Oysa görünüm bu olmasına rağmen her iki taraftaki ekonomik durumlar ve bozulma günden güne Kıbrıs’ı çürütmektedir. Savaş tehlikesi uzakta görülmesine rağmen düşmanlık, kin ve nefret bu olasılığı gene yakınlaştırmakta ve toplumları gene bir çatışmaya itme riski taşımaktadır. Ne Güney’deki ne de Kuzey’deki yönetimler eğitimden kin ve nefreti uzaklaştırmadıkları için yeni yetişen nesiller de artık birbirlerini tanımamaktadırlar. 1963’ü hayal meyal, 1974’ü yaşayan insanlar bugün yönetimlerdedirler ama yavaş yavaş onlar da emekliye ayrılıp devlet hizmetlerine elveda demektedirler. Oysa yeni yetişen nesillerin ortak bir yaşam gözlemleri mevcut değildir. Hem bölünme hem de yeniden çatışma tehlikesi günden güne artmaktadır. Sözde sol veya halktan yana görülüp de kendi kodamanlarının veya kastlarının menfaatleri için bu yönde adım atmayanlar pek tabi ki büyük sorumsuzluklar içinde hareket etmişlerdir. Gerçekçi bir şekilde Kıbrıs sorununu ele alıp çözmek yerine çöpleri halının altına süpürme daha da işlerine gelmiştir. Yeniden birleşme adı altında harteket edenler aslında bu yönde bir parmak bile hareket etmemişlerdir. Oysa çözümün zorluğuna rağmen eğitimde küçük küçük reformlarla sorunu çözmeye yardımcı olacak adımlar atar ve onbir senedir bu durgunluğa dur diyebilirlerdi ama bu yönde samimi değillerdir. Gerek Kuzeydekiler gerekse Güneydekiler oportünistçe hareket edip oy kaybetmemek için hamasete ve menfaate oynamışlar ve egemenleri rahatsız etmemeyi seçmişlerdir.
Mesela ben daha fazla meclis içinde bulunan partilere baktığımda yeri geldiğinde birleşmeden yana ve statükoya karşı demeçler verirken yeri geldiğinde de bunlardan hiç sözetmediklerini çok rahat görebilmekteyim. Aslında bu görünüş her iki taraf için de geçerlidir. Güney de aynıdır. Onlar da yüzeysel ve kozmetik yapılara değer vermekte, seçimlerde sandalye kazanacak partilere saygı göstermekte, gerçekte niteliksel değeri ve birikimi olan yapılanmalara veya örgütlere pek fazla değer vermemektedirler. AKEL, hüklümette olduğu süre içinde kitapların değişimini bile yapamamıştır. Engel olarak ulusalcıları göstermiştir ama bir veya birkaç okuldan başlayarak Türkçe dilini öğrencilere öğretecek dersler koyamaz mıydı? Veya her iki tarafta da bir tarafta CTP diğer tarafta da AKEL lise, hatta ilkokul ve üniversitelerde karşılıklı ziyaretlerle öğrenci değişimleri gerçekleştiremez miydiler? Bu havayı daha da ılımlılaştıracak yöntemler olmaz mıydı? Şimdi denilecek ki ama milliyetçiler oldukça etken her iki tarafta da o yüzden yapılmadı bunlar. Peki ama devrimcilerin ve solcuların da görevi bunlara karşı birleşmeyi savunmak, halkları birleştirmek değil miydi ?
Bana artık çok boş heliyor. Bazen toplantılarda veya konferans başlangıçlarında kulak verdiğim kadarıyla her iki tarftaki solcu bildiklerim “Bu ülkede her iki tarafta da solu birleştirip mücadele etmek gerekir, yoksa bölünme büyük bir hızla devam edecek, ülkemiz bölünecek” demeleri bana pek de inandırıcı gelmiyor. “Peki ama siz bu bölünmeye karşı partilerinizde ne yapıyorsunuz?” diye konuşmalarına katılıp müdahale etmek geliyor içimden bazen.
Her ikisi de hükümetteyken bir adım bile atamayanlar memleketin birleşmesi gibi çok büyük iddialarla ortaya çıkmasınlar. Çünkü bu ülkenin bölünmesinde onların da büyük payı vardır bana göre.