Öncelikle çok değerli bir dost ve yoldaş Mehmet Seyis’i kaybetmenin derin hüznünü yaşadığımı belirtmek isterim. Muhabirliğe ilk başladığım yıllardan itibaren önce mesleki saygı çerçevesinde başlayan ilişkimiz, bir dost ve yurtsever olarak devam etti sevgili Mehmet Seyis’le. Işıklar Yoldaşı olsun, sevgili Filiz ve Seyis ailesiyle tüm yurtseverlere başsağlığı diliyorum. Gelelim “Evgafın su meselesine”. Pile’de yaşanan provakasyon son dönemlerde ada yarısında bilinçli olarak oynanan oyunların sadece bir halkasından ibarettir.
*****
Pile’de yaşayan özellikle Türkçe konuşan Kıbrıslıların sıkıntıları var mı?. Var. Pile’den kuzeye, kuzeyden de Pile’ye erişim konusunda sorun var mı?. Var. Yıllardır bu konuda yapılan girişimlere BM sağlıklı bir yanıt verip adım attı mı?. Hayır. Buraya kadar tamam ve anlaşılır ancak anlaşılamaz olan bu girişimlerin yoğunlaştırılıp ilgili kesimler üzerinde baskı unsuru oluşturmak yerine, “Ben de o zaman bu işi şiroyla çözerim” mantığıyla statü olarak “Ara bölge” konumundaki bölgede, BM Barış Gücü mensuplarına karşı kaba kuvvet kullanarak halkı bir konuda haksız konuma düşmektir.
*****
İşte benim açımdan olayın özü tam da bu noktadadır. Bir süre önce Apostolos Andreas Manastırı’na “Mescid” yapma girişimi, yine bir süre önce aynı mekanda bir zatı muhteremin, manastır papazını taciz girişimi ve hemen ardından ise bu kez Pile. Tüm bu girişimler herkesin de bildiği üzere ne Ersin Tatar ne de Ünal Üstel’in aklıyla yapılan işler değildir. Bu oyun, Erdoğan rejimi tarafından kurgulanarak buradaki piyonlarına oynattırılan modası geçmiş bir stratejinin parçasından başka hiçbir şey değildir. Türkiye’nin son 21 yılını gasp eden ve deyim yerindeyse insanını açlığa mahkum eden, kardeşi kardeşe kırdıran, uluslararası arenada tüm güven ve saygınlığını yitiren Erdoğan ve statükosu, Kıbrıs’ta bir ego tatmini ve sözüm ona, bir gövde gösterisi yapmaya çalışıyor.
*****
Hal böyleyken olayların ardından toplanan BMGK’nin ise, Türkiye yerine Pile konusunda Kıbrıslı Türk yöneticileri kınaması, Emperyalist paylaşımın en somut ve net göstergesidir. Türkiye’yi her koşulda istediği gibi kullanan Emperyalist dünya, Erdoğan rejimini üzmeyecek şekilde piyonları kınamayla yetinmiştir. İşte bu gerçekler ortada dururken bizim unutmamamız gereken tek doğru, bu ülkede çözüm ve Birleşik bir Kıbrıs’ın ne kadar önemli olduğudur. Dünyayı sömüren güçler, arzu ettikleri anda çatışma hatta savaş çıkarabilecek durumdadırlar maalesef. Bu doğrulardan hareketle Kıbrıslılar olarak bizler, kendi yurdumuza sahip çıkmanın zamanının gelip ve geçmekte olduğunu artık idrak etmeliyiz. Yoksa bugün Euro’nun TL karşısında değerli diye, kuzeyden her türlü ihtiyacını Kıbrıslı Türklerden çok daha düşük maliyetle alabildiklerine sevinen Kıbrıslı Rumlar, belki de 10-15 yıl sonra bu işgal altındaki topraklarda muhatap ir yerli insan bulmakta zorlanacaklar. Her şeye karşın silkinip kendimize gelmek için kısıtlı da olsa zamanımız var, bir an önce örgütlenip bu ülkeyi paylaşma yarışına girenlere karşı isyan ateşini yakmak, hem düne, hem de yarına karşı borcumuzdur. Sağlıkla kalın…
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.