Burada verecekleri sınav da başarılı bir imtihan olmadı. Hükümetçilikleri de başarısızlıkla noktalanmış ve hükümeti tahtaravalli misali UBP’ye devretmişlerdi. Devri iktidarlarında da birçok olumsuzluğa imza atmışlar, memurların ve çalışanların maaşlarnı düşürme şampiyonluğunda başı çekmişlerdi. UBP’nin beş yıllık hükümeti ise halka gene bir sükut-u hayali getirmişti. Daha sonra tekrar şimdi de hükümetteler. Aynen yani baştaki gibi şu anda DP -UG ile koalisyon yapıyorlar ve koalisyonlarının daha ilk gününde elektriğe %30 zam yaparak halkın beline kazmayı indirmişlerdi.Peki bu parti niye Kıbrıstürk halkına bu yaşanılan olumsuzlukları yaşattı? Şu anda niye hüsranın batağında? Niye Mağusa veya Girne’deki partililer partinin aday gösterdiği Belediye Başkanına değil de oylarını sağcı adaylara fürtursuzca kaydırdılar? Bu yaşanılanlar size göre tesadüf mü? Değil, elbette. İdeolojik olarak geldikleri gelenek araştırmayı , herşeyin niçinine varmayı engelliyor ve genelde bu ideoloji gerçeklere varmamak için birbir çeşit dolaylı yol kullanır ama sonuında korktukları nokta veya kader hep onları takip eder ve yüzlerine sırıtır. Aşağıdaki alıntıları veren kitapları okusalar, tartışsalar ve de ders alsalardı aslında bugün belki de bu yanlışlara ve de kısır döngüye düşmeyeceklerdi:
“Tek ülkede sosyalizm teorisi ile birlikte, bürokrasi tarafından Bolşeviklikte, Merkez Komitesi’nin herşey, partinin ise hiçbirşey olduğuna dair bir teori de tedavüle girdi. Ne olursa olsun bu ikinci teori birincisine göre daha fazla başarıyla gerçekleşir. Lenin’in ölümünden yararlanan iktidar grubu bir “Leninist toplama”ya girişti. Her zaman titizlikle korunan partinin kapıları bu kez ardına kadar açıldı. İşçiler, memurlar, küçük yetkililer sürüler halinde katıldı. Bu manevranın siyasal amacı, devrimci öncüleri, tecrübesiz, bağımsızlıktan yoksun, ve bir o kadar da otoriteye boyun eğme alışkanlığına sahip olan bir insan hammaddesi içinde eritmekti. Plan başarılı oldu. Bürokrasiyi proleterya öncülerinin denetiminden kurtarma yoluyla “Leninist toplama”, Lenin’in partisine ölümcül bir darbe indirdi. Mekanizma gerekli bağımsızlığı kazanmıştı. Demokratik merkeziyetçiliğin yerini bürokratik merkeziyetçilik aldı. Parti mekanizmasının içinde şimdi, en yukardan an aşağı kadar köklü bir personel değişikliği gerçekleştirilmişti. Bir Bolşeviğin başlıca fazileti, itaat olarak belirlendi. Muhalefetle mücadele maskesi altında, devrimcilerin yerine profesyonel hükümet görevlileri getiren geniş bir operasyona girişildi. Bolşevik partisinin tarihi, onun hızla dejenerasyonunun tarihine dönüştü.”( İstanbul, Köz Yayınları, 1980, sf.81-82-83)
“Bir taraftan ilke düzeyindeki tutarsızlıklar, öte yandan ilkelerle uygulama alanında ortaya çıkan uyumsuzluklar Dünya devrimci mücadelesi için önemli bir talihsizlik olmuştur. Stalin’in bürokratik bir karşı devrimle iktidarı ele geçirmesiyle ve işçi sınıfının yerine bürokrasinin diktatörlüğünü koymasıyla zaten Komintern diye ayrı bir şey de kalmıyordu. Artık bundan sonra Komintern (III. Enternasyonal) Stalin’in elinde emperyalist devletlere karşı bir “pazarlık aracı”, bir “diplomatic araç” işlevi görecekti. Ne ki, Stalinist bürokrasinin ürettiği efsanelerden yakayı bir türlü kurtaramayanlar, uzun yıllar Stalin’in tüm karşıdevrimci politika ve uygulamalarını “devrimcilik”,”ilericilik” olarak görmeye devam ettiler…”(Ankara,Özgür Üniversite,2007,sf.115-116).
1917 devrimi sırasında yollarını Bolşeviklerden ayıran Anarşistler de şunları söylüyordu:
“Bolşeviklere yardımımız onların zaferinin başladığı noktada bitmelidir. Yeni bir cephe açmalıyız, çünkü ilerlemenin gereklerini yerine getirdik. Şimdiki savaş alanını terk edeceğiz. Artık Bolşeviklere eşlik etmeyeceğiz; çünkü onların “kurucu” çalışmaları başlamış, daima karşısında savaştığımız ve ilerleme için bir fren olan devleti güçlendirmeye yönelmiştir. Yok etmeye kararlı olduğumuz bir şeyi güçlendirmek bizim işimiz değil…”(İstanbul,Versus, Anarşizm,sf.438).
Yukarıdaki alıntıları sadece bu partiye üye olan gençleri biraz düşünceye garketmek için yazdım. Yapılan kendi içlerindeki tartışmaların ne kadar ideolojik nedenleri olduğunu ve yapılan yanlışların aslında şimdi başlamadığını temelinin çok eskilere dayandığını, eğer tartışılacaksa tarihsel geçmiş yanlışların da birlikte tartışılması gerektiğini belirtmek istiyorum…