CEMAAT CEPHESİ…
Varlığı şüphe götürmeyen ancak soruşturulmadığı için büyüdükçe büyüyen rüşvet cerahatine, Cemaat yargısı neşteri attı ve hem rakibini fena yaraladı, hem de tüm siyasi aktörlere pozisyonlarını yeniden tanımlattı.
Üçlü seçimlere giderken Cemaat’in 17 Aralık operasyonları ile başlattığı huruç hareketinde yalnız olmadığı bilinmeli. Belirtileri çok önceden ortaya çıkan ve bu sütunda birçok yazıya konu edildiği gibi, Cemaat, RTE’yi gözden çıkaran ABD ve ana muhalefet CHP ile örtülü bir ittifak halinde.
Cemaat cephesinin sermaye ayağında organik “nurjuvazisi”nin örgütü TUSKON var, bu öteden beri biliniyor. RTE ve yakın çevresinin her fırsatta vergi cezaları ile başka sopalarla tehdit ettiği büyük sermayenin örgütü TÜSİAD da sesini biraz daha yükselterek bu cephede yerini almış durumda.
CHP dışındaki muhalif partilerden MHP, AKP’nin karşısında durarak Cemaat cephesinde pozisyon alırken Büyük Birlik Partisi (BDP) de konjonktürde AKP karşısında durarak palazlanma fırsatını kaçırmak istemiyor. Son olarak , Erbakan mirası “Milli Görüş”çü Saadet Partisi, kavgadan bize ne düşer beklentisiyle AKP karşısında, dolayısıyla de facto olarak Cemaat cephesinde.
Bu cephede bir de “sol liberaller” var. AKP’de milletvekili ve bakan olarak yer alan müstafi Ertuğrul Günay, Özdalga gibi isimler Cemaat’le birlikte davranırken “yetmez ama evetçi”-kullanılmış ahmaklar- dan bir kesim 100 imzalı bir açıklama ile Cemaat’in Zaman’ının üst manşetinde baş göz üstünde tutuldular.
Cephe büyümüş gibi görünmekle beraber, çelişkili duruşlar da var. CHP, hem Cemaat kesimi ile birlikte davranıyor, hem de Balyoz, Ergenekon mağdurlarının “yeniden yargılanmaları”nı istiyor görünüyor. Ama bu, Cemaat’in ve sol liboşların istemediği bir durum. CHP yönetimi, bu noktanın fazla üstünde durmayarak ertelemeyi tercih eder halde, ama içinde kazan kaynatan bir duruş bu…
AKP CEPHESİ…
Cemaat’in çok önceden hazırlığı yapılan ve ustaca sergilenen rüşvet operasyonuyla ağır bir yara alan RTE ve yakın çevresi, bir yandan bütün “devlet aygıtı”nı kullanarak saldırıları göğüslemeye çalıştı, bir yandan da yeni müttefikler bulma arayışına girişti. MİT’i daha etkin bir kullanıma alan RTE, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı TİB’e yine bir MİT’çi getirerek “muhaberat devleti” olmada yeni bir adım daha attı.
Cemaat’in Yargı ve Emniyet kadrosundan yumuşak karnına sert yumruklar yiyen RTE, “paralel devlet” söylemini geliştirip Cemaat’e “gizli örgüt” yaftasıyla saldırıyı denedi ama şimdiye kadar yapabildiği, yoğun tayinler, sürgünlerden öteye gidemedi. Yine de “ikinci Operasyon” olarak bilinen Bilal Erdoğan’ı da kapsayan operasyonun önünü kesmekle, HSYK’daki hamleleri ile saldırıların temposunu düşürmekle teselli bulabiliyor. AKP’nin Yargı’yı iyice kontrolüne almak için başlattığı HSYK ile ilgili yasa değişikliği ise AB’den ve Gül’den gelen negatif sinyallerin etkisiyle gerçekleşmeyecek gibi ama ona zaman kazandırıyor, bunu kâr yazacak.
RTE’nin cephe oluşturmak için yanaştığı aktörler TSK, Kürt siyaseti ve “Fenerbahçe Cumhuriyeti”…Balyoz, Ergenekon, KCK, şike gibi operasyonların Cemaat’in yargıdaki kadrolarının “kumpası” olduğunu öne sürerek yeniden yargılamaya ışık yakan AKP’nin bu hamlesi, söz konusu aktörleri Cemaat’e karşı , kendisiyle birlikte pozisyon almaya bir davetti.
AKP’ye doğrudan karşı çıkmamakla beraber, RTE’siz bir AKP ihtimaline hazırlıklı duran bir kesimi “ortadakiler” diye nitelemek yanlış olmaz. TOBB,Türk-İş, Çankaya ile yaklaşık aynı çizgide durarak “ortadakiler”in pozisyonunu oluşturuyorlar. Zamanla bu küme güçlenebilir.
KÜRTLER VE SOKAK
AKP rejiminin Cemaat cenahı ile öteden beri başı hoş olmayan Kürt siyaseti, tepedeki çatışmadan bir fayda çıkarmanın peşinde. AKP’ye gönderdiği mesaj, “Çözüme yaklaş, yoksa seni biz bile kurtaramayız”… Bu, bir tür mevcut sıkışmışlıktan faydalanma siyaseti ve özgürlükçü bir siyaset için oldukça sığ, hatta oportünist bir duruş olarak nitelenebilir. Yine de bu duruşun tüm Kürt siyasetine hakim olmadığını ve tıpkı Gezi’deki duruş gibi, hareketin kendi içinde ciddi tartışmalar yarattığını eklemek gerekir.
AKP-Cemaat çatışmasının yarattığı cephelerden uzak duran ve kendi doğrusunun peşindeki sosyalist partiler, gruplar, Gezi ayaklanmasının öteki bileşenleri, alternatif kümeyi oluşturuyor. Bu kesim içinde, yaklaşan seçimlere kayıtsız kalmamak, seçimlerde hiç olmasa bazı mevziler kazanma, seçim konjonktürünü bir kürsü olarak kullanma çabaları var.
Savrulmalara karşı durduğu sürece, gerçek demokrasi, adalet, eşitlik söylemi ve inandırıcı pratiği ile bu küme, Türkiye’nin geleceği ile ilgili söz söyleme şansını daha da artıracaktır.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.