“Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin antlaşmalara göre 3 garantörü vardı. İngiltere, Yunanistan, Türkiye…
Bu antlaşmanın altında, Türkiye’nin, Yunanistan’ın, İngiltere’nin ve iki toplumun imzaları vardır.
Garantörler Kıbrıs’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü koruyacak ve bozulan anayasal nizamı yeniden, müdahale ederek, tesis edeceklerdi. Buna karşılık Kıbrıslılar İngilizlere askeri üs, İttifak anlaşmasıyla da Türkiye ile Yunanistan’a Kıbrıs’ta birer askeri birlik bulundurma hakkı verecekti.
Teferruattan gene kaçınalım. Vardığımız nokta ortada. Türkiye 1974’de müdahale etti. Anlaşmaya göre bozulan Anayasal nizamı yeniden tesis edecek ve çıkacaktı. Ne yaptı? Kıbrıs’ın topraklarının %37’sini 37 yıldır işgali altında, akla gelen ve gelmeyen her türlü hukuksuzluğun, kaçakçılığın, vurgunculuğun, pisliğin, kötülüğün merkezi haline getirdi. Uluslararası Hukuğu da çiğneyerek Kıbrıslının iradesini hem silahla, hem taşıdığı nüfusla yok etti. Toplumun varlığını da ısrarla yok edecek”
Yukarıdaki yazıda da Arif Hasan Tahsin Hoca 1983 çizgisinde değil daha da değişik bir fikirdedir ve bu yazısında da bana göre belirttiği gibi o 1983 ruhunu taşımamaktadır. Yani kendini geliştirmiş ve muhakkak özeleştirisini de yapıp daha ileri bir görüşle 1983’e de karşı çıkmaktadır.
Peki, Arif Hoca’nın 1983 yılında Durduran ve Halk Der’lilere karşı Söz gazetesindeki yazılarını referans gösterenler onun daha sonra Yeni Çağ Gazetesindeki yazılarını niye referans göstermiyorlar? Niye kendileri de Arif Hoca gibi özeleştiri yapıp Solu TKP’den tasfiye etmelerinin nedenlerini ve de sağ kesimlerin parti içindeki manevralarını ifşa etmiyorlar? Ama bunun yerine Alpay Durduran’ın partiye aidat ödemediğini, partiyi dinlemediğini söylüyorlar. Peki, ama Durduran daha sonra cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduğunda Durduran’ın oylarını yükseltmesi için niye gayret gösterilmedi? Niye Durduran’ın oyları veya partinin oyları azaldı? TKP veya TDP’liler bunun araştırmasını yapacakları yerde niye “Durduran CIA casusudur “ şeklinde bildik sağcı ve kişisel suçlamalarla bu fikirsel ve de ideolojik olayın deşilmesinin önüne geçmeye çalışıyorlar? Korktukları nedir?
Bir arkadaşın iddiasına artık inanıyorum; bu arkadaş şöyle demişti: “İşin başından itibaren, o zamanki şartlar ve yükümlülükler bizi öyle davranmaya itmiştir. Yoksa biz uzlaşmadan yanaydık” diyerek sosyal demokratça bir açıklama yapsalar ve aşırı tepki koymasalardı inanın Akıncı oylarını bile yükseltecekti. Ama bu aşırı veya fevri tepkilerden sonra kamuoyunda TDP’ye ve Akıncı’ya karşı bir olumsuz tepki oluştu. Akıncı ve çevresi Durduran’a karşı çok aşırı ve haksız bir tepki verdi. Bu tepkiyle var olan oylarından bile kaybettiler. Kıbrıslı Türk kamuoyu uyumuyor. Akıncı ve çevresi böyle davranmakla kendi bindikleri dalı kesti ve şanslarını da harcadılar…”
Aynı fikirdeyim…