Kıbrıs için 15 Kasım demek, 2 önemli yakın tarih sürecini anımsamak demektir. Köfünye olayları ve “KKTC’nin ilanı”! Garip klasik Kıbrıs gerçekleri ile örülen bir tarihi dönem den dem vuruyoruz. Bize tarih ezber, hamasetli örgüler, resmi ideolojik güncel kulanım ila aktarıldığı için sonuçta doğru bilgi ve sağlam yorumlama yapma şansımız da yoktur. Yukarda sıraladığım 15 Kasım konuları dahi bize gerçek ve yalanın nasıl kaynaştırılıp yanlışın doğru olarak sunulduğunu aktarma bakımından çok önemlidir. Tanık olup yaşayarak geçirdiğim yakın tarih günleri ile ilgili birkaç söz yazmak gereksinimini hissederek, konuya başlıyorum.
Gerek Köfünye gerek se “KKTC ilanı” basit kural ile nedenleri ve sonuçları birbirine özdeşleşmeme gerçeği vardır. Kıbrıs’ın dış dinamik gerçeği ve adada dizeyin olgusu bu iki konuda da yansıyor. Kıbrıs kendi tarihini dahi ret veya hamaset kurallar la ele aldığı için, bilmeme lüksünü de n normal biçimde yaşar. Fazla soyutlama yapmadan hemen yakın tarihe şöylesine dalalım…
Kıbrıs tarihin de 1967 yılı 15 Kasım günü Köfünye olaylarının yaşandığı dönemdi. Olay sonradan istenilen veya Köfünyeyi işgal edenlerin başarısı değil, yeni bir ayar ile beklenmedik öteki sonuç başlangıcı başladı. İlgili dönem toplumlar arası çatışmaların yaşandığı, dış etkenlerin gelen askeri yapılarla taşlandığı koşullar la savruluyordu. Yunanistan da Albaylar cuntası oldu. Ortadoğu’da Arap İsrail savaşı ile başta Mısır ve Suriye Ürdün İsrail’e karşı önemli topraklar kaybetti. Bölgede artık Amerikan hegemonyası ağırlığını hissettiriyordu. Böylesi koşullar la etrafımız çalkalanıyordu. Kıbrıs da ise yavaş yavaş özelikle Yunan cuntası sonucu Makariyos ile çelişkiler su yüzüne çıkıyordu. Yunan cuntası daha ileri gidip “Grivasın savunma bakanı” yapılmasını dahi istiyordu. Köfünye ise özelikle öldürtülen “Paşası” sorası oldukça içsel sorunlar yaşıyordu. Bölgeye gönderilen “Çetin” etiketli komutan oldukça tepki yapacak davranışlar sergiliyordu. Sadece yolu kullanan Rumları değil, bölge Türk halkına karşı da dengesiz davranışlar yapıyordu. Rumlarla olan gerilimi de tırmandırıyordu. Zaten Yunan General Grivas saldırı için fırsat arıyordu. Karşılıklı biriken davranışlar sonucu da 15 Kasım günü Grivas Makariyosa rağmen Köfünyeyi işgal etti. Gariptir olay öncesi bölgeye giden Türkiye elçilik mensupları da yolun kapatılmasını dayatıyordu!
Yukarda özetlediğim gelişmeler sonuçta Köfünye’nin Rumlara kalması sağlanamadı. Kıbrıs gerçeği yeniden işlemeye başladı. Gerek Grivas Makariyos çelişkisinin artık derinleşmesi, gerek Türkiye’nin müdahale tehdidi, Amerika’nın bölgesel hegemonya etkili duruşu sonucu konu tam aksi sonuç yaratıyordu. Derinleşmesi beklenen iki halkın arası, tam aksi alınan kararlar la yumuşadı. Uygulanan ablukalar kaldırıldı. Köylerini terk eden bazı Türkler köylerine döndüler. Adada yoğunlaşan Yunan askerleri Kıbrıs’tan ayrıldılar. Grivas resmen işgal “başarısının” sonucunu adadan kovularak politik kaybetmeyle yaşadı.
Köfünye olayları Kıbrıs sorununa başka bir sıçrama alanı oluşturdu. Kıbrıs Yunan çelişkisi yoğunlaştı. Bir yanda 2halk gerilimi yumuşarken, öte yanda giderek özelikle Yunan cunta gerçeği ile Kıbrıs’ın uluslararası açılım ile ekonomik başarı gelişmesi sorası, çelişki böylesi taraflar arasına doğru kaydı. Sonucu ise bildik 74 darbesi ile sonlandı.
***
Kıbrıs’ın yakın tarihi 15 Kasım günlerinden biri de “KKTC” ilanı oluyordu. 1983 yılında yapılan bu ilan, denildiği gibi “bağımsızlık” adımı değil, daha Türkiyeleşme ile Denktaş’a yeniden başkan olma olanağı sağladı. Kıbrıs’ın 74 yılı müdahaleler le resmen ikiye ayrıldıktan sora başlayan yeniden yapılanma sürecinin önemli kavşağı oldu “KKTC ilanı” noktası. Özelikle 81 Seçimleri direk müdahale etme durumu ve ardından başta TKP dizayinleştirme hamlesi zaten o dönemin kesimlerince beklenen sonuçtu. Hatta taraflaşma dahi oldu. Konuyu daha önceden analiz eden HALKDER ve Devrimci Gurup devrimcileri 79 yılındaki birkaç bildirilerinde uyarı olarak yazdılar. Özet olarak; “Kuzey Kıbrıs yöresinde ilan edilecek bağımsızlığın, aslında Türkiye’nin kuklası olacağını” halka dağıttıkları bildiriler le anlatılar. Seksenler tartışma olayında ise oldukça ilginç ayrışmalar oluyordu. Özelikle Kıbrıs olayını doğru dürüst yorumlayamayan bazı sol kesimler dahi “ulusalcılık” yaklaşım ile ilan edilecek bağımsızlığı savundular. Sol içi bağımsızlık ayrışması da oluştu. Nitekim ilana yaklaşılırken, sol içi tartışmalar da oldu. Hatta bazı kesimler “Ulusların kaderini tayin etme hakkı” olarak dahi savundular…
Özelikle 81 yılından sora başlayan sola karşı parçalama ve psikolojik operasyonlar la dağılım artıkça işler de belirleniyordu. Ne yazık ki değinmeden edemiyecem. Genellikle Kıbrıs konusunda yazı yazanlar, belirli dönemlerde net siyasal hareket oluşturmasalar da devrimci kesimlerin yaptığı ve günümüzle kanıtlanan çalışmaları, bildirileri hiç yazılmadı. HALKDR, DEVRİMCİ GURUP gibi yapıların birçok görüşü bundan dolayı araştırmalar içine konulmadı. Hatta bazı gerçekler karşısında oldukça suçlanıldığı da söylenmedi. Nitekim birçok kesim bazı kişileri HALKDERCİ olarak suçlayıp aleyhlerine propaganda yapıldığı dahi unutuldu!
***
Ne tesadüftür ki “KKTC ilanı” öncesi tam bir gün öncesi muhalefet bağımsızlık ilanına karşı yürüdüler! Ama bir gün sora saray yemeğinde ilana onay verdiler. Sonuçta bildik gerçek yeniden vurdu. Gidişat bağımsızlık değil daha Türkiyeleşme ilhak süreci yaşandı. Sadece Denktaş yeni anayasa ile yeniden başkan seçilme hakkını da koydu. Buna uygun olarak sonradan ilanı bazı kesimler “Denktaş’ın darbesi” olarak da konuştular. Tabi bunlar hep unutuldu gitti!
Propagandanın bir tuhaf örneğini de verelim: ilana Uluslararası tepkiler de oldu. Bazı Türkiye yetkilileri “haberimiz yoktur” dediler* Hatta TC elçisi İnal Batu BBC radyosuna “ben dahi olayı ertesi gün öğlen vakti duydum” palavrasını dahi sıktı. Hâlbuki herkes bilir ki olay Türkiyesiz olmadı. Hatta olayı direk elçiye soranların olduğu da biliniyor. Neyse fazla detaylara yeniden girmeyelim. Sonuçta 74 müdahalesiyle başlayan yeniden yapılanma “KKTC” denilen ama hem Kıbrıs sorununu çözme hem de Türkiyeleşme ikilemli yeni bir raya oturtuldu. Devamı zaten gelen anayasadan tutun üretimsizleştirme, nüfus taşınması ve ardından yaşanan gerçekler bunu kanıtlıyor. Ekonomide Kıbrıs cumhuriyeti mührü kaldırılması ile artık ihracat sıkıntısı başladı. Batırılarak Özal modeli memurlaşma da hızlandı. Bu daha sora AB eksen oturması ile yeni dış sermaye el koyma hareketleri ile taşlandı…
Sonuçta şimdi bildik noktaya geldik. Kimse bağımsız olunduğuna inanamıyor. Uluslararası yargı kararlarında Türkiye’nin Alt idari birimi ifadesi olan, Güvenlik konseyi kararlarında “tanınamaz” konulan ve ikide bir Kıbrıs sorununun çözümü denilen gerçekler le yaşıyoruz. Zaten “kutlamaya beş kala” konulan elektrik zammı ve istenilen özeleştirme el değiştirme konusu hala anlatısı yoksa, ben ne diyecem?
Emperyalist çağın özü, Tarihin acı gerçekleri Kıbrıs’a çok güzel yerleşen renkli resim haline geldi. Biz konuşmasak dahi yaşam bunu bize kanıtlıyor. Biryanda tanklar la kutlama ama elektrik yakma zammı ile yaşanırken, öte tarafta feryat yapılan çığlık olayı olarak tekrar yaşanacaktır. Kıbrıs’ın en kötü durumu şu: Tarih yaşandı ve değiştirilemez. Sadece bilinerek, dersler alınarak ilerisi için önemli ufka hizmet eder. Oysa adamız da yaşananları dahi bilmeme, yok sayma duruşu hala resmi alanda vardır. Tarih değil, resmi ideolojik hamaset propaganda tarihi öğretiliyor! Daha biz o noktada bulunuyoruz. Şimdi bu 2 yakın tarihe tanık olmamıza rağmen başka konuşma veya yok saymanın yörüngesine takıldıysak, ne demeli? Ne geçmişi bilen, nede geleceğini göremeyen garip bir sis perdesinde sıkışıp kaldık.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.