1948 sonrası dünyada şiddetle yapılan coğrafik değişiklikler, BM Konvansiyonları, Venedik, Roma, Helsinki ve ondan sonra yapılan İnsan Hakları ve Hukuk Konvansiyonlarıyla bir garantiye bağlanmıştır. 1948 öncesi belki kabul edilir çerçeve bulunabilir ( Bu da tartışılır) ama bilhassa 1948 sonrası tüm değişiklik ve öneriler Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Çerçevesine oturmak mecburiyetindedir. İş, eğer uluslararası hukuk kuruluşlarının, Helsinki, veya AİHM gibi kuruluşlara giderse evrensel veya uluslararası Konvansiyonların alacağı kararlara bağlı kalınmalıdır. 1960 yılında eğer Kıbrıs Cumhuriyetini garanti etmişseniz bu çerçeveden uzaklaşmanız size AİHM’de veya Helsinki Hukuk Mahkemesi’nde soğuk terler döktürebilir. Bu yüzden bazı garantörlerin uluslararası kurumlara gitmek istememeleri bundandır. Türkiye de bu ortama düşmekten kaçınmaktadır. Çünkü Evrensel Hukuk ve İnsan Haklarıyla ters politikaları hala sürmektedir. Bu arada şunu da belirtelim; Temmuz 2006’da Kıbrıs Anayasası da, AB yasalarının üstünlüğünü sağlamak üzere değiştirildi. Ancak buna karşın, hukuki uygulamada, hiyerarşiye uygun olarak, mahkemelerin katılım öncesi dönemde uygulandığı gibi, ulusal yasaları uygulamakta olduğunu gösteren birçok örnek bulunmaktadır.
Hatta 1969’dan beri “temel haklar Topluluk Hukuku’nun genel prensipleri içerisinde yer almakta ve Mahkeme tarafından korunmaktadır” Avrupa Birliği ile Antlaşmayla ilgili madde 6, aşağıdaki hususları şart koşar:
1- Birlik, özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı, hukuk düzeninden oluşan ve üye ülkelere mahsus prensipler üzerine kurulmuştur.
2- Birlik, Topluluk hukukunun genel prensipleri uyarınca, 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması için Avrupa Konvansiyonu tarafından teminat altına alınan temel haklara, üye ülkelere mahsus anayasal geleneklerin sonuçları olduklarından, saygı gösterecektir.
3- Birlik, üye ülkelerin ulusal kimliklerine saygı gösterecektir.
4- Birlik, hedeflerine erişmesi ve politikalarını yerine getirmesi için gerekli unsurları kendisi için sağlayacaktır.
Yukarıdaki birinci maddede siz saygılı değilseniz, AB üyeliğine başvuruda gerçekten ilk anda elimine edilmeniz şarttır. 1950 yılında Roma’da oluşan İnsan Hakları ve Temel özgürlükler neydi? Fikirlere, özgürlüklere ve halkların iradelerine saygı esastı. Bugün Kuzey Kıbrıs’ta, seçimler de içinde, Garantör olan ve de kurtarıcı olduğunu iddia eden ülke, bu Roma Andlaşması’na ne kadar saygı gösteriyor? Yakın bir zamanda kendisini eleştirdiler diye o ülkenin Cumhurbaşkanı (ki Garantördür de aynı zamanda) o gazetecilerin linç edilmesini emretmedi mi? O halde Kuzey Kıbrıs’ta bugün tanınmadan bahsedenler öncelikle kendi hareket, düşünce ve de insan hakları perspektiflerini gözden geçirmelidirler. Hatta Garantör olup kurtarıcı olduğunu iddia eden ülke de…
AB Temel Haklar Beyannamesi’nin 17’inci maddesi Mülkiyet haklarını koruyarak şu beyanda bulunmaktadır:
“Herkesin yasalara uygun bir şekilde elde ettiği mal varlıklarına sahip olmaya, elden çıkarmaya ve miras bırakmaya hakkı vardır. Kimse, kamu yararı ve kaybın zamanında ödeneceği bir tazminat şartına bağlı olarak, yasaların gerektirdiği durumlar dışında bu varlıklarından mahrum bırakılamaz. Mülkün kullanımı kamu çıkarının gerektirdiği kadar düzenlenebilir” denmektedir.
Garantör olacak üyelerden biri Kuzey Kıbrıs’a nüfus taşıyıp tüm bu maddeleri, yasaları ihlal etmiş ve hatta Garantörlük vecibeleri içinde olmamasına rağmen, belli bir bölgede devlet ilan etmiş, ülkeyi ikiye ayırmış, bir başka nüfusu yerinden etmiş ve de kendi nüfusunu buraya transfer edip kendine göre bir hukuk ve oldu bitti yaratmış, uluslararası hukuku bırakın, kendisinin imza attığı anayasayı bertaraf etmişse buna ne denmektedir?
Hadi tüm bunları da bıraktık, son zamanlarda Kuzey Kıbrıs’ta bulunan gazetecilere kendi başkentinde soruşturma ve dava dosyası hazırlaması, ve bu gazetecileri zorla derdes edip kendi başkentine taşıyıp cezalandırma davranışı görüntüsü veya tehdidi vermesi, hangi evrensel, hangi insan hakları ve de hangi hukuk ve insan hakları maddelerine uyar? Ve üstelik de Kuzey Kıbrıs’taki yöneticiler tüm bu hukuk ve insan hakları ihlalleri biline biline tanınmaktan ve yasallıktan bahsediyorlarsa bunun adı ne olur?
Sanırım herşey berhava olmuştur ve bir adım daha uçurumdan düşüleceği artık açık ve gerçekliktir. En başından en alta kadar herkesi akıl ve izana çağırmak da bir insanlık vazifesidir.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.