Halkın bıkıp usandığı yolsuzluk ve partizanlığın önüne geçecek bir paket ortaya koyulmadı.
Sayıştay gibi temel denetim organının performans denetimi yapmasını ve raporlarının gereğinin nasıl yapılacağını, kimin tarafından yapılacağını düşünüp çözüm aranılmalı idi; yapılmadı. Bu arada başka her türden suç duyurularının da kimlerce ele alınacağına yanıt verilmedi. Belediyeyi yasalara aykırı usullerle zarara sokmanın karşılığının olmadığı kuruntusu ile yolsuz başkana zorunlu izne çıkması dayatılmaya ve onun için yasa gücünde kararname geçirmeye çalışılan bu ülkede anayasaya %10’a kadar serbest diye madde geçirmek rezaletin dik alası oldu.
Sayıştay için de yapılan değişiklik ise bütçe kesin hesabını yıl içinde hazırlayacağına bir yıl daha vermek oldu! Tabii ayni sırada da bir raporunu neden geç yolladı diye hakaret edip aşağıladılar ve suç duyurusuna ve sorumlunun zararı cebinden karşılamasına kızdılar.
Yargıya hız kazandırmak isterken yargı kolunun yönetimini açıklığa kavuşturup sorunlarının ele alınması için sorumlu tutmak düşünülmedi. Personel, icra memuru ve stenograflar için dahi kendine yetmeye dönük yetki ve karşılığında sorumluluk düzenlenmedi.
İdarenin genelinde liyakat sisteminin baştan aşağı görev, yetki ve sorumluluklarının açıklığa nasıl ve kimler tarafından belirleneceğine ışık tutarak uygulanması ilkeleri anayasaya konulmadı. Sistem hababam usulü bırakıldı.
Yukarda değindiğim gereklilikleri diyalog istedikleri için ilgili herkese yollamıştık; zahmet edip okuduklarının en küçük işaretini bile vermediler.
Çağdaş devlette usul haline gelmiş olan danışmanın izini bile göremedik. Toplantılar düzenleyerek görüş alma girişiminde bulundular ama söylenenleri dinlediklerini gösterecek hiçbir şey yapmadılar. Onun için sadece gösteriş olsun diye yaptıklarına inandık.
Bir şey söylediniz ancak yanılmış olmayalım diyerek olsun bir soru sormadılar. Hiçbir önerimize tepki göstermediler.
Sonunda Meclis’te hararetli konuşmalar yaptılar ancak kimsenin ne yaptıklarını somut olarak anlamasını sağlayamadılar.
Anayasa görüşmeleri tam bir skandal halinde geçti. Halkın önünde avare dolaşan mebuslar ve hamasi nutuklar çeken figüranlar televizyondan sunuldu. Görülen ise maraton ama lafazanlık maratonu idi.
Çok sürmez üç ay sonra gene değiştirme girişimi sözü verdiler. Şimdilik partiler arası dengelerde bu kadarını verebilmişler, arkası gelecekmiş. Bizim cumhurbaşkanı adayımızı seçin ve umut edin dediler.
Kıbrıs cumhuriyeti anayasasında olduğu için ve bugüne kadar dokunulmadığına göre ve ondan sonra gelen anayasalardaki her hangi bir kurala aykırı olmadığına göre yürürlükte olan ve dolayısıyla yasa ile halledilebilecek bir konu olan vicdani reddi bile taviz olarak verdiler. Bir sürelik askerliğe karşılık olarak iki sürelik kamu hizmeti koyarız kimse vicdana dayanarak ret etmek yolunu seçmez kurnazlığını ileri sürerek savunma yapanlardan başka ne beklenirdi?
Şimdi temel hak ve özgürlük konusunda anayasaya aykırılık iddiasıyla dava açma hakkı gibi esaslı bir hak için evet diyelim mi demeyelim mi sorusuna yanıt vermek yapacağımız tek şey olacak.
Bizi hiçe sayan tutumu, esas gereklilikleri ve yasa ile yapılırken anayasayı neden ellediniz gibi düşünceleri aklımızdan silebilir miyiz?
İyice düşüneceğiz.