Halil Karapaşaoğlu’nun Afrika Gazetesinde “Apartman boşluğu” başlıklı köşesinde yayınlanan yazısı
Gece yavaş yavaş devrilmişti…
Terliyordum…
Boğazımda bir şeyler birikiyordu…
Parmak uçlarım…
Uyuşmaya başlarken…
Morarıyordu sanki…
Göz kapaklarımı açmak için uğraşıyordum…
Açılmıyordu…
Nefes almam yavaşlamış…
Nefes almakta güçlük çekiyordum…
Vücudumda titreme…
Titremenin şiddeti arttıkça artıyor…
Aniden…
Ağzımdan…
Götümden…
Kulaklarımdan…
Ne kadar deliği varsa bedenimin…
Bütün her yerinden…
Bir sıvı akmaya başladı…
* * *
Biri çıktı…
Hiç kimse…
Hiç biri…
Ne adı var, ne soyadı. Ne kimlik numarası var ne dini, ne milleti…
Anası, babası, atası…
Arkadaşı, sevgilisi, cinsiyeti…
Hiç kimse…
Hiç biri…
Biri çıktı işte…
Apartmanın basamaklarından aşağıya indi…
Sokağa çıktı…
Araba sürerken yanına oturdu belki…
Belki sen sevgilinle sevişirken…
Yanına geldi. Kapının deliğinden seni izledi…
Yapayalnızken sen, kafayı sıyıracak gibi oluyorken, oradaydı…
Radyo dinliyorken…
Barda bir bodiri zivaniya içiyorken…
Görmüyordun, bilmiyordun, tanımıyordun…
O hiç kimseydi…
Hiç biri…
* * *
İktidar, hiç kimse olmayı sevmez…
Hiçbiri olmayı sevmediği gibi…
Parti liderlerinin istifası ne kadar zor geliyor öyle değil mi?
Denktaş’ın…
Küçük ’ün…
Neden İzcan’ın istifası hiç konuşulmuyor?
Neden bir gazeteci İzcan’a çıkıp istifa etmeyi düşünmüyor musunuz diye sormuyor?
Onun yenilgisi yenilgi değil mi?
İstifalar gelmiyor…
Parti sekreterleri bile istifa etmiyor…
Talat Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti…
Vaz geçti mi?
Asla! Bin bir türlü oyunlar çevirerek, yeniden hazırlanıyor…
Bu saydığım isimler arasında Çakıcı ve ekibi de vardı…
Ancak son anda bir mesaj…
Çakıcı ve Parti MYK’sı istifa etti diye…
Olması gereken buydu…
Siyaset Allah’ın kelamı değil…
Yaşadığımız bu dönemde…
Diğer siyasi partiler tarafından da örnek alınması gereken bir tutum…
Sadece partiler mi böyle?
Sendikalara bakıyorsunuz…
Derneklere…
İncirli’nin değimiyle “kaşar spor” her yerde…
Peki neden?
Özellikle bazı sendika başkanları yıllardır hep aynı…
Korkuyorlar mı acaba?
Tekrar mesleklerine dönemeyecekler mi?
Belki de unuttular geçmişte yaptıkları işleri…
* * *
Bunun adı koltuk değil…
İktidar…
İçimizdeki eziklik…
Kendimizle yapamadığımız hesaplaşmalar…
Sağı solu eleştiriyoruz ya hep…
Maddiyat hep ön planda diyoruz…
Bazıları maddi kazançlar üstünden kendini topluma ifade ederken…
Bazıları da siyasal kimliği üzerinden yapıyor bunu…
Hiçbir şey…
Hiç kimse…
Hiçbiri…
Sokakta o olmaktan korkuyorlar…
Bu bir iktidar hastalığı…
Eğer o yapının dışına çıkarlarsa…
Hiç kimse kendilerini önemsemeyecek…
Adları zikredilmeyecek…
Gazetelerde görünemeyecekler…
Korkuyorlar çünkü…
Bunca yıldır yaptıkları şeylerin dışında…
Başka bambaşka işler yapabileceklerini düşünemiyorlar…
Oyunun adı; “güçsüz ve acizlerin bitmeyen dansı” olsun…
* * *
Siyasal ya da düşünsel gelenek…
Yıllarca bir yapının başında kalarak sürmez…
Ölünce de o muhabbet biter zaten…
Unutulur gider…
Önemli olan, arkadan gelen kuşakların savunduğunuz değerleri sahiplenmesi…
İlle de benim düşüncelerim çok önemli diyorsanız tabii…
Yoksa istifa etmemekte direnmek…
Bulunduğunuz konumlarda yaşlanmak…
İhtiyarlamak…
Size hiçbir şey getirmez…
Ama ne çok garip biliyor musunuz?
Talat’ından İzcanına…
Sendikasından, derneğine…
Herkes eleştirmiyor muydu, ihtiyar Denktaşı…
Denktaş sendromuna yakalandık, farkında değiliz aslında…
İktidar, hiç kimse olmayı sevmez…
Hiçbiri olmayı sevmediği gibi…
* * *
İçimizde biri var…
Hiç kimse…
Hiçbiri olan…
Nefret ettiğimiz…
Öldürmek istediğimiz…
Sevmediğimiz…
Korktuğumuz…
Statüsü, mesleği, başarıları…
Olmayan…
Onunla hiçbir zaman konuşamayacağımız…
Biri var; Hiç kimse…
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.