Ermeni ve Azerilerin Sovyetlerde 1917 devrimi öncesi ve sonrasında sorunları olduğunu tarih kitaplarında okumuştuk. Rusya’da devrim olunca aralarındaki sorunlar bitmiş ve Karabağ’da her iki ulus barış içinde yaşamaya başlamışlardı. Karabağ aslında ortak bir tarafsız bölgeydi. Rusya’da Sosyalist sistemde de devrim sonrasında yaşanan bozukluklar, her iki ulus arasındaki iyi ilişkileri bozmaya başlamış ve sonuçta da 1990’lı yıllarda Karabağ sorunu doruklara çıkarak, Ermenistan Karabağ’ı işgal etmişti. Elbette her iki ulusun da egemen kesimleri doğru yapmadılar. Ama Sovyetlerin çökmesiyle ortaya çıkan Pazar savaşları ve menfaat çatışmaları maalesef yüzyıla yakın kardeşçe yaşayan bu toplumları karşı karşıya getirmiş ve bu ihtilafta kan da dökülmüştü. Tuhafı şu ki Sovyet Devrimi sonrasında ulusal devletler değil de ırka, boya, dile ve dine bağlı olmayan daha demokratik federal birimler hedeflenirken, maalesef 1990’larda Sovyetler Birliği çökünce ortaya çıkan gerici ulusal yapılar olmuş, aradaki bozulma ve yanlış adımlar milliyetçiliği ve ulus devletleri ortaya çıkarmış oluyordu. Bu nasıl bir evrimleşmeydi ki 1917 değişiminde halkların kardeşliği hedeflenirken, 1990’lı yıllarda boğazlaşmalar söz konusu olmuştu? Pek tabi ki ulusların, ulusal sınırların ve ulusal ihtilafların ortaya çıkması kardeşleşmeyi, eşit paylaşımı ve de barış içinde bir arada yaşamayı da ortadan kaldırmıştır. Ermeni egemenleri de doğru yapmıyorlar Azeri egemenleri de… Ermenistan’da da demokratik bir yapı yok, Azerbeycan’da da… Aliyev Yönetimi aynen Türkiye gibi tek adamlığını çoktan ilan etmiş ve oradaki aydın ve demokratları çoktan baskı altına almıştır.
Ermenistan’daki yapının da demokratik olmadığı ve çoğu diğer Doğu Bloku ülkeleri gibi birçok siyasal sorunları olduğu gerçektir. Sovyetler Birliğinin çöküşü sonrasında ortaya çıkan bürokratik veya neo-liberal yapılar, maalesef genelde hep gerici yapılardır. Polonya, Macaristan ve niceleri bu gerici yapılarıyla dünya barışını da tehdit eder bir duruma gelmişlerdir.
Türkiye’de ise tek adam rejiminin geldiği nokta tüm dünyayla ihtilaf, çatışma ve savaştır. Doğu Akdeniz’de yaratılan ihtilaflar yanında, Orta Doğu Coğrafyasında Türkiye’nin maalesef çizdiği vizyon ve imaj pek de olumlu bir imaj ve vizyon değil. Hem içte ve hem de dışta Türkiye çatışmacı bir vizyon sergiliyor. Libya, Suriye ve diğer ülkelerde ve hatta Azerbeycan’daki sorunun temelinde de Türkiye’nin çatışmacı vizyonu veya görüntüsü bulunmakta, hatta verilen demeçlerle, Azerbeycan sonunun perde gerisinde bu olumsuz çehrenin sırıttığı da göze çarpmaktadır. Türkiye burada barışçı diplomasi tekniklerini uygulayıp sorunun savaş yerine barış ve uyuşma içinde çözülmesini de sağlayabilirdi.
Türkiye’nin ekonomik olarak kırılgan bir yapısı vardır ve bu tip çok pahalı ve de içte ekonomik çöküşlerle patlamalara neden olacak olan çatışmacı politika, Türkiye’nin geleceğini de tehlikeye atmaktadır. Elde savaş yapmamak için diplomatik alternatifler varken işin kolayına giden Türkiye her tarafta çatışmacı ve çözüm getirmeyen uslanmaz ve de devamlı çatışan politikalarla içteki ekonomiyi hatta toplumsal birliği de gün be gün tehlikeye atmaktadır. Kaldı ki saldırgan politikalar rövanşist tepkilerle misilleme hareketleri de getirmekte ve cezalandırıcı saldırganlıklar muhakkak bumerang gibi sizi vurmaktadır.
Türkiye birçok sorunda taraf olmasa ve arabulucu rolü üslense hem kendi açısından hem de dünya ve bölge barışı açısından oldukça önemli ilerlemeler sağlayacak ve de bu barışçıl görünümü ile şu anda bölgede bu karışıklığın içinde ekonomik olarak birçok haklar elde edecekti. Görülen o ki bölge ülkeleriyle bu çatışmacı siyaseti onun ekonomik olarak ilerideki Pazar faaliyetlerine de, iç barışına da oldukça menfi etkiler yapacaktır. Savaş hiçbir ülkeye menfaat getirmemiştir. Savaşta kazananların bile daha fazla sıkıntı yaşadıkları bir dünya gerçeği var önümüzde.
Boynuz kulağı geçmiştir. Türkiye’nin saldırgan politikaları kendi iç barışında da, bölgede de çok büyük sorunlara gebedir.
Türkiye insanları inşallah örgütlü ve demokratik talepleriyle bu makus talihi yenerler, yoksa Türkiye halkının da dünya ve bölge halklarının da işi çok zor…
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.