Japonya’da 11 Mart 2011’de deprem ve tsunami nedeniyle meydana gelen Fukuşima Nükleer Santralı felaketinin üzerinden tam 12 yıl geçti. Dünyanın hafızasından silinmeyen bu büyük felaketin atıkları hâlâ sorun. 1000’den fazla tankta yaklaşık 1,3 milyon ton atık su depolanıyor. Bu suyun çoğu hasarlı reaktörleri soğutmak için kullanılırken kirli yeraltı suları ve yağmur suları da reaktör binalarının bodrum katlarında birikti. Japon hükümeti geçtiğimiz haftalarda Fukuşima Daiichi Nükleer Santralı’nın kalıntılarından bir milyon tonun üzerinde suyu boşaltmaya yönelik tartışmalı kararını duyurdu.
11 Mart 2011’de, Japonya’nın ana adası Honshu’nun doğu kıyısını vuran 9.0 büyüklüğündeki depremin üzerinden 12 yıl geçiti. Deprem, Japonya’nın kuzeydoğu kıyısı boyunca 18 binden fazla insanın hayatına mâl olan ve Fukushima Daiichi Nükleer Santralı’nı vurarak güç kaynağı ve soğutma sistemlerini devre dışı bırakan 15 metrelik bir tsunami oluşturdu. Bu, atmosfere önemli miktarda radyasyon yayan üç reaktöründe erimeye yol açtı. 1986’da Çernobil’den bu yana en kötü nükleer felaket olarak kabul edildi.
6 Şubat’ta Maraş merkezli meydana gelen depremler, Türkye’nin deprem ülkesi olduğunu bir kez daha hatırlattı. Yaşananlardan ders çıkarmayan iktidar, bilim insanlarının itirazlarına rağmen Akkuyu Nükleer Santralı’nda ısrarını sürdü. Zeminde oluşan çatlaklar nedeniyle büyük risk taşıyan Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın konumu, yaşanan depremin ardından bir kez daha gündem oldu. Uzmanlarla Akkuyu başta olmak üzere nükleer santralların risklerini, ekonomik boyutunu ve iklim dostu iddialarını konuştuk.
Erhan İçöz – Jeofizik Yüksek Mühendisi
1- Akkuyu NGS’de deprem riski var mı?
Bu deprem bize Anadolu’nun güneydoğusu ve güneyinde çok tehlikeli bir zemin yapısı olduğunu gösterdi. Doğu Anadolu Fayı, Maraş dolaylarından itibaren güneye dönüyor ve Ölü Deniz Fayı’yla birleşiyor. Yine bu bölgede Kıbrıs’ın güneyi ve kuzeyinden geçen iki çatal halinde fay hattı var. Bunlar bindirme türü dediğimiz tehlikeli faylar, büyük tsunamilere neden olabilirler. Ayrıca 9 Eylül Üniversitesi’nin yaptığı deniz sismiği ölçümlerine göre hemen Anamur açıklarından geçen başka bir fay hattı daha var. Bu nedenle Akkuyu’da yapımı süren nükleer santral son derece riskli. Akkuyu çok sağlam yapılmış olabilir ama boru hatlarında, elektrik donanımında meydana gelebilecek küçük bir kopma, arıza aynı Fukuşima’daki gibi çok büyük felaketlere yol açabilir. Bu fayların şuanda çok stres yüklendiğini biliyoruz.
Oğuz Türkyılmaz – TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı
2- Atık sorunu çözüldü mü?
Nükleer santral yandaşlarının çoklukla kullandıkları bir söylem ‘atık sorununun çözüldüğü’ aldatmacasıdır. Nükleer santralların atık sorunu çözülmemiştir. Çözüm olarak öne sürülen yöntem, etrafına kalın beton duvarlar örerek atıkları yeraltına derinlere gömmektir. Bu uygulamanın, erozyon, kuraklık, deprem vb. nedenlerle yeraltında oluşacak hareketliliğe karşı direnci sınırsız değildir. Bugün öngörülmeyen, çok yönlü, çok boyutlu, çok değişkenli güçlü bir hareketlilik, dayanıklı olduğu iddia edilen muhafazalara hasar verebilir ve nükleer atıkların doğaya, toprağa, suya karışmasına neden olabilir. Aradan geçen zamana karşın, nükleer madde ve atıkların santral sularına karıştığı Japonya Fukushima Nükleer Santralı’nda bu nükleer kirli sular temizleyecek bir yöntem bulunamamış olması da, sorunun ne denli ciddi olduğunun bir kanıtıdır.
Mehmet Özdağ – Nükleer Karşıtı Platformu Genel Sekreteri
3- Nükleer enerji ucuz mu?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) sorumluluğunda yürütülen Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) RES süreçlerinde 15 yıl alım garantili RES elektrik üretim maliyetleri kilovat başına 3,48 dolar cent ile 4,56 dolar cent arasında değişmektedir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sorumluluğunda yürütülen YEKA GES süreçlerinde 15 yıl alım garantili GES elektrik üretim maliyetleri kilovatı 6,99 dolar cent ile başlamış, 2021 yılında TL bazında 35 kuruşa inmiş, ödenecek en yüksek ücretin 5,3 dolar cent’İ aşamayacağı hükme bağlanmıştır.
Akkuyu NGS için verilen alım garantisi henüz başlamamakla birlikte santralın üretime geçmesinden itibaren 15 yıl süreli olmak üzere kilovatı 12,3 dolar cent ile 15 dolar cent arasında değişecektir.
Devletin resmi açık kaynaklarından basit bir araştırmayla ulaşılabilecek veriler incelendiğinde Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) toplam kapasitemizin henüz çok az bir kısmının değerlendirilebildiği ve 2017 yılından buyan YEK maliyetlerinin yarışmalı ihalelerde kilovatsaat başına 32 kuruşlara indiği görülmektedir.
N. Bülent Damar – TMMOB Nükleer Enerji Santralları İzleme Komitesi Üyesi
4- Nükleer payı arttı mı, krize karşı çözüm mü?
Dünyada enerji krizlerinin çeşitli aralıklarla meydana geldiğini biliyoruz. Bu krizler ile beraber tüm dünyada nükleer enerjinin krizin bir alternatifi olduğu hemen konuşulmaya başlanır. Nükleer santralların üstün nitelikleri olduğu ve nükleer enerjinin krizden çıkmak için önemli bir fırsat olduğu ve birçok ülkede nükleer santrallara yöneliş olduğu yazılır, ayrıca on yıllardır gündemde olan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen projeler (Polonya’ya nükleer santral yapılması, küçük modüler reaktörler vs) tekrar gündeme sürülür. Ancak gerçekler pek de öyle değil. 1990’ların sonunda dünya elektrik ihtiyacının yüzde 17.5’ini karşılayan nükleer santrallar bugün ancak yüzde 10 civarında bir miktarını karşılıyor. Nükleer santralların kurulu gücü 413 GW’a yükselmesine rağmen üretim miktarı 2,6 trilyon kwh mertebesinin üzerine çıkmıyor. Yıllardan beri kapanan reaktör sayısı yeni devreye giren reaktör sayısından fazla. Dolayısı ile nükleerin yeniden popüler olduğu değil, Ukrayna–Rusya savaşı nedeni ile ortaya çıkan enerji krizinde nükleer lobilerin iyi propaganda yaptığından bahsedebiliriz.
Özgür Gürbüz – Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
5- Nükleer iklim dostu mu?
Nükleer enerjiyi savunanlar aynı hidroelektrikte olduğu gibi, bir enerji kaynağının doğa dostu olup olmadığını sadece emisyon değerlerine bakarak belirlememizi istiyor. Nükleer enerjinin atık sorununu, kaza riskini veya pahalı olmasını göz ardı etmemizi umuyorlar. Bu ilk sorun. İkinci sorun ise nükleer enerji santrallarının da emisyonsuz olmaması. İnşaatları, yakıt eldesi ve üretimi ile santralın sökümü sırasında ciddi miktarda enerji harcanıyor ve fosil yakıt kullanılıyor. O aşamalarda atmosfere bırakılan emisyonları hesaba kattığınızda, nükleer santralların 1 kWh elektrik üretimi sırasında 66-120 gram arasında seragazı emisyonuna neden olduğunu görüyorsunuz. Bu rakam rüzgar santrallarında 9-10, biyokütle santrallarında 14-30, güneş santrallarında 32, jeotermalde ise 38 gram civarında. Tek kıstas emisyon olsa bile nükleerden önce yenilenebilir enerji tercih edilmeli. Kaldı ki iklim krizini durdurmak için önümüzde on yıllarımız yok. Halbuki bir nükleer reaktörün inşası 5-8 yıl sürüyor. Rüzgar ve güneş santralları ise çok hızlı kurulabiliyor. Hız açısından da nükleer enerji iklim krizinden çıkmamıza yardımcı olamıyor. Nükleer endüstri, zora düşmüş sektörü kurtarmak için iklim krizini kullanmaya çalışıyor ama gerçekte bunun gezegene bir faydası yok.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.