Ercan’ın kaymağını yiyen, TC’li müteahhidin dozeri, BM aracını ite kaka sürükleyip götürürken, bazılarımızın ar damarları çatladı…
Malazgirt ovasında kılıç salladığını sanan, nefret ve düşmanlıkla kırıp dökmeye meyilli, dünyaya meydan okuyan, şiddet krizi nöbeti geçiren, ne kadar hastalıklı kendini bilmez varmış…
Yahu; bu bir saldırı… Bu bir şiddet eylemi…
Bundan “haz” duymak, kendinden geçmek, ancak bir “hastalık” semptomu olabilir…
Bunu yapanları, yaptıranları “normal” bir ülkede içeriye tıkarlar…
Delilik bu… Kendini bilmezlik…
Bu günlerde Pile köyü üzerinden çok endişe verici bir “korku” projesi yürütülüyor…
Birinci sahne tamamlandı…
Sonuç; gerçekten utanç verici…
Beş BM Güvenlik Konseyi daimi üyesinden dördü bizi kınadı… “Araçlarınızı ve askerlerinizi ara bölgeden çekin” dedi…
“Bu yaptığınız hukuk bakımından suçtur. Bunun sonuçları olacaktır” dediler…
En yakıcı olan ne biliyor musunuz?
Dünyanın tanınmış, büyük haber ajansları bu yasadışı provokasyon girişimini servis ederken hep suçlu olarak “Kıbrıslı Türkler”i işaret ettiler…
Bizi, topumuzu “suçlu sandalyesi”ne oturttular…
O çözüm isteyen, 2004’lerde BM planına destek için sokaklara dökülen, barış istencini referandumda kayda geçiren “Kıbrıslı Türk” gitti, yerine savaş tamtamları çalan, şiddetten medet uman, BM’yle çatışmayı göze alan bambaşka bir “Kıbrıslı Türk” geldi…
Aslında öyle bir şey yok…
Kıbrıslı Türk; çatışmanın, savaşın ne olduğunu çok iyi biliyor…
Dozerdeki adam da, yol yapan müteahhit de, sivil saldırı emrini veren üniformalı da, ona üst emri veren siyasetçi de, orada provokasyon yapan belediye başkanı da, hatta polislerin çoğu da “Kıbrıslı Türk” kavramına uymuyor…
Ama; fatura doğal olarak bize çıkarılıyor…
Ha, bizde de hoyrat milliyetçiliğin gözünü döndürdüğü “gamaşa”lar yok mu?
Medyamızda; “Keşke zamanında Türk askeri Larnaka’ya kadar ilerleseydi” diye hayıflanan “dönme” solcumuz da var…
Yalan haber üstüne yaptığı yorumlarıyla kişilere iftira atan “kontgerilla” artıkları da…
Siyasette bir Tatar, bir Ertuğruloğlu var ki, evlere şenlik…
Gözlerimizin içine baka baka her ikisi de “manipülasyon” yapıyor, “algı mühendisliği”ne oynuyor, herkesin videosunu izlediği gerçeği bile saptırmaktan çekinmiyor…
Tabii bir de “anında” alevlenen Türkiye medyası var… Yalanın, iftiranın, saptırmanın uzmanları…
Biri diyor ki “Kıbrıslı Türkler, dozerle BM’ye meydan okuma cesaretini nereden buldular? Elbette anavatanlarından… Türkiye arkalarında olmasa bu cesurluğu yapamazlardı…”
Oysa; Türkiye arkamızda değil, önümüzde… Ankara’da birileri “Yürü da korkma” dedikçe, burada kudurmaya hazır, beyni kafasında bulunmayan dünya kadar “nüfus” var…
Şimdi gelelim, “saha”daki gerçeğin “objektif” fotoğrafını çekmeye…
Pile gerçekten ilginç bir köy… KKTC’nin sınırları dışında, Türklerle Rumların birlikte yaşadığı bir yer…
Orada, “Kıbrıs Cumhuriyeti” yasaları geçerli…
Türkler, yoğunlukla köyün kuzey kesiminde yaşıyor… KKTC’ye geçmek için “İngiliz egemen üs bölgesi” olan Dikelya toprağı üzerinden Pergama’ya ulaşıyorlar.
Pergama’ya girişte, KKTC polis ve gümrüğünün barikatı var. Burada, güneyden gelen Rumların ve güneyde çalışan Türklerin oluşturduğu uzun kuyruklar oluyor…
Türk barikatının hemen güneyinde, bir de “İngiliz Üs Komutanlığı”na ait geçiş noktası var…
Bu barikatta; SBA polisleri (Türk ve Rum) görev yapıyor. “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kurallarını uyguluyorlar… Yani; “Kıbrıslı” kolmayan kişi, aynı diğer barikatlarda olduğu gibi güneye geçemiyor…
Güneye gidip, geri dönenler, dönüşte bu barikattan doğrudan geçiyor, işlem yapmıyor.
Yani, uzun kuyruklar ve tıkanma Türk barikatındadır…
Pileliler de bu “çile”yi kapılar açıldığından beri çekiyor…
Gerçek şu: Pile’de 450’ye yakın insanımız yaşıyor. Bunların büyük bölümü güneyde, ya da üslerde çalışıyor… Türk Yönetimi ile ilgileri yok. Çoğunun aracı, “Kıbrıs Cumhuriyeti” plakası taşıyor.
Bu köy, belediye olarak Beyarmudu’na bağlı değil. Oraya KKTC’nin verdiği bir hizmet yok. Elektrik, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından sağlanıyor. Türkler elektrik parası, su parası ödemiyor.
Pile köyünden, KKTC’ye geçerek çalışanların sayısı devede kulak misali…
Yani; savaş alanına döndürülen, bizi dünyaya rezil eden “Pile-Arçoz” yolu, Pilelilere bir yarar sağlamayacak…
Bizimkiler; akıllarınca, Pile’yi, arkadan bir delik açarak KKTC’ye bağlayacaklar…
KKTC’den “ara bölge”yi ihlal ederek Avrupa toprağına, denetimsiz bir “giriş” sağlayacaklar…
Birileri bu yola “özgürlük yolu” adını takmıştı… İnsan ve her türlü kaçakçılığın özgürlüğü olsa gerek bu…
Buna BM, ya da Avrupa Birliği izin verebilir mi?
Yani; bu projenin hiçbir “insani” yanı yoktur… Beş on Pileli, kilometrelerce uzun bu yolu neden kullansın?
Ha… Niyet gerçekten barikattaki eziyeti azaltmak ise; bunun kolayı var…
Pergama’da, “Batı Barikatı” denilen ve Türk polisinin görev yaptığı bir geçiş kapısı daha var…
Köyün biraz dışında, İngiliz toprağında evi olanlar, bu barikattan evlerine gidip geliyorlar…
Ama sadece onlar geçebiliyor bu barikattan…
Askeri makamlar dese ki “Bu barikattan Pileliler de geçebilir” 2 dakikada sorun çözülür ve kavga da biter…
Pergama’da tarlalara açılan ve askerin kontrol ettiği ona yakın geçiş noktası var. Asıl eziyeti Pergamalılar çekiyor. Asker çiftçi ve hayvancıya “Sabah 7’den önce geçemezsin, akşam 7’den sonra geçemezsin” dediği için bu bölgede köylünün ve üretimin canına okuyor.
Özeti şu: Niyet kötü… Hiçbir “insani” yanı yok… Çözümü askerin iki dudağı arasında…
Bu provokasyondan geriye kalan ise; BM’ye saldıran, Rum’a korkunç bir propaganda fırsatı veren milliyetçi bağnazlar…
Üzgünüm ama; bu çok pahalıya mal olacak bizlere…
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.