Ana Sayfa yaklaşımlar Yılmaz Parlan Mitingler Ve Erdoğan! (1) – Yılmaz Parlan

Mitingler Ve Erdoğan! (1) – Yılmaz Parlan

Reklamlar

Hayatın tesadüflerden olduğuna inananlardan değilim. Yaşadığımız her şey bir plan ve strateji sonrasında ortaya çıkmaktadır. Tıpkı Başbakan Erdoğan’ın 28 Ocak Mitingi’ne gösterdiği tepki gibi. Kimileri Erdoğan’ın tepkisini malum pankartlara bulsa da, ben o fikirde değilim. O gün hiç pankart açılmasa da ‘kaşının üzerinde gözün var’ misali bu tepkiler yine verilecekti. Herkesin gözünden kaçırdığı; neden bu olaya Erdoğan’ın bir hafta sonra tepki verdiğidir! Kaldı ki söz konusu pankartlar 10 yıla yakın bir zamandır açılıyordu. O zaman tepki vermeyenler bugün niye bu kadar öfkelenmişlerdi? Gerçek sebep neydi, böylesine bir tepki bu pankartlar neden olabilir miydi?

 

“Toplumsal Varoluş Mitingi” Kıbrıs’ta kontrolün artık kaybedildiğinin bir göstergesi

Başbakanın bu çıkışına derinlemesine bakıldığında, aslında bir korkunun yansıması olduğu rahatlıkla görülebilir. Siyasetçiler genelde bu tarz çıkışları bir şeyleri perdelemek istediklerinde yapıyorlar. Unutulmasın ki siyasette söylenenlere değil söylenmeyenlere bakacaksınız. Söylenenleri zaten herkes biliyor ama ya bu hengame ve itiş-kakış içerisinde gözden kaçırılanlar? Deneyimli kurt politikacı Erdoğan, deyim yerindeyse Türkiye’yi işte tam da bu noktada sırat köprüsünden çekip aldı. 28 Ocak’ta yapılan “Toplumsal Varoluş Mitingi” Kıbrıs’ta kontrolün artık kaybedildiğinin bir göstergesidir. Kıbrıslı Türkler yaptıkları mitingle özgürlük isteyip, bunun için irade koyuyorlar. Bu Türkiye için sonun başlangıcıdır. Dahası Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi, AP’de oylanacak karar taslağında taşıma nüfusa dikkat çekti ve derhal bir nüfus sayımı talep ediyor. Askerlerin Ada’dan çıkmasını ve Maraş’ın da yasal sahiplerine verilmesi için çağrı yapıyor. Çanlar her zaman olduğu gibi bir kez daha çalıyor.

 

TC’nin AB politikası iflas etmiş, 33 başlıktan biri hariç hiç birisi tamamlanamamıştır

İşte bu kabul edilemez: Osmanlı’nın parlak dönemlerinden tam 300 yıl sonra ilk kez fethedilen bir kara parçasından çıkmak onlara zul geliyor. Üstelik Ankara’da içerisinde Erbakan’ın kayıp trilyon davasının da olduğu “Torba” yasasına tepki göstermek için onbinlerce işçi Parlamento binasına yürüyüşe kalkıyor. İçerisinde birbirinden alakasız 245 madde bulunan Torba yasasını herkesin gözünden kaçırmak için Tayyip efendi bizim mitingde açılan pankartları bahane ederek “Sen kim oluyorsun be adam, ben orda stratejik bir iş için bulunuyorum” deyip Kıbrıs’ta adeta deprem etkisi yaratan “Besleme” ifadesini kullanıyor ve Türkiye’deki esas gündemi gözlerden kaçırıyor.

Ortalık toz duman oluyor, “Yarım asırdır biz et tırnak gibiyiz” edebiyatıyla uyutulan Kıbrıslı Türkler üzerinde soğuk bir duş etkisi başlıyor. Türkiye’nin AB politikası iflas etmiş, 33 başlıktan biri hariç hiç birisi tamamlanamamıştır. İflas eden bir başka şey daha var, o da Kıbrıs’ta kendisinin adeta bir ruh ikizi olan, takiyyenin bir başka versiyonu demagoji ustası, AKP’ye büyük bir sadakatle hizmet eden ve Kıbrıslı Türkleri eriten bütün temel yasalarda parmak izi olan CTP’nin “Bir Evet’le Dünyaya Bağlanıyoruz” “Baharda Çözüm” “Yılbaşında Çözüm” politikaları iflas ediyor.

İşte aslında tüm bunlardı gözden kaçırılmak istenen. AKP bir kez daha mağduriyetten beslenme stratejisini devreye sokuyor ve bunda da başarılı oluyor. “Ne yani bu kadar para veriyorum, utanmadan bir de miting yapıyorlar” söylemi Türkiye’de ezilen aç halk kitleleri üzerinde maksimum etki yaratıyor. Onların nazarında da “Nankörler” ve “Para veriyoruz” edebiyatı ile Kıbrıslı Türkler aşağılanıyor ve tüm bunlara biat etmeleri isteniyor.

 

Mısır’da Tahrir Meydanı’na özgürlük, Ankara Kızılay’da toplanan işçilere dayak, Lefkoşa İnönü Meydanı’nı dolduranlara tutuklama

Erdoğan’ın, TC aleyhine pankart açanların tutuklanıp içeri tıkılması talebi küstahlıkta sınır tanımadığını gösteriyor. Halbuki o günlerde Sam Amca’nın talimatları doğrultusunda Mısır’da Tahrir Meydanı’nda toplanan göstericiler için “Özgürlük” istemiş, Mübarek’in çekilmesini talep etmişti. Yani Mısır Tahrir Meydanı’ndaki göstericiler için özgürlük, Ankara Kızılay Meydanı’nda Torba yasasını protesto edenlere okkalı polis dayağı, Kıbrıs’taki göstericiler içinse tutuklama talebi sadece çifte standart değil, aynı zamanda Erdoğan’ın neden AKP’nin bir numarası olduğunun da apaçık kanıtı. Takiyyede liderlik unvanı kimin? Tabii ki Erdoğan’ın…

 

“AB yüzümüze bile bakmaz”

Olayların akabinde, görevleri Türkiye aleyhine olan tansiyonu düşürmekten başka bir şey olmayan siyasi partilerimiz, “Bir yanlış anlama var, Erdoğan yanlış bilgilendirildi” deyip günah çıkarırlarken, Kıbrıslı Türklerden ne kadar kopuk olduklarını da ispatlıyor, Erdoğan ise bildiğini okuyor: “Paket uygulanacak!”. Yollara düşen birileri daha var: O da ikinci Cumhurbaşkanı, AKP’nin yegane gözdesi Mehmet Ali Talat. Gösterdiği tüm sadakate rağmen fırçalardan nasibini almış, Adaya dönüşünde Cemil Çiçek’in açıklamalarına “Düşman sevindiren cinsten” demiş. Kıbrıslı Rumlara karşı “düşmanca” bakışını ele verirken, pankart için de “Kepazelik” yakıştırması yapması gözlerden kaçmamış. “AB yüzümüze bile bakmaz” söylemi yenilir yutulur cinsten değil ve Erdoğan’la AB konusunda ne kadar paralel gittiklerini gösteriyor. Saray’ın patronu Derviş Eroğlu ise “Elim zayıflıyor” açıklaması yapmış, bu konuda ikinci cumhurbaşkanına fark atmakla kalmıyor, Erdoğan’a da lafını söylüyor. “Erdoğan’ın açıklamaları bizi üzdü” deyip üslubunu eleştiriyor, “Fakir fukaradan kesilip gönderilen para yok” diyecek kadar da cesaret gösteriyor. İşte bu noktada, insanın aklına ister istemez siyasi bilgeler geliyor.

 

AKP’nin gizli şifresi CTP-BG

Erdoğan’ın “Mitinge Rum bayrakları ile geldiler” şikayeti çarpıtmanın uç noktasıydı. Öncelikle o bayraklar Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı olup, TC Devleti de o bayrakların göklerden inmemesi için garantör. “Mitinge katılanlara bakın, hepsinin cebinde Rum Pasaportu var” demesi AB konusundaki ciddiyetsizliğini gösteriyor…

Gelelim TC’nin yardım safsatalarına: “TC olmasa, KKTC batar” söylemleri artık kabak tadı verdi. Somut olması için bir örnek verelim: 100.000 TC işçisine asgari ücret ödeseniz, eder 800 milyon ki siz buna TC’nin KKTC’ye ihracatını da ekleyip % 20’sini de kar sayarsanız etti işte 1 trilyon kazanç. Burada çalışan TC’li nüfusun istidham toplamında TC’nin işsizlik rakamlarını da %2 düşürdüğünü gözden kaçırmayalım. Eee, şimdi sormazlar mı adama kim kime yardım ediyor diye? Bunun yanına, AKP’nin gizli şifresi CTP-BG kanalı ile “Kayıt altına alıyoruz” masalı ile 2006 yılında 42.000 işçiye yasal vatandaşlık kapısını aralamasını ve aileleri ile birlikte 200.000 kişi olduklarını da anımsatmakta çok fayda var. DPÖ verileri 1999 yılı ile 2005 arasında nüfus artış hızını 1.1 olarak verirken 2006’da bunun %16.9 olarak gerçekleşmesi, adaya nasıl bir nüfus taşındığının da göstergesidir. CTP-BG’nin yaptığı işler bununla da sınırlı değil: Mal Tanzim Komisyonu da yine AKP’nin talimatları doğrultusunda hayat bulmuş ve çözümsüzlük yönündeki beklentiyi artırarak global takasın yolunu ardına kadar aralamıştır.

 

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version