ve hala bunları konuşuyoruz. Bizde plan, planlama ve kentsel dönüşüm yeni yeni gündeme gelmeye başladı. Taşkın riskinin simülasyonlarını görüp tartışmaya yeni yeni başladık. Akıllı ışık simülasyonlarını görüp karar almaya da yeni yeni başladık. Dolayısıyla bunu yapan yerel yönetimler öne bir anlamda planlama açısından öne çıkıyor.”
“Girne’deki altyapı sorununun sadece belediye tarafından çözümü bir hayal”
Kara, planlara uyulması, ana yollardaki işgallerin çekilmesi ve altyapı sorunlarının çözümünde tek bir kuruma yüklenilmemesi gerektiğini belirterek, Girne Belediyesi’nin tüm Girne’nin arıtma sorununun çözüp çözemeyeceği konusunda emin olmadığını kaydetti.
Bu sorunu hem belediyenin, hem merkezî yönetimin hem de bölgenin elini taşın altına koyarak çözebileceğini dile getiren Kara, bütün bütçeyi Girne Belediyesi’nden beklemenin hayal olduğunu ifade etti.
Kara, turizm tesislerinin yüzde 70’i Girne’de olmasına rağmen altyapı sorunun çözümü için Turizm Bakanlığı’ndan katkı alınamadığına işaret ederek, küçük ada ülkelerinin bu açıdan zor durumda olduğunu anlattı.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.