Sosyalist görüşte sınırlar , devlet ve ulus ortadan kalkmalıydı, oysa bunlar korundu.Bunlar korunurken bürokratik elit kesim egemen oldu. Geriye dönüşçü bir mekanizma oluştu. 1990 yılına gelindiğinde tamamıyla patlamaya hazır bir Sovyetler ve Doğu Bloku vardı. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası yanlış politikalar da vardı. Çin’den tutun İspanya’ya, hatta Almanya’ya kadar büyük yanlışlar olmuş, Almanya’da bu yanlış politikalarla Hitler üstün duruma gelirken, İspanya’da Franko’ya bile silah temin edilmişti(Bk. İhanete Uğrayan Devrim, Leon Troçki). Çin’de sağcılardan taraf politikalar benimsenmişti.Komünistlerin kazanmaması için elden gelen yapılmıştı. Soğuk savaş sırasında güya mazlum ülkelere yardım ediliyordu ama yardım diye verilen silahlar verildiğinde çatır çatır parası talep edilmekteydi. Dayanışma diye birşey de kalmamıştı (Bk.Nam-ı Diğer Che,sf.358).Dünyadaki diğer Komünist Partilerde de aynen SSCB ve Komünist Partisi modeli gibi tek bir görüşe mahkum edilmişler, özeleştiri denilen olay tamamıyla ortadan kalkmıştı. Özleştirinin kalktığı bir sosyalist partide de elbette demokrasi de kalmazdı , dinamizm de.Self determinasyon ilkesinin ayaklar altına alındığı bir dönem başlamıştı 1920’ler sonrası. Sovyetler, özgürlük ve demokrasi alanında Batı’daki kapitalist ülkelerden bile artık geriydi.Nitekim 1990’larda adım adım sona gelinmişti. 1945 yılında Naziler çekilirken girilen Baltık ülkelerinde, aynen bir istilacı gibi davranılmış, nüfus taşınılmış ve oradaki halkların değer yargılarıyla, siyasal iradelerine önem verilmemişti. Herşey ayaklar altına alınmıştı. Macaristan veya Çekoslovakya gibi ülkelerde devrimci kesimler dağıtılmış, hatta darbeler bile olmuştu (Bk. Unbroken Thread, Ted Grant). Politikaları Sovyet Bürokrasisine göre ters olan ülkelere tekrar askeri işgalle girilmişti (Macaristan ve Çekoslovakya örneği). SSCB bürokratları girdikleri Doğu Bloku ülkelerinde, burjuvazi ile ittifaklar oluşturmuşlardı (Bk. Unbroken Thread, Ted Grant). Yani içi boş, sadece devlet despotizmine dayanan, sözde Sosyalist yönetimler oluşturulmuştu. Bu ülkeler askeri bakımdan işgal edildiklerinden dolayı da başlarını kaldıramıyorlardı. Sosyalist Blok denilen Doğu Bloku, teknolojik olarak da Batı’dan çok geride bırakılmıştı (Nam-ı Diğer Che,sf.406). Hem geri sistemler olarak, hem ekonomik, hem kültürel olarak geri ülkeler durumuna getirilmişlerdi (Nam-ı diğer Che,sf.444)ve ne çoğulculuk ne de insan hakları ve demokrasi de bu ülkelerde oluşmamıştı(Bk.Mahir Sayın, Sosyalist Demokrasi). Şimdi sormak lazım, Sovyetler Birliğinin şu andaki durumuna daha sonraki saptırılma ve bozukluklarına baktığınızda ve de üstelik bu anlayışın, hem sol hem de sosyal demokrat partilere etki ettiğini düşünün ve şu anda merkez sağa yaklaşan bu bozulmaları, ülkemizdeki aynı ideolojiyi paylaşan CTP’nin de yalpalamaları ile bir karşılaştırın. Şu anda CTP’nin UBP ile koalisyon içine girmesi sizce sürpriz mi oldu? Ben yukarıdaki bilgilere sahip olduğum için bana pek de sürpriz gelmedi. Bugün özeleştiriden kaçınan bir TDP’nin de aynı yalpalamalar içine girebileceği ve aynı yanlışları yapacağına da eminim.
Şimdi bu olumsuzlukları sizler gerçek Marksist tahlilleler yaparak görmezseniz, sonuçta CTP’nin veya diğer sözde sol partilerin dünya üzerinde geldikleri durumu iyi anlayamazsınız.
Çöküş özellikle CTP’de değil. Dünya üzerinde ideolojik bakımdan evrensel bir çöküş vardı ve CTP ergeç bu noktaya gelecekti. Önemli olan Marksist ve bilimsel tahliller yaparak bu algılamaları ve de sonucu önceden görmekti.Şimdiki durumlar ise pek de sürpriz değil. Bilmem anlayana…