Koray 1964 sonrası, Kıbrıs Cumhuriyeti adını alan ve artık etnik temizliğe uğrayan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kemikleşen Helen kimliğini ve cumhuriyetin de bu kadar zamanda oluşan bu yapısını görmezlikten geliyordu ama ona göre, sorulduğunda, uluslararası hukukta, başından oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası hukukta bir ortaklık cumhuriyetiydi ve bu özelliği dava edilirse bozulabilirdi. Belki bu konuda Koray doğruydu. Bu arkadaşımız, bu görüşlerini başından beri korudu ve Kıbrıs Bayrağının gerek 1960’ta gerekse Türkiye’deki birçok uluslararası etkinlikte, bu spor karşılaşmalarında bile öyledir, devamlı saygı görüp Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de Türkiye mercileri tarafındanbir şekilde tanındığını gözlemlemiştir.. Koray’a göre Türkiye, bizi özgürlüklerden mahrum tutarken, aslında el altından Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımakta ama amacı da Kuzey Kıbrıs’ı bağlamak ve uluslararası pazarlıklarda elinde bir koz tutmak ve istediklerini elde etmekte, hatta burasını demografik bir şekilde elde edip, zaman içinde bizi azalmaya mahkum etmekteydi.Aslında somut durum koray’ı doğrulamaktaydı. Her ne isterse olsun bu arkadaşımızın bir dünya görüşü veya bir görüşü vardı, inanırız,inanmayız, destekleriz veya desteklemeyiz, demokratik olarak saygı göstermek de, biz demokrasi , eşitlik hatta insan hakları savunucularının da mücadelesi içine giriyordu. Demokrasiye inanan herkes, Koray’ın bu görüşlerine saygı göstermeli, hatta onun görüşlerini savunması için onun konuşma ve örgütlenme hakkına saygı göstermeliydi. Bu hem demokratik bir hak, hem de bir insan hakkıydı. Benim görüşüme göre Kıbrıs Cumhuriyeti varolabilir ama artık bu konjöktürde ve bu yapıda yeni bir dizayın çizilerek kendini 1960 yılındaki yapısından bile daha fazla demokratikleştirmeliydi. Bizim için baz da aynen Türkiye’de HDP’nin savunduğu Demokratik Cumhuriyet modeli olabilirdi.
Herneyse Koray Başdooğrulmacı arkadaşın davası geçen hafta gene başlamış ama maalesef bu defa da burada, daha fazla buradaki üniversitelere devam eden öğrencilerin bulunduğu Ülkücü kesimler,kışkırtılarak Mağusa Mahkemesi önüne gelinerek orada Koray’a destek veren bir grup insana ve Koray’ın ailesine karşı adeta bir linç gösterisine dönüşmüştü manzara. Oraya önceleri gidemedim ama dava birgün öğleden sonraya alınınca oraya gidip, Koray’ın kişisel özgürlüğünü , insan haklarında yeri olan, kişilerin kendilerini ifade etme ve bunu eylem şeklinde gösterebilme hakkını savunmak, bu insan hakları ve demokrasi değerine olan saygımı göstermek için orada olmayı kendimde görev bildim. Mağusa Bölgesi’nde bulunan çeşitli görüşlere sahip ne parti ve örgütler, ne de sendikalar orada değildi. Koray’ı destekleyen bir avuç insan ve mahkeme karşısında slogan atıp Koray’ı adeta linç etmek isteyen onlarca Ülkücü bağırmakta ve slogan atmaktaydılar.
Mahkeme sonrasında onlarca Ülkücü o bir avuç insana karşı saldırıya geçti. Polis insanları korudu. Ertesi gün ise Kıbrıslıtürk pasaportu taşımayanların oraya gelirlerse tutuklanacakları bilgisi gelince Ülkücüler mahkemeye gelmediler.
Aslında Koray Başidoğrultmacı’nın indinde savunulması gereken ve pek tabi ki Başdoğrultmacı’ya yapılan haksız saldırılar da lanetlenirken :” Geleceğini belirleme hakkının sadece ulusların, halkların, sokağın ve mahalle halklarının, köylerin değil, kişilerin bile geleceğini belirleme hakkının olduğu, her kişinin istediği ülkeyi, bayrağı istediği mekanda, özgürce düşünceleriyle savunabilme” hakkını öne çıkarmaktır. Bu herkesin insan hakları hakkıdır ve böyle bir hakka boşverilemez. Bu hakkın evrensel olarak eğer ileride yapılacaksa, demokratik bir anayasada da savunulması ve yer alması gereklidir.
Bu görüş çerçevesinde tüm örgüt, organ ve siyasal partilerin Koray Başdoğrultmacı davasına sahip çıkması ve buradaki özgürlük haklarını sonuna kadar savunması önşart olmalıdır.