Tutalım ki Kıbrılsırumların elbette 1963 yılından beri devam eden olumsuzlukları vardır. Tutalım ki belirleyici olmuşlardır. Tutalım ki herşeyi etkilemişler ve 1974 öncesinden başka, 1963 yılından sonra yaratılan statükoyu istemektedirler. Tutalım ki Makarios Doktrini ki Kıbrıslıtürkleri anayasada yaptığı değişikliklerle azınlık durumuna getirdiği için hala daha etkendir. Peki şunu da koyalım; Kıbrıslıtürk tarafı da barıştan yana mıdır? Örneğin Aplıç ve Derinya Kapılarını açmayanların Kıbrıslıtürk tarafı olduğunu biliyor musunuz? Veya bırakalım Kıbrıslıtürk tarafını, gerçekten belirleyici olan tüm temaslarda Kıbrıslıtürk tarafı mıdır? Yani bugün Sayın Akıncı istediği zaman Türkiye’ye başkaldırıp “Ben barış ve çözüm istiyorum” diyerek karşı çıkabilir mi? Ben sanmıyorum. Şimdi devamlı olarak bazı arkadaşlar sosyal medyada iyi niyetleri ve iyimserliklerini ortaya koymaktadırlar. Olumlu düşünmenin gerekliliğini ve de görüşmecileri, Sayın Akıncı’yı hatta Türk tarafını bu yönde eleştirmememiz gerektiğini söylemektedirler. Hava onlara göre olumludur ve yakında olumlu sonuçlar olacaktır. Şimdi bu yönde düşünürken ansızın Dışişleri Bakanlığı yetkilileri hemen son zamanlarda hidrokarbonlar dolayısıyla Güney’in Mısır’la yaptığı andlaşmaları bayağı tehditkar bir şekilde karşı çıkarak protesto ediyorlar. Başbakan Özgürgün ile Ertoğruloğlu’nun takındıkları olumsuz hava ve görüşme tutanaklarına yakın olmalarına, müzakereci grup içinde görevli devlet memurları olmasına rağmen görüşmeleri kontrol altına almak için daha fazla kendi taraflarından temsilcinin gruplara katılmasını istemeleri de aslında sürpriz ve olumsuz çıkışlardır. Bu tip karşı çıkışların bilhassa göbeğinden Türkiye’ye bağımlılığı savunan UBP için pek de öyle bağımsız hareketler olmadığını sanıyorum. Ne gösteriyor bu emareler biliyor musunuz? Araba kazası için Türk tarafının da sebebiyet verebileceğini. Hiç unutmam bir Türkiye yetkilisi Annan Görüşmeleri sırasında merhum Denktaş Bey’e devamlı protesto etmesi için olumsuz rol verildiğini, Mehmet Ali Talat’a da olumlu rol verildiğini, ama bunların da yani rollerin de, Türkiye Devleti tarafından kontrol ve idare edildiğini söylemişti. Yarın hidro karbonlar için masanın devrilmeyeceğini kimse söyleyemez çünkü geçmişte devrilmiş hatta o bölgelere harp gemileri de gönderilmişti. Bunun yanında Annan Planı’nda çeşitli taktikler, hatta gizlice Kıbrıslırumlarla görüşmeler bile olmuştu. Herşey kontrol altındaydı ve herşey bir merkezden idare ediliyordu.
Elbette iyimseriz. Elbette Sayın Akıncı’nın görüşmelerde bir sonuca gitmesini istiyoruz. Ama daha seçimi kazandığının ilk gecesi, Ankara ile kardeş ilişkiler içinde olmaktan bahseden Sayın Akıncı’nın ansızın Ankara’dan fırça yediğini unutmayalım. İyimseriz ama Kıbrıslıtürk toplumunun da iradesinin özgür olmadığını bilmeliyiz. Yani anlayacağınız maalesef iyimser olmak yetmiyor ve gerçekler içinde her an araba kazaları da ortaya çıkabilir. Bu Güney’den de olabilir bizden de. Hele bizden birçok örnekleri var.
Araba kazalarına yer vermeyecek yegane yol, Güney’deki dinamik unsurlarla temasta olunurken bağımsız, özgür bir iradenin olmasıdır. Bu da bizim tarafta var mı? Şüpheliyim…