Ana Sayfa yazılar Kıbrıs iktibas İkinci Attila Kıbrıslı Türkleri de tehdit ediyor – Dionysis Dionysiou

İkinci Attila Kıbrıslı Türkleri de tehdit ediyor – Dionysis Dionysiou

Reklamlar
logoBazıları seçici bir şekilde, bu sıkıntılı durumun tek mağdurlarının Kıbrıslı Rumlar olduğu konusunda ısrar ediyor. Bu toplumumuzun ciddi bir hatasıdır. Bu iddiaları yineleyen bazı Kıbrıslı Türkler de benzer saçmalıkları söylüyor ve Denktaş’ın çıkmaza sürükleyen vaazlarını hatırlatıyorlar.

2004’te Annan Planı’nın reddedilmesinden sonra, geçiş noktalarının açılmasıyla hepimiz, işgal altındaki bölgelerde organize bir inşaat patlamasının başlamasına ve sonrasında çok kısa bir zamanda yayılmasına tanık olma fırsatını bulduk. Denktaş 2003’te ilk geçişleri açtığı zaman, 1974’ten önce ülkemizin kuzeyinde yaşamış olan tüm K/R’lar neredeyse hiçbir şey yapılmadığını fark etmişti. Kıbrıslı Rumların malları üzerinde önemli bir kalkınma gerçekleşmemişti.

Her şey 2004’ten sonra hız kazanmış gibi görünüyordu. Plan [Annan Planı] Kıbrıslı Rumlar tarafından onaylanmamış olsa da, bizim tarafın mal düzenlemesiyle ilgili rengini belli etti. AİHM kararları temelinde, mal sahiplerin haklarının yanı sıra işgal  bölgelerindeki kullanıcıların hakları da masaya koyuldu ve bunu planın hükümlerinde görmek mümkündü. Sunulan çözümler siyah-beyaz değildi. Yasal olarak, İade- Takas – Tazminat üçlemesini oluşturan geniş bir gri alan vardı, arada da birçok varyasyon söz konusuydu ve binlerce yerleşiğin gelmesinin eklenmesiyle bu büyük müteahhitlerin iştahını kabarttı. Bu dönemde, 2004’ten itibaren, bu inşaat patlamasının odak noktası esas olarak Girne bölgesiydi. Batıya doğru Garava – Lapta, güneye doğru Bellapais ve doğuya doğru Agios Epiktitos [Çatalköy] ve Agios Amvrosios’a genişledi. Daha küçük çaplı bir gelişme ayrıca Mağusa’da Aysergi civarında gerçekleşti.

Crans Montana ve ikinci Kıbrıs sorunu çıkmazından sonra, bir başka deyişle, mülk konularıyla ilgili tüm meseleler açığa kavuştuğunda ve Kıbrıslı Türk kullanıcıların hakları ile yerleşiklerin hakları, büyük ölçüde boşa geçen zamanın sonucu olarak, her zaman AİHM kararları temelinde güçlendirilmeye başlandığında, devasa Türk ve Yahudi inşaat şirketleri de bu sürece dahil oldu. Bu şirketlerin Türk olanları, Akdeniz’in en güzel plajına yatırım yapmak için şimdi Maraş’a girmeye hazırlanırken, son günlerde Politis’de okuduklarımıza göre, Yahudi olanlar da Trikomo sahil şeridi boyunca 8.500 villa ve apartmandan oluşan bir kasaba ve Akanthou ile Karpaz’da devasa yerleşim yerleri inşa ettiler.

Afik Group gibi inşaat şirketleri şu anda, Kıbrıslı Rumlara ait arsalarda inşa edilen villaları İranlılar, Ruslar, Ukraynalılar, Yahudiler, Kazaklar ve Özbekler’e satıyor. Kıbrıs, karşılığında Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin geleceğinin satıldığı çok uluslu bir tek yola girmiş durumda. Evet, mesele artık Kıbrıslı Türkleri de ilgilendiriyor. Hem yerleşiklerin kontrolsüz akınıyla demografik olarak, hem de Türk lirasındaki dalgalanmalarla ekonomik olarak ezildiler.

İkinci Attila

İkinci Attila, Anastasiades hükümeti günlerinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayıyla başladı. Kıbrıs’ın güneyinde, 2013 kesintileri sayesinde Kıbrıs’ın orta sınıfı yok edildi. Ardından, Kıbrıs Yatırım Programı aracılığıyla, uluslararası işadamlarına ve birçok dolandırıcıya, aslında gayrimenkul fiyatlarını ve kira bedellerini tekrarlayan bir gelir yaratmadan yukarıya çekerek villalar ve gökdelenlerdeki daireler karşılığında binlerce pasaport verildi. Bu da, bu sefer genç çiftlere, yani bu ülkenin geleceğine ikinci büyük darbeyi vurmuş oldu. Tıpkı milattan sonra 6.-7. yüzyıllarda Arapların, Memlüklerin, Sarazenlerin ve Haçlıların istilaları başladığında olduğu gibi, ayakta kalmak için yurtdışına kaçmaya veya ebeveynlerinin köylerine göç etmeye zorlandılar. Günümüzde kendini hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir ülke olarak tanımlayan bir AB üyesi olan Kıbrıs’ta tarih kendini tam anlamıyla maskaralık olarak tekrar ediyor. Sarazenler korsan gemileriyle değil, ülkemizin alçak liderlerinin egzotik destinasyonlara seyahat etmelerini sağlayan jet uçaklarla geliyorlar. Bugün Kral Janus, Kahire sokaklarında sürüklenip itibarsızlaştırılmıyor, tam tersine Seyşeller’de hesapsızca harcamaların yapıldığı tatillerin tadını çıkarıyor.

Skandal

İşgal altındaki bölgelerde, bazıları Ankara’daki hükümet yetkililerinin ortakları olan Türk müteahhitlerin yanı sıra, özgür bölgelerde ikamet izni olan ve işgal bölgelerindeki Kıbrıslı Rumların arazileri üzerine inşaat yapan müteahhitler de bulunuyor.

Yahudi işadamı Yaacov Afik’in durumu gerçekten de skandal. Kendisi Portekiz pasaportuna sahip bir Yahudi. Son 10 yıldır ikamet izniyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşıyor.  Yaacov Afik, Temmuz 2017’de, işgal altındaki bölgelerin vatandaşı oldu ve Kıbrıslı Türk bir vatandaş olarak pasaport aldı. Afik Group adlı şirketi aracılığıyla Afik, işgal bölgelerinde, Trikomo’daki K/R arsaları üzerinde binlerce daire inşa ediyor ve aynı zamanda özgür bölgelerde, Kıbrıslı Rum işadamlarıyla, Pile’deki Troy sitesi gibi yatırımlar yapmak için çalışıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti, Yaacov Afik’in kim olduğunu dikkate almadı ve onun için özgür bölgelerdeki şirketlerini tescil ettiren Phoebus ve Hristos Klerides Hukuk Bürosu da Afik’in kim olduğunu gereken özeni göstererek araştırmadı.

Beklenmeyen sonuçlar

Bunların tümünün işgalin ve istilanın beklenmeyen sonuçları olduğunu söyleyebiliriz. Gerçek, her zaman olduğu gibi daha karmaşıktır. İşgal altındaki bölgelerin gelişimi, çözümsüzlüğün de bir sonucudur ve artık kangren haline gelmiştir. Bazıları, işgal karşıtı mücadelenin, hatta vatanseverlik çağrısı yapmanın siyasi ve partisel avantaj olarak kullanılmasının sonsuza dek devam edebileceğini düşündü ve hala böyle düşünüyor. Bugün, bu söylemler iskambil kâğıtlarından yapılmış bir ev gibi çöküyor.

Bazıları seçici bir şekilde, bu sıkıntılı durumun tek mağdurunun Kıbrıslı Rumlar olduğunda ısrar ediyor. Bu toplumumuzun ciddi bir hatasıdır. Bu iddiaları yineleyen bazı Kıbrıslı Türkler de benzer saçmalıkları söylüyor ve Denktaş’ın çıkmaza sürükleyen vaazlarını hatırlatıyorlar. Bugün Kıbrıs’ta yerinden edilen sadece Kıbrıslı Rumlar değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türklerdir. Kıbrıs’ta Helenizm ve Türkizmin ayrı ayrı hayatta kalmasına dair sloganlarla çerçevelendirilen Kıbrıs sorununu, ne pahasına olursa olsun, çözmemeyi tercih etmek aslında Anastasiadis ve Tatar beyefendilerin temsil ettiği yolsuzların ve ne oldum delilerinin üstünlük kazanmasını sağladı.

Bu ülkenin sağduyulu insanlarının yatırım veya yabancıları istemediği yanılgısına düşmeyelim. Yatırım, koordineli ve Kıbrıs halkına hizmet edecek şekilde yapıldığı sürece, gereklidir ve memnuniyetle karşılanır. Şu anda Kıbrıs’ta geçiş noktalarının her iki tarafta da yapılan yatırımlar, ülkeye ve Kıbrıs halkının tamamına hizmet etmeyi amaçlamamaktadır. Bugün Kıbrıs’ta yapılan gelişigüzel yatırımlar, tüm Kıbrıslıları ekonomik yoksulluğa sürükleyen ikinci bir Attila’yı temsil etmektedir.


Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version