Batı aydınlanmacılığında eleştirel olmayan hiçbir zihinsel-entellektüel çaba, bilim tanımına dahil edilemez. Bu tür bir bilginin, Akademi çatısı altında ve isminin önünde çok sayıda akademik ünvan bulunan adamlar tarafından üretilmiş olması bu gerçeği değiştirmez.Bizde bilimsel entellektüel alanın bir ölçüde çorak oluşu, eleştirel düşüncenin azgelişmişliğinin doğrudan sonucudur.
Şimdi tüm bunları gözönünde aldığımızda baskılarla kırk yılda geldiğimiz sosyal, kültürel ve de ekonomik durumun aslında bir tükeniş noktası olduğunu herkes söylemektedir. Büyük bir ahlak bunalımı var. Bugün bozulmayla karşılaşmamış devlet kurumu yok. Toplumun güvenliğiyle sorumlu devlet kurumlarının ise geldiği nokta içler acısıdır. Rüşvetlerden sözedilmekte ama ya daha önce alınanlar ve hiç duyulmayanlar? Belli ki bu çeşit davranışlar bir devamlılığın şimdilere kadar gelmesidir. Kuzey Kıbrıs’ta devlet adamlığı veya liderlik yapanların, eleştiri yapanlara karşı acımasızlıkları ve de eleştiri yapan örgütlerin bilhassa YKP’nin karşılaştığı anlayışsızlıkları nasıl yorumlayacağız şimdi? Her siyasi açıklamasının ertesinde YKP’nin 25 yıldır karşılaştığı sabotajlara ne demeli? Kurulduğu tarihten itibaren Türkiye Dışişleri Bakanlığı dahil, tüm resmi mercilerin bu partiye karşı yüklendikleri baskıcı insiyatifler? Hele hele devletin başında olanların veya ağızlarından köpükler çıkarak “İnanmayın bunlara bunlar toplumun ancak %1’ini temsil ediyor” deyişleri…Peki bu %1’e rağmen toplumun topluca bugün yolkolması ve hala daha birçok insanımızın Londra kapılarında buradaki iflaslardan sonra ekmek kapısı bulmaya çalışmasına ne ad vereceğiz? Ya seçimlerin sürgit devam etmesine rağmen, meclisin hiçbir fonksiyonunun olmaması ve de geldiğimiz süreçte seçim bie yapılmasa durumun aynı olduğu analizlerine ne ad vereceğiz? Seçimle bir durumun olamayacağı da açık değil mi? Bilen var mı? Bunca bombalama, bunca baskı ve de bunca yoketme tehditlerine ve de bir cinayetten sonra bugün toplumun geldiği noktada tükenişi nasıl yorumlayacağız? Haksız mıydı onca eleştiri? Toplumun geldiği yokolma noktasında bunca eleştirinin haklı olduğunu görüyoruz ama efendiler yeraltındaki militer unsurlarla toplumu beniletip bu yokoluşu kapatmaya, gizlemeye çalışıyorlardı. Oysa güneş balçıkla sıvanmazdı ki? Sıvayamadılar nitekim. Şu anda Krak çıplak hem de aydınlıklar içinde kralın çıplak olduğu görülmekte.
Kuzey Kıbrıs’ta yepyeni Türkiye’nin tüm müdahalelerinden uzak bir yapılanma gerekiyor. Ve Kuzey Kıbrıs insanının kaderine sahip çıkarak masada söz söyleme hakkı olması gerekmekte. Hiç vakit geçirmeden bir çözüme gidip Kuzey Kıbrıs’ın hem siyasal, hem sosyal, hem demokratik, hem kültürel hem de hukuksal bir istikrara gitmesi gerekiyor. Başka bir alternatif de kalmamıştır. Yokolmakta olan toplumun fazla beklemeye de bir takati kalmamıştır.
Kuzey Kıbrıs insanının üç-beş kişi mecliste ense şişirecek, birkaç işadamı da ceplerini dolduracak diye artık daha fazla beklemeye takati kalmamıştır. Vakit kaybetmeye de…Yeniden bir yapılanma gerekiyor, hem de 1974 yılında başladığımızın tersi bir yapılanmaya…