1963-64 yıllarında olaylar devam ederken, Erenköy çarpışmaları sırasında Makarios’un, bölgenin Türk uçakları tarafından bombalandığını ve Türkiye’nin bir müdahaleye hazır olduğunun görülmesine rağmen saldırılara devam kararı vermesini, Makarios Druşotis kitaplarında bayağı eleştirmektedir (Bk “İlk Bölünme”). 1964 sonrasında ise gene Makarios bu defa da Türkiye’nin müdahale riskini gördükten sonra Kıbrıslıtürkleri Cumhuriyet’ten arındırıp Kıbrıslırum dominantlı bir Cumhuriyet’ten yana adımlar atmış, Kıbrıslıtürkleri kantonlara kapattırmış, onları baskı ve kuşatma altında tutup aklınca zaman içinde göç ettirip adayı bir Yunan adası yapma planı kurmuş ama bu defa da EOKA ve Cunta Darbesi bunu engellemiş, Türkiye adaya müdahale ederek Kuzey Kıbrıs’ı oluşturmuştu. Meselenin esasında Kıbrıs’ta, 1789, Fransız İhtilali sırasında oluşan Demokratik Cumhuriyetçilik, Demokratik ulusçuluk gibi kavramlar yerine, aslında gerici ulusçuluk ve gerici cumhuriyetçiliğin ağır bastığını görmek gerekmektedir. Aslında Kıbrıslırum dominantını sağlamlaştırmakla Makarios, söylendiği gibi demokratik karakterli değildi. Tipik bir gerici Helen ulusçusuydu. Grivas’la arasındaki tek fark, Grivas’ın darbe ve şiddet kullanarak adayı Yunanistan’a bağlamak istemesi, Makarios’un ise şiddet kullanmadan Kıbrıs Cumhuriyetini bir Kıbrıslırum Cumhuriyeti olarak ortaya çıkarmasıydı. Bugün bir andlaşmaya varılamamasında Kıbrıslırum perspektifinde bu doktrinin oldukça büyük bir payı vardır.
Türk ulusçuları ise, başta Rauf Raif Denktaş, bağımsız bir Kıbrıslıtürk toplumu yerine, tamamen Türkiye’ye her bakımdan bağlı, adanın bölünmesini hedefleyen bir kafa yapısındaydı ve bunu da Kıbrıslırumlardaki misilleme yapma psikozuyla, yarayı kaşıyarak, yapılan ajitasyonlarla, Kıbrıslırum çoğunluk nüfusunu Kıbrıslıtürkler üzerine saldırtarak yapacaktı. Milliyetçilik ideolojisinin de aslında her zaman farklı olana saldırı ve dışlama özelliği olduğunu, her iki milliyetçiliğin de bu özelliklerinin var olduğunu belirtmemiz gerekir. Elbette bizdeki milliyetçilik de demokratik değildi ve kurduğumuz KKTC de demokratik bir cumhuriyet olmamıştı. Hukukun yanımızdan bile geçmediğini şimdilerde görmekteyiz. Milliyetçiliğin olduğu yerde demokrasi olmuyor. İnsan hakları ve adalet ve de hukuk da olmuyor. Güney Kıbrıs’ın da bu konularda fire vermesi hep bu yüzdendir.
Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası hukukla tanınan bir devlet ve cumhuriyet olmasına rağmen temelinde gerici bir cumhuriyet olduğundan çözüme gidemiyor ve bugün Kıbrıslıtürk halkına güvence veremiyor. Milliyetçiliğin dışlayıcılığı, şovenizme ve ırkçılığa kadar varan sorunları bugünkü Kıbrıs sorununun çözülmezliğinde, her iki tarafın da travmalarında, barış politikalarında başarılı olamamalarını getirmekte, sorunun daha da devamlılığını getirmektedir.
Kıbrıs sorunu gerçekten bir süzgeçten geçirilip toplumlar birbirleriyle yüzleşmeden, empati ve çok perspektifliler gelişmeden, Kıbrıs’ta yerinde saymaya devam edeceğiz. Gerçek de bu…