Baskılar hiç durmadı. Gene askeri vesayet dönemlerinde de burada eleştiri yapmak yasak edildi. Barışı savunmak yasaktı ve düşmanca duygular öne çıkarıldı. Açıkça şövenizm ve ırkçılık baştacı edildi. Barışı savunanlar saf dışı edilmeye, korkutulmaya ve beniletilmeye çalışıldı.Linç kültürüyle biat kültürüne oldukça pey verildi. Her zaman eleştiriden korkuldu ve cezalandırıldı. Muhalefet her zaman susturulmaya çalışıldı. Muhalefetin acı eleştiri yapmasından hoşnutsuzluk belirtildi. 1983 yılında KKTC ilan edilirken muhalefet partileri tehdit edildi. 1990 sonrasında kesin bir resmi ideoloji etkisi hissedildi. Muhalefet etkisizleştirildi. 1990’larda resmi ideoloji dışına çıkıp da eleştiri yapan muhalefet partisi bilhassa YKP, çoğu zaman bombalandı, kurşunlandı veya parti merkezi yakılmaya çalışıldı. Kuzey Kıbırs’taki muhalefet partileri arasında en fazla taban yitiren sol muhalefet partrisi YKP oldu. Parti resmi ideoloji dışı söylemlerinden ötürü yalnızlaştırıldı.
Şimdilerde gene aynı durumlar hakim çünkü Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halkın özgür iradesi meclise yansımıyor. 42 yıldır bu toplumu yıpratanlar siyaseti işe almalara, rüşvetlere bağladılar, hala daha bu toplumun karşısına çıkıp oy istemekte ve hamaset nutuklarıyla oy alıp bu toplumu yönetmekte. Toplum maalesef tüm motivasyonunu kaybetmiş, hayata küsmüş ve geleceğe karşı tüm umudunu yitirmiş. Türkiye’deki 15 Temmuz sonrasında belli ki aynı durumlar buralarda da devam edecek. Hoş, kimse bize çıkıp da Fethullah Gülen’le AKP’liler arasındakji ideoloji veya fikir farkını söylemiyor. Atatürkçülüğüyle övünüp, Mustafa Kemal’in fikirlerini değil ama heykellerini etrafa doldurup Atatükçülüklerini heykel dikmeye dayandıranların kalelerinin 1971 yılında Orduya Nurcuları almakla çoktan düştüğünü anlıyoruz şimdilerde. O keskin Atatürkçülerin belki de çoğu, 1971 yılından beri birer takkiyeci Atatürkçü’den başka birşey değillermiş. Eşeğini dövemeyenler güçlerini iki darbede de Türkiye solunu, aydın gençlerini harcamakta bulmuşlar. İki kuşak genç nesli iki darbe ile harcamışlar. Şimdilerde Filler bu defa da kendi aralarında çimenleri ezmişler ve toplum bu adamların aralarındaki kesin farkı da bilmiyor.
Belli ki Kıbrıslıtürk halkı kendi, özgür iradesine kavuşmadan, özgür olmadan, aradaki darbelerde daha çok operasyon hikayeleriyle sarsılacak. Kıbrıslıtürk halkı her darbeden sonra ara dayağı yemeye devam edecek.
Üstelik öyle dayak yiyecek ki niye dayak yediğini de bilemeyecek, darbelerin şiddetinden sersemleyip sersemleyip suçunun dahi farkında olamayacak. Çözüm; Daha demokratik, egemen, hür iradenin, demokrasinin ve adaletin yansıyacağı bir sistem ve öncelikle halkı, çalışanları örgütlemek… Kurtulmak Kıbrıslıtürk halkının kendi gücünde yatmaktadır.