Evet, gelelim şimdi böyle bir anayasaya niye hayır diyecek olmamıza. Ben 1985 yılındaki KTÖS Yönetim kurulunda çalışırken, anayasaya hayır dediğimizde, çıkış noktamız daha fazla geçici onuncu maddeydi.Bu madde statükonun devamı ve Türkiye Devletinin de seçimlerinden tutun günlük ,politik ve ekonomik tüm Kıbrıstürk haklarına militer müdahaleleri onaylıyordu. Veya 1981 seçimlerinde olduğu gibi seçimlere direk müdahaleler söz konusuydu. Hatta Türk resmi ideolojisine uymayan Kıbrıs’taki partilerin ve de üyelerinin birer birer mat olmalarını da getiren ve daha fazla resmi ideoloji içinde kalan bir partileşmeyi savunan bir kanun demekti bu yasa. Bu madde değişti mi? Hayır… Peki değişen nedir. Galiba CTP değişti ve o değişim de ideolojik olarak menfi yönde oldu. Bir zamanlar bu konuda bizimle aynı mücadeleyi verenler şimdi rahatlık içinde yüzümüze alaycı bir şekilde gülümseyerek pasif bir şekilde olayları seyretmektedirler. Eski, yani şimdi kullanılan anayasa elbette 12 Eylül hukuku ve zihniyetinin birçok özelliklerini taşımaktadır. Öncelikle devleti vatandaşa karşı koruma güdüsü ağır basmakta ve halk içinde biyat etmemiş olan kitleler potansiyel suçlu veya hain olarak görülmektedir. Bu 12 Eylül zihniyeti maalesef güvenlik devleti üzerine kurulmuştu ve vatandaşları da güven duyulan ve güven duyulmayanlar diye ikiye ayırmaktaydı. Gene bu anayasaya göre bir resmi ideoloji vardır ve bütün vatandaşların bu resmi ideolojiye padişaha tapar gibi tapmaları beklenmektedir. “Tek ses çıkarmak” sözü maalesef gene bu anayasadan arta kalan ve desdpot bir tarzı onaylayan bir söz. Böyle bir anlayışa elbette demokratik bir anlayış denemez. Gerçek demokratik anlayışta, vatandaşlar buduna,soya, ırka, etnik temele, cinsiyete, kana, dile , dine,mezhebe,tarikata,düşünce ye, ideolojiye ve kana göre bölünemez, sayısına ve nereden geldiğine bakılmaksızın herkes eşitttir ve herkes diğerinden fazla hakka sahip değildir. Elbette bu şekilde demokratik anlayış daha fazla Fransız Devrimi ve aydınlanma ile doruklara çıkmış hatta ulus tanımı da ırk tanımından daha da ileriye götürülerek farklılıklarına rağmen bütün toplum katmanlarının eşit ve aynı ulustan olmaları ulus tanımına getirilmiştir. Fransız Devrim anlayışına göre toplum tarihsizdir ve tüm etnik gruplar ve katmanlar kendi dillerinde eğitim yaparlar ama eşittirler, ilkin bu eşitlik, eşitlikler içinde eşitliğe dikkat edilerek etnik gruplara da kendi sayılarına göre mecliste temsil hakkı verilirken daha sonra eşitlik sağlanınca buna son verilmektedir. Dileyen her vatandaş devlet başkanı olmakta, insan hakları ve sözleşmeleri anayasada yer almaktadır. Anayasa da bu anlayışla hazırlanmaktadır. Uluslararası hukuk ve uluslararası hukukla insan hakları yasaları bu anayasada yer almaktadır. Özel olan politik değildir ve kendi ulusuna has özellikleri vurgulamak isteyenler ancak kendi okullarını veya derneklerini açıp bunu kendileri yerine getirmektedir. Ama bu grubun veya toplumun ideolojisi veya dini inançları ile ulus ideolojisi demokratik devletin ideolojisi olamaz. Demokratik bir anayasada herkese tüm insanlığa özgürlük hedeftir ve aynı ülkede olan yabancılara da bu evrensel kurallar kayıtsız şartsız uygulanmaktadır.
Bu 21 maddelik yasalar paketine hele şöyle bir bakın: En başından herkese ve tüm insanlığa ilkesi yerine “Yurttaşlar” hitabesi karşınıza çıkmakta, uluslararası veya Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin maddeleri bu maddeler içinde yer almaktadır. Bu yasaları hazırlayan kişi ise bize bu eleştiriler gelince haykırarak işte UBP bunlardan korktuğu ve de Kıbrıslırumlar da gelip bu ülkede hak iddia etmesinler diye bazı kısıtlamalara gittiklerini söylemektedir. Peki hani bu anayasanın evrenselliği ve demokratikliği? Hani bu anayasanın evrensel uluslararası hukuk ve insan hakları değerleri?
Bu makale içinde olan yasalara madde madde yer verip bu maddeleri ele almadım ama belli ki başından ters ve demokratikleşmeye uymayan bir zihniyetler uzlaşmasıyla karşı karşıyayız ve bu şekilde bu maddeler onaylanırsa Kuzey Kırbıs’ta yaşayan insanların ve de Kıbrıstürk halkının yanlış bir imajla bu günahın altından kalkamayacağı da açıkça gerçektir. Bu maddeler paketine hayır demekten başka bir aydın olmanın ve bir evrensel dünyalı olmanın da sorumluluk duygusu vardır. Halkımıza da bunun çağrısını yapmak en yüce görevdir diye düşünmekteyim…