Gene İttihat ve Terakkinin sırf iktidarını daha fazla pekiştirmek için darbeyle atadığı Mahmud Şevket Paşa’yı aslında kendi örgütünün öldürttüğünü de öğrenmekteyiz gayrı resmi tarihten. Ya da Mahmut Şevket Paşa suikastının İttihat ve Terakki tarafından bilindiği, fakat bu cinayete ses çıkartılmadığı yönünde görüşler vardır. İttihat ve Terakki sivil kanadının Mahmut Şevket’le olan uyuşmazlıkları dolayısıyla, Paşa’nın aradan çıkmasının- olay, İttihat Terakki’nin iktidarını sarsmadan, hatta onu kuvvetlendirerek oluştuğuna göre- onları sonradan, hatta onu kuvvetlendirerek oluştuğuna göre- onları sonradan memnun etmiş olması da mümkündür. Hatta Edirne’nin geri alınması konusundaki tutumu dolayısıyla İttihat Terakki’nin asker kanadının da bu ölüme fazla üzülmediğini tahmin etmek de mümkün görünmektedir (Bk.Resmi Tarih Tartışmaları, Fikret Başkaya, Sait Çetinoğlu).
1913’le birlikte Türkiye’de kayıtsız şartsız kaydıyla yüzyıllık Tek Parti dönemi başladığında muhalefetin tümü ya susturulmuş ya da sindirilmişti. Şimdi Türkiye’yi veya Osmanlı’yı bırakalım. Daha birkaç sene önce eski bir TMT’ci Şehit Tuncer konusunda bazı bilgiler açıklayınca hemen havada üstü örtülü tehditler uçuşmuş ve bu durumun deşilmesinin doğru olmayacağı bir şekilde üstü kapalı bildirilmişti. Evet, anlaşılacağı gibi gerek Osmanlı, gerekse Türk tarihi ve de hala daha yakın tarihte maalesef üstü örtülmüş ve toplumlararası kin artıran ama gerçeği başka türlü olan birçok olay işlenmeyi veya günyüzüne çıkarılmayı beklemektedir.
Mustafa Armağan, Osmanlı, İnsanlığın Son Adası adlı kitabında (sf.21) tarihle yüzleşmek üzerine şunları yazmaktadır:
“ Yüzümüzü yeniden bulmak, kendimizle yüzleşmekten, böylece tariihin içinde açtığımız şiddet yolunun içinde bu defa geriye doğru yeniden yürümeyi denemekten geçer. Avunmak ve avutmak çare olmaktan uzaktır burada. Biz tarihin “bu” noktasındayız ve tam da şimdi “bu” noktadayız. Öyleyse, bu noktaya nasıl ve niçin geldiğimizin muhasebesini yapmaktan başka çaremiz olamaz. Çare, yüzleşmektedir. Bizi yüzleşmekten uzaklaştıran ne varsa onları bir bir bulmak ve gerçek bir yüzleşme seansını yaşayabilmek için, kendimizi tanıyabilmek ve bir yüz sahibi olabilmek için tariihin yüzüne takılan maskeleri indirmek ve onu özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Tarih özgürleştikçe, “gizli olan” açığa çıktıkça, Sofokles’in sözlerine dönüyoruz burada yine, “meydanda olan” ama silinmiş olan yüz hatlarımız belirginleşmeye başlayacaktır”
Kıbrıs’ta Kıbrıslılar olarak tarihimizle yüzleşmeye ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalıştıkça yeni nesilleri daha sağlıklı yetiştirmeye başlayacağız. Tarih eğitiminin ana işlevi kaba ideolojik kontrolden, öğrenciye başka derslerle gerçekleştirilemeyecek gelişme ve kendiini geliştirme olanaklarının sağlanmasıyla, çocukların çok kimlikli, sorumlu, yaratıcı, aktif yurttaşlar olarak yetiştirilmeleri sağlanabilir. Bunu da yapmak mecburiyetindeyiz…