Dedim ya ta başından beri bizler hep Türkiye’yi takip ediyorduk. Oradan yayılan resmi ideoloji aslında bizdeki yönetici kesimin de bir resmi ideolojisi oldu ve bizler aynen oralarda olduğu gibi tarihimizdeki karanlıkta kalmış birçok olayı gelecek nesillerden de halkımızdan da hep gizledik. İşte özgürlüğü gizlememiz, aslında ülkede de bir özgürlüğün olmadığını, demokrasinin maalesef göstermelik olduğunu ortaya çıkardı. Öyle bir sistem yaratıldı ki bu sistemde ülkenin bir baştan tazmin olacağı, üretimin yayılacağı, üretimin başlıca aktör olacağı, demokrasiyi de özgürlükleri de dumura uğrattık. Özgür bir demokratik ülkeyi oluşturacak kesimleri, partileri, aydınları da baskı altına aldılar. 1980’lerin sonlarında konuşanın bombalandığı bir ülke durumuna geldik; 1990’lı yıların ortalarında bu kısıtlama ve baskılar bir siyasi cinayetle noktalandı. Bu cinayeti bile çözemediler ilgililer.Amaç neydi biliyor musunuz? Aslında halkı bezdirmek, korkutmak ve pollitikaya katılıp ülkedeki statükoyu değiştirmesini engellemek. Ve başarıya da ulaştılar aslında.Üretimsiz, üretemeyen, sorunlarını çözemeyen bir ülke durumuna getirildik. Daha sonra da aşağılamaya başladılar bizi. Besleme lafı da bu süreçte söylendi. Bugün baktığınızda şöyle veya böyle Türkiye bazı düzeltmeler yapıp aradaki 90 yılı tekrar tazmin etmeye çalışıyor ve politikasından tutun ekonomisine ve eğitimine kadar kendini sınırlı da olsa düzeltme peşinde. Ulusal sorunlar tartışılıyor, özgürlüklerin durumu tartışılıyor, ve demokrasisinin tekrar düzelmesi için tartışmalar yapılıyor. Kör topal giden bir durumlar var Türkiye’de. Peki alt birim olan bizdeki durum ne? Bir üretimsizlik, sorunların üstesinden gelememe konusu almış başını gitmekte. Hiçbir sorunun üstüne gidilmemiş. Ekonomide 1974 yılında Güney Kıbrıs’ın %75 civarındaki üretim kapasitesi kalmış ama biz, az bir zamanda onu da halletmişiz. Aslında 1974 yılının ilk 20 yılından sonra tökezlemeler daha da çoğalmış.
Demokraside, ekonomide ve eğitimde de sınıfta kalmışız. Ben eminim bundan en az 30 yıl öncesinde eleştiriler geldiğinde düzeltme yoluna gidilse ve sorunlara çözüm yolu izlenseydi bugünkü yıkım içinde ve maaşımızı bile Türkiye’den sorar duruma gelmeyecektik. Peki Türkiye’nin kabahati var mı? Elbette var çünkü bu sorunları çözemeyen üstelik de çözmeye çalışanları da baskı altına alıp veya baskı altına almaya çalışanların arkasını sıvazlayan hep Türkiye’ydi. Vesayet demokrasisinin katkıları oldukça büyük. Devlet ve hükümetlerin bundaki katkısı ise hakeza. Türkiye derin devleti ve çetelerin 1990’lı yılların içinde ortaya çıkan çirkinlik ve kirlilikleri, Kuzey Kıbr ıs’ta yaptıkları ise belki de şu anda tümüyle bilinmiyor. Kimbilir kaç yıl sonra bunlar konuşulacak ve biz de bunlardan haberdar olacağız.
Kısacası Kuzey Kıbrıs’taki tüm birimleriyle bu geçmişten miras kalan hantal yapı bircik bircik yıkılıp tekrar inşa edilmeden, herşey yeniden oluşmadan başarı kazanamayacağız. Başaracaksak şimdiye kadar yapmadıklarımızı yapmak ve yeniden inşa etmeyi bilmemiz gerekecek. Çünkü durum aslında kötü…