“Toplumlarımızı iyileştirenleri onore ediyoruz” başlıklı gecede üçü Kıbrıslıtürk, üçü Kıbrıslırum altı kişi onore edildi. Dr. Derviş Özer, Mihalis Yangu Savva, Leyla Kıralp, Kiriakos Andreu, Mustafa Gürsel ve Andreas Kosta Gunaris, “toplumlarımızı iyileştirmek için gösterdikleri çabadan ötürü” onore edildiler.
Geceye Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum barışseverler, AKEL, CTP, YKP gibi siyasi partiler, PEO, KTÖS, KTOEÖS gibi sendikalar, sivil toplum örgütleri, barış aktivistleri ve “kayıp” yakınları da katıldı.
Dr. Derviş Özer’e ödülünü AKEL yetkililerinden Avrupa Parlamentosu eski Milletvekili ve eski bakan Neoklis Silikyotis verirken, Kiriakos Andreu’ya ödülünü CTP Milletvekili Fikri Toros takdim etti. Leyla Kıralp’a ödülünü İngiliz Yüksek Komiserliği Temsilcisi Andrew Wilson sunarken, Andreas Kostas Gunaris’e ödülünü YKP Genel Sekreteri Murat Kanatlı takdim etti. Mustafa Gürsel’e ödülünü iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş kurbanları derneği “Birlikte Başarabiliriz” yetkililerinden, kendisi de bir “kayıp” yakını olan Hristina Pavlu Solomi Patça takdim etti… Mihalis Yangu Savva’ya ise ödülünü PEO Kadın Bürosu Sekreteri Marina Stavrinu Kuku sundu.
ANLAMLI GECE…
Geceye katılanlar, konuşulanları simultane biçimde Türkçe ve Rumca olarak, Türkçe ve Rumca bilmeyen konuklar da büyük ekrandan İngilizce olarak takip edebildiler.
Gecenin açılışını 100’den fazla Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum sivil toplum örgütü adına Hristos Eftimiu ve Tuğçe Tekhanlı yaptı. Türkçe ve Rumca olarak okunan açılış konuşmasında şöyle denildi:
“Temmuz ve Ağustos aylarının uzun, sıcak günleri bizlere derinlerimize kadar hakim olan acı hatıralar getiriyor ancak bunlar 1963-64’ün soğuk kış gecelerine doğrudan bağlamaktadır bizi – yeraltında kaynayan gerginlik açık bir çatışmaya dönüşmüştü o zaman. O günlerin egemen çevrelerinin istenmeyen çocuğu olan Bağımsız Kıbrıs, bölünmenin zorlu yoluna girmekteydi. Hem iki toplumlu çatışmalar, hem de her bir toplumun kendi içerisindeki şiddet, 50’li yılların sonlarında kendini göstermiş ve bölünme tohumlarının büyümesini sağlama almıştı…
Yakın geçmişimiz boyunca bir tarafın ötekine karşı işlemiş olduğu korkunç suçların yanısıra, toplumların kendi içlerinde de böylesi suçlar işlenmiş ve bu suçların kurbanları da masum insanlar olagelmiştir. Bu şiddet, Kıbrıs sorununun kökeninde yatmaktadır. Sevdiklerini kaybeden ailelerin çektiği acılar, çatışma ve savaşın getirdiği acılar, zorla yerinden edinme ya da malını-mülkünü kaybetmenin yarattığı acıları taşıyarak aileler bu zor yolu yürümeye devam etmektedir. Ancak bu insanlar tek bir ortak vizyona sahiptir: Yeniden birleşmiş, barışçıl ortak bir ülke.
Her iki tarafın milliyetçi söylemleri, özellikle yılın bu döneminde doruğa çıkmakta, pozitif gelişmelere engel olacak siyasi bir atmosfer yaratmakta ve olumlu gelişmeleri önlemektedir. Ancak biz her iki tarafın masum kurbanlarını birlikte anıyoruz ve adamızın yeniden birleştirilmesi, iki toplumun ve bu ada sakinlerinin tümünün de barışçıl biçimde birlikte varolmasını sağlamak için elimizden gelen herşeyi yapacağımızı beyan ediyoruz…
Ancak bu yaralar açıktır. Ailelerinden kayıp olan insanlar sevdikleri hakkında bilgi aramaya devam ediyor ve en azından onların kalıntılarını almayı ve onların nasıl kayıp edilmiş olduklarına dair gerçek yanıtları bulmayı beklemektedirler.
Gömü yerleri hakkında bilgi toplamak ve bunları gerçekten bulmak zor ve yorucudur, o nedenle yavaş ilerleyen bir süreç sözkonusudur. Bu öldürme olaylarını örten siyah perde hala yerindedir, o nedenle bu zor koşullarda bilgi edinmeye çalışanların yürüttüğü mücadeleyi tanımalı ve çabalarını takdir etmeliyiz.
Geçmişte de, şimdi de bu insanları onore ettik, onların çabalarını takdir ettik ve hala katedilmesi gereken uzun yolda kayıplarımızı aramakta olduğumuz o uzun yolda onları pozitif birer örnek olarak ortaya koymaya devam ediyoruz…
Kıbrıs’ın bütün toplumlarından yıllar içerisinde haksız biçimde hayatlarını kaybetmiş olanların anısını onore ederken, inanıyoruz ki bu sene, yani çatışmaların başlamasından 60 yıl sonra, ortak bir anıt yaratmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu öyle bir anıt olmalıdır ki gelecek kuşaklara geçmişimizdeki şiddete dair gerçeklikleri ve tüm toplumların paylaştığı ortak acıyı yansıtmalıdır. Böylesi bir anıt bizlere ortak, yeniden birleşmiş ve barışçıl bir ülke için mücadelede birleşmemiz gerektiğini hatırlatacaktır.
Bu çerçevede sürdürülebilir bir barış ihtiyacına yönelik olarak müzakere sürecinin ivedilikle başlatılması, bunun üzerinde uzlaşılmış çözüm temelinde ve Crans-Montana’da ortaya konmuş olan 6 maddelik Guetteres çerçevesinde yapılmasına odaklanmalıyız –iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı bir çözüme ulaşmanın pragmatik tek yolu da budur.”
Dayanışma Evi’ndeki etkinliğe yüzlerce barışsever katıldı…
ONORE EDİLENLERİN ÖYKÜLERİ…
Açılış konuşmasından sonra biz de, onore edilenlerin öykülerini ve neden onore edilmekte olduklarını AKEL İki Toplumlu İlişkiler Sorumlusu Elias Dimitriu’yla birlikte ayrıntılarıyla bir power point sunuşu eşliğinde geceye katılanlara anlattık.
Dr. Derviş Özer ödülünü aldıktan sonra konuşma yaparken…
Ödüllerin takdimi esnasında, onore edilenler de kısa birer konuşma yaparak düşüncelerini katılımcılarla paylaştılar. Dr. Derviş Özer, “Ancak birbirimizin dilinde birbirimize ‘Seni seviyorum’ demeyi öğrendiğimiz zaman, Kıbrıs sorunu bitecek… Sağabo” diyerek teşekkürlerini sundu. Mihalis Yangu Savva, kendisi küçükken annesinin işe giderken kendisini Pembe adlı komşularına emanet ettiğini, Pembe Hanım’ın kendisini emzirdiğini aktardı, “kayıplar” konusunda canla başla çalışmasından çeşitli örnekler vererek onore edildiği için teşekkür etti. Leyla Kıralp ise “50 küsur senedir kayıp yakınlarının sevdiklerinden bir haber beklediğini, oysa kayıpların derin kuyulara gömülmüş olduğunu” anlatarak, bir an önce barış gelmezse, Kıbrıslılar’ın adadan tümüyle yok olacağını ifade etti. Andreas Kostas Gunaris de barış dileklerini sundu… Kiriakos Andreu ise, “Ben Rumca konuşan bir Kıbrıslıyım. Ben önemli bir şey yapmadım, yapmam gereken şeyi yaptım” diyerek barış mesajı verdi. Mustafa Gürsel ise yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Sevgili Kıbrıslılar, değerli konuklar, hepinizi yürekten selamlarım. Beni onore eden herkese çok teşekkür ederim. Bu ödülü, kayıplar konusunda çaba harcayan tüm iyi insanlar adına alıyorum. Hayatımın en değerli, en anlamlı ödülüdür. Çok ödül almış biri değilim ama, bin ödül almış olsaydım bile, yine de beni en çok mutlu eden, bu ödül olurdu. Kayıplar konusu, on iki bin yıllık Kıbrıs tarihinin en derin yarasıdır. Tüm kayıplar bulunmadan bu yara kapanmaz. Kapansa bile izi kalacaktır. Çok üzgünüm ki, zaman daralıyor. Tüm kayıpları bulmamız, çok zor olacak. Ama nesiller geçse de, onları aramaktan, asla vaz geçmeyeceğiz. İşimiz giderek zorlaşıyor. Çünkü yapanlar ölüyor, bilenler ölüyor, bekleyenler ölüyor. İnsan faaliyetleri kayıpları bir kez daha saklıyor. Ayrıca, çok üzülerek söylüyorum ki; kayıpları yerlerinden alıp bir daha kayıp eden kötü insanlar vardır maalesef hala aramızda. Kayıplarımız ise bulundukları yerlerde aileleriyle, sevenleriyle buluşmayı, defnedilmeyi, bir mezarlarının olmasını bekliyorlar, sessizce. Onların sesi, bizleriz. Bu konuda bilgisi olanlara sesleniyorum: lütfen artık konuşun. Bir ömürdür acı çeken insanlara iyilik yapın. Bildiklerinizi toprağa gömmeyin. Çok geç kaldınız. Katilleri değil, sadece kayıpları arıyoruz. Son olarak şunu da söylemek isterim: sevgili Kıbrıslılar, bugün üç Türk ve üç Rum onere edildik. Benim hayalimdeki Kıbrıs, sayısal eşitliğin olduğu Kıbrıs değildir. Hak eşitliğinin, hukuk ve yasalar önünde tam eşitliğin olduğu Kıbrıs’tır. Çok dilli Kıbrıs’tır. Sizlere Rumca hitap etmek isterdim ama, sadece birkaç kelime biliyorum. Adamızın güzel geleceği için mücadeleye devam edelim. Vaz geçmeyelim. Pes etmeyelim. İyi çocuklar yetiştirelim. Kazanacağız…”
Onore edilenler soldan sağa Mustafa Gürsel, Kiriakos Andreu, Dr. Derviş Özer, Leyla Kıralp, Mihalis Yangu ve Andreas Kosta Gunaris…
KAYIPLAR İÇİN ORTAK ANIT ÇALIŞMASI…
Onur ödüllerinin takdimi ardından İki Toplumlu Barış İnsiyatifi-Birleşik Kıbrıs’ın Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum örgütlerle birlikte yaptırmayı tasarladığı tüm “kayıplar” anısına ortak anıta yönelik çalışma grubuna öncülük edecek olan ressam Nilgün Güney ve seramik sanatçısı Fotos Dimitriu bu konuda şöyle dediler:
“Ülkemizde yaşanan trajedi kurbanlarını saygıyla anıyoruz. Her iki toplumda da düşmanlığın ve fanatizmin körüklediği savaşın yarattığı travmatik anılarımız halen güçlüdür ve acı vermeye devam etmektedir. İşlenen insanlık dışı suçların sonucunda iki toplum da büyük acılar yaşamıştır. Ancak iki toplumun da ayrı ayrı kendi içinde yaşadığı acının tek ve aynı olduğunun bilincindeyiz. Çağdışı kalmış düşüncelere karşı duran, demokratik ve ilerici insanlar olan bizler, aynı durumun tekrarlanmaması, ülkemizin barışa kavuşması ve yeniden birleşmesi için çok çalışmamız gerektiğine inanmaktayız. Aynı zamanda her iki toplumun birbirini anlaması, geçmişle yüzleşmesi, acılarını hatırlanması ve paylaşılması gerektiğine inanmaktayız. Acılarımızın ortak olduğu bilinciyle, her iki toplumun kayıplarını temsil edecek ortak anıtın, barışa doğru atılan bir adım olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, bu ülkenin sanatçıları olarak en içten duygularımızla bu projenin gerçekleştirilebilmesi için birlikte çalışacağız…”
Konuşmaların tamamlanması ardından kültürel programa geçildi ve şair Tuğçe Tekhanlı “Kuyu” adlı şiirini okurken, İzel Seylani ile Yorgos Kalogiru’nun oluşturduğu “Düet” adlı müzik grubu, Türkçe ve Rumca şarkılar sundular…
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.