Ana Sayfa yaklaşımlar Özkan Yıkıcı Karmaşık duygularla narenciye konusu – Özkan Yıkıcı

Karmaşık duygularla narenciye konusu – Özkan Yıkıcı

Reklamlar

Dün geceleyin, Yeni Düzende Serhat incirlinin makalesini okudum. Konu narenciye idi. Özellikle çalışan bir emekçinin anlatıkları da oldukça basit ama çok acıtıcıydı. Bazı “takkeci gazeteci gibiler” olayı hep hükümet ve biz beceriksiziz gözüyle algılatılmaya uğraşırken, reportajla emekçinin anlatıkları adeta tüm engelemelere karşın, gerçeğe doğru gidğilmesi greken yolu da net şekilde gösteriyordu. Gerçekten son yıllarda hep narenciye konusu gündemleşiyor. Fakat, odenli farklılaşmalar ve siyasal kulukla kapuşariciler var ki konunun dahi anlaşılmasında hiç yardımcı olunmuyor. Birileri makamcılar gelince teşekkürleri sıralayıp, yapılanların başarısını sıralarken, genelde daha üretici gözüyle bakanlar ise ürünün dalda kalıp olumsuzlukları  belirtmeleri de olayın iki yönlü madalyonu idi. Fakat, narenciye konusunda yandaş ve işbirlikçi çizgi ile muhalif eksen değil sadece, üreten, yöneten ve emek ekseni de var. Nite3kim ta gelişme anında neden tüccara daha fazla destek verilirken, üreticiğe daha az verilme çelişkisi hep göz önündeydi. Bu dahi tartıştırılmadı. Hele çalışan emek ekseni, özellikle da kaçak veya taşaron işçilik le de saydamlaşınca,ü kimse bu kesimi aklına dahi getirmemeğe başladı. Son dönemde özellikle pandemi dönemde çalışanların limanlardaki yaşadıkları sefalet ise nedense belirli kesimi ilgilendirmeme tutumuyla da karşılık bulması herhalde tesadüfün de ötesindedir.***

Niyetim, günlük narenciye olgusuyla sınırlı kalmak niyetinde değilim. Yine de olayı güncel sorunla da şimdilik sınırlı brakmayacam. Daha basit, hayatımdaki gelişmelerle şöylesine bir başka açıdan makaleştirme yönüne girecem.

Küçükten beri narenciyenin merkezli olan başta Omorfoyu hep iki yönüyle konuşulrken dinliyordum. Amcamın duvarında asılı olan haritada taksim teziyle çizilen alanlardan Omorfo Türk kesimine kalacaktı. Omorfo adı ve portokal daha çocukken dahi birçoğunun ağzını doldurduğu da yaşatılıyordu. Daha sonra Körler okulunda bazı Türk öğretmenlerin yine taksimle Omorfonun Türklere kalacağı ve zengin portokaların da sahibi olacağımız sözleri kulaklarımızı dolduruyordu. Atmış olayları başlayınca da Aytotorodaki okulda Akif hocamız yine duvarda olan haritayı gösterip “yarın Türkiye gelince adayın ikiye ayıracak. Omorfo da bizde kalacak. O güzel portokal bahçeleri de bizim olacak” diyordu. Tabi bazen aylelerimizden de duyduğumuz bazı kuşkuları söyleyen öğrenciler de vardı: “Türkiye hep gelecek denilir de gelmez” yanıtı açıklanıyordu…

Durum yeniden düzelip de yollar açılınca Erenköyden lefkoşaya giderken, Omorfodan da geçerdik. Daha Omorfoya gelmeden başlayan nareciye bahçelerini izleyen bazı köylüler, bunların bir zaman gelip bizim olacağı hayaleri de konuşuluyordu. Omorfoya gidip çalışan Erenköyden kadınmalr da geri geldiklerinde Türkiyenin ne zaman müdahale edip taksimi sağlayıp, bu güzel bahçelerin bizim olacağı sohbetlerini de bolca dinledim…

Yetmişdört sonrası ilk dönemde Erenköye kolayca gidemediğimiz dönemde, bizim de öğrencilerin orada yurta kalmaları nedeniyle bbir defa da ben yetmişbeş yılında Omoroda birkaç hafta kaldım. Omorfo bahçelerinin arasından yolardan geçip gezerken, kazanılan ganimetin önemini daha iyi anlıyorduk. Fakat, sırıtan olgular da yok değildi: tarımla alakası olmayan bazı kesimler de bahçe alıp Omorfoya yerleştiriliyordu. Daha ozamandan portokal için olumsuz olduğunu anlamaya başladık…

Narenciye salt Omorfo ve yöresi değildi. Seksenler başında siyasal çalışma da yaptığım karava ve lapta da ekşi bahçeleriyle doluydu. Hat da bizim arkadaşlar ve CTP ortak çalışarak limon üretici birliği de kurdular. Gerçekten Lapta Karava yolunda serinde dolaşırken bu kokularla ciyerlerimiz de doluyordu. Yoldaşım Safet ise şu kuşkuyu hep belirtiyordu: biz bburaları işletemeyeceğiz. Ganimetin değeri önemsizleşecek diyordu. Ayni dönemde özellikle kültür sanat derneklerinde müzisyen olmam nedeniyle de Omorfoya sık sık gidiyordum. Gerçekten doğu Girne ve Omorfo epey canlıydı. Mağusanın belirli yerlerinde de portokal limon önemliydi. Ama, işleyiş hep ganimet tipi paylaşımdı. Yerleşimler ise yerel dağıtma ve defakto nifus oluşturma politikasıydı. Bunlar çarpıklıkları da yaratıyordu. Yerleştiğimiz Karpazdan ise ta Omorfoya çalışmak için arabalarla gece yarısında yola çıkılıyordu. Ama, hep sırıtıyordu: yandaş ve işbirlikçilik. Yine de işler yolundaydı. Hele de Asil Nadirin konuya girmesi ve gelişigüzel para dağıtıp bazı bahçelere de el koyması, gelecek için değişik tartışmaları da getirdi.

Birkaç kişiydik Asilin uygulamasının çok acıtıcı olacağını söyleyenloer. Nitekim o dönem yaptığımız ne yazık yine analizlerimiz doğru çıktı. Çünkü siyasal da zorlamalarla Asilin sınıfsal yaklaşımı, K. Kıbrısın yasadışılık ilkeriyle yoğrulması ve uluslararası kapitalist ilişkiler istemesek de bize birçok gerçeği belirtiyordu. Nitekim Asilin oyunlarıyla iflas edeceğini benim gibi sadece birkaç kişi söyledi. Bunun da bedeli özellikle Nadirden iyi maaş alanlar hep bize saldırdı..

Konuyu fazla uzatmayalım: hep kaçırılan gerçek vardı: Türkiyenin ada üzerindeki siyasal gerçeği. Tabi ek olarak narenciye konusunda da olduğu gibi ganimet tipi bakış ve yeniden üretim konusunu hiç düşünmeme kültürü de gelişti. Zatn yönetimdeki işbirlikçilik yandaşlama olayı değişik imdad sinyallerini de verdi. Bu arada belirli dönem de çalışma yaptığım Karava ve lapta artık hızla imar yapılaşması ile rant arsa satışları sonucu ekşi tarihe doğru hızla gitti. Bugün Girnenin doğusunda ve Mağusada, eskiden burada portokal ekşi bahçelerinin zenginliğine dayir hiçbir iz brakılmadı.

Omorfo ise süreç içinde işbirlikçilik ve Türkiyeye yetkileri devretmelerle adeta sıfıra doğru gidişat sürüyor. Tek başardıkları, emek eksenini kaçak ve taşaron işçilere verdikleri için, çalışan eksen adeta gözden kaçırıldı. Daha çok sömürü mekanizması oluşturuldu. Teşvikler ise üretime değil de ağırlığı ticari ihracat kesimine verildi. Ürünün yan sanayi eksenlerinde kulanımı ise hiç düşünülmedi. Başlangıçta direk TTC kesimi buranın portokal mandalina ürünlerinin fidanlarını alıp Türkiyeye taşırken, zaman geldi artık narenciye K. Kıbrıs Türkiye ekseninde sorun olmaya da hızla yükseldi. Bir de narenciye pazarları sözünde durulmama ile kalitesine dikat edilmeme sonucu pazarlarını da kaybeti. Rusya ve Holanda pazarı bunlardan birkaçıdır. Seksenlerin Ünal Akiflerin başarılı Pazar kulanımı ve üretimi deyerlendirme uygulaması ise sonradan “yüce partili” bakışla adeta sıfıra doğru yönlendirdi.

Şimdi, narenciye sorunu konuşuluyor. Makamcılar ise yetkileri TC birokratlarına devretikleri için gıkları çıkmıyor. Mersin limanı aşılamıor. Üney yoluyla AB girişi ise bizat resmi idolojik tutum nedeniyle hep öcü gösteriliyor. Ama, artık Omorfo giderek çöleşmeğe doğru yol almaya başladı. Tabi gereken ilgi de yok. Birikim yerine teslimiyet ve yetersizlik geliştirildi. Türkiyeden gelen yetkililerin davranış şekli ise resmen nsömürgenin kısgaçta kalma duruşudur. Ozaman başlıyor bir takım sesler “narenciye dal da kaldı”.. ama Girnenin doğusu Karavada ise her taraf yükselen binalarla adeta ekşi bahçelerini çoktan haritadan sildiler.

Bir K. Kıbrıs klasiğidir Narenciye. Hala birileri teşekkür ötekiler ise şikayet ediyor. Üreticiler dahi bir araya gelemiyor. Suçlanacak kesim de bulmakta zorlanıorlar. Çıkarlar önceliktir. Kıbrısın narenciyesi de siyasal tercihlerin adeta altında mezara doğru gidiyorlar. Emek ekseni ise çoktan unutuldu. Hele hamasilik, aldı başını gidiyor. Böyle bir rejimle yarına ndoğru gidiliyor.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version