Fransız ihtilalinden sonra oluşmaya başlayan “ulus devlet” her ne kadar sınıf devletini inkâr etse de günümüzde gücünü korumaktadır.
20. yüzyıldaki savaşların görünen yüzü hep milliyetçilik olmuştur. Bir de görünmeyen yüzü vardır tabii ki. Bu da emperyalizmin çıkarları için ulus devletlerini birbirlerine karşı kışkırtmadır.
21. Yüzyılın ilk çeyreğinde de bu devam etmektedir. Rusya- Ukrayna savaşı günümüzde en canlı örnektir.
Özellikle Avrupa’da milliyetçilik hızla güçlenmekte ve savaşın yayılması tehlikesini yaratmaktadır.
ABD emperyalizminin öncülüğünde Ortadoğu’da başlatılan iç savaşlar, savaştan kaçan insanların en yakın ülkelere sığınmasını da gündeme getirdi. Bu ülkeler içinde Türkiye’ye başta Suriye ve Afganistan’dan kontrollü veya kontrolsüz göçler olmuştur.
Güney Afrika ülkeleri üzerinden de İtalya ve Orta Avrupa’ya yasadışı yollardan giriş denemeleri çoğu kez felaketle sonuçlanmış ama fakat göçü engellememiştir.
Savaş nedeniyle sığınma yaşam hakkı için önemlidir ve insani bir davranıştır. Göçler eğer ülkenin ekonomisini olumsuz etkilemeye başlayınca ülke vatandaşları devletten beklenilen hürmeti alamazlar. Alsalar bile hizmet kalitesi düşer. Bu da ülke vatandaşlarını göçmenlere karşı olumsuz tutum oluşturur.
Türkiye’de milyonları bulan sığınmacıların devletten aldıkları hizmetler Türk vatandaşlarının aldıkları hizmetin önüne geçmiştir. Bu da haklı olarak tepki doğurmaktadır. Homurdanmalar başlamıştır.
Bir başka sebep ucuz işgücü yaratmaları nedeniyle ülke vatandaşlarının işsiz kalması ve işsizlik oranının hızla artmasıdır. Buna konut talebi de eklenince barınma ihtiyacı da çok zor olmaktadır.
Kültür farklılığı nedeniyle sosyal hayatta uyumsuzluk insanların huzurlu yaşamlarına engel oluşturmuştur. Gettolar oluşturan göçmenler yerli insanlar için tehdit oluşturmaya başlamıştır. Sokaklar emniyetli olmaktan çıkmıştır. Cinsel taciz ve adli olaylar artmıştır.
Tüm bu olumsuz gelişmeler Türkiye vatandaşlarını sığınmacılar karşısında olumsuz duygular oluşmasına sebep olmuştur. Erdoğan yönetiminin ulus yerine ümmet anlayışıyla birçoğu vatandaş yapılmış ve seçme ve seçilme hakkı kazanmışlardır. Bu sayı o kadar artmıştır ki Türkiye vatandaşlarının iradelerine olumsuz etki yapmaktadır. (Tıpkı bizdeki gibi)
Hem Avrupa’da hem de Türkiye’deki milletçiliğin artması sığınmacıların sosyal ve ekonomik yönden yerli insanları olumsuz yönden etkilemektedir. Bu da doğal olarak milliyetçiliğin artması ve sığınmacılara karşı düşmanlığın oluşmasını getirmiştir.
Türkiye’deki seçimlerde de milliyetçilik ve sığınmacıların geri gönderilmesi fikri seçimlerin kaderini belirleyecek durumdadır. Seçimin 2. Turumda Millet İttifakı bu düşünce ile ülkücülerden medet ummakta ve onların oylarını alabilmek için ülkücülerin söylemlerini yüksek sesle haykırmaktadır.
Avrupa ve Türkiye’de yükselen bu milliyetçilik akımı emperyalizmin çıkarları doğrultusunda büyük savaş tehdidine doğru gitmektedir.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.