Ana Sayfa arşiv Ali Sarıtepe Mağdurun dilinden, mağrurun diline – Ali Sarıtepe

Mağdurun dilinden, mağrurun diline – Ali Sarıtepe

Reklamlar

AKP’nin kuruluş sürecinden günümüze kadar gelen siyasal davranış ve dilini anlatan her halde en iyi cümledir.

AKP’yi tarihsel arka planıyla birlikte ele aldığımızda, çeşitli vesilelerle iktidar odakları tarafından yönetmeye referans verilmeyen bir siyasal anlayışın devamı olduğu görülmektedir.

Parlamentoda çoğunluğa sahip olduğu seçim dönemine baktığımızda: Ülke karakterli ekonomik krizin; halkı yoksulluk sınırına daha yakınlaştırdığı, finans krizinin günlük ekonomik işleyişi bile tıkadığı noktaya geldiği rahatlıkla görülebilmekte idi. Kendi dışında ise; sosyalizm bloğu devletlerinin yıkılmasıyla, dünya tek kutuplu/merkezli hale dönüştüğü ve dolayısıyla soğuk savaş dönem örgütlenme biçimi olan Nato Devlet Örgütlenmesi olan Gladyo/Kontrgerilla örgütlenmesi de dönemini tamamlamış, eritme ve tasfiye politikalarıyla eski örgütsel yapıları sonlandırılmıştı.

Bunun yapılamadığı tek ülke Türkiye kalmıştı.

Diğer ülkelerde tasfiye edilen bu yapıların; 12 Eylül ve 1984’ler itibariyle Kürt sorununun kendisini ifade edişindeki stratejik duruşu nedeniyle Türkiye Gladyosu devlette mutlak hakim durumuna gelmişti. Onun bu hakimiyeti ABD ve AB politikaları ile uyuşmazlığına da denk düşmekte idi.

Verili ortamın böyle olduğu koşullarda AKP, geniş bir toplumsal kabulle siyasete sayısal belirleyici olarak dahil oldu. Hükümet olması; aynı zamanda onun AB’ye üye olmaya çalışan Türkiye’nin uyması gereken kriterlere sahip çıkmasına ve bu sahip çıkmanın ülke içi ve ülke dışında kendisine meşruiyet sağlama koşullarını da yaratmış oldu.

Parlamento çoğunluğu olması ve bunun sonucu olarak hükümet olması; onun muhalefet/mağdur dilini kullanmasını engellemedi. Tam aksine hala daha mağdurluğa mahkum edilmeye çalışıldığını devamlı olarak anlattı.

Haksız da değildi.

Türkiye yönetme formülasyonu olan bölücülük-komünizm-şeriatçılık üçlemesinden olan şeriatçılık suçlamalı, yapı siyasal güç odağı konumuna gelmişti.

Hükümet olması; devletteki güç odaklarının ona karşı tavır koymalarına engel olmadı. YÖK-HSYK-Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarla olan çatışma bu alanın açıkta olan zirvesiydi. Kapalı alanda ise askeri bürokrasinin ona karşı eylemliliği devam ediyordu.

Çeşitli darbe girişimleri ve planlamaları; iç ve dış koşulların ortaklaşması ile deşifrasyona uğraması ve güçsüzleştirilmesi ile Akp’nin aynı zamanda hükümet olmaktan iktidar olmaya başlama sürecidir de.

Sivil bürokrasideki güç odakları da aynı zaman dilimi içerisinde, direnme/karşı durma ekseninden güçlerinin sonuna da gelmeye başlamışlardı.

Akp siyaseti; 2010 12 Eylül referandumu ile mağdurun dilini kullanmada bu dilin zirvesine gelmişti.

Bugün artık ortada kullanılan yeni bir dil vardır.

YÖK’e muhalefet eden, demokrasi noktasında eleştiriler yönelten Akp; burada siyasal egemenliğini sağladıktan sonra, onun için YÖK sorunu YOK olmuştur. Geçmişte eleştirdiği uygulamaları bugün kendisi yapmaktadır. HSYK’ya yöneltmiş oldukları tüm eleştirileri sanki onlar yapmamış gibi, icracıları bu sefer kendileri olmuşlardır. Anayasa Mahkemesi de keza aynı duruma gelmiştir.

Gelinen noktada Akp’nin siyaset dilinin, demokrasi dilinden ziyade demegoji dili olduğu çok daha açık olarak gözükmektedir.

O; güç odaklarıyla yapmış olduğu çatışmalardan, demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendireceği yerde kendi iktidar gücünü en geniş alana yaymaya çalışmıştır. Ve bugün kendisine  uyumlulaştırdığı odaklarla yapmış oldukları devlet faaliyetlerine karşı oluşan tepkilerin toplumsal karşılık noktasında kendisine yönelmesinde: Kurumlar bağımsızdır, bizim buna müdahale etme yetkimiz yoktur diyebilmektedir.

Topluma; demokrasi ve özgürlüklerde geniş yaşama alanları sağlaması gerekirken, mağdur dilinden mağrur diline geçerek bunun getirileri olan fiziksel ve hukuksal zoru normalmiş gibi göstermeye çalışmaktadır.

Türkiye sorunlarının kördüğümü olan; Kürt sorunu ve bu sorunun sonucu olan faili meçhuller gerçeğini görmezlikten gelmektedir. Bugün Kürt nüfus coğrafyasında adım başı ortaya çıkan toplu mezarlar zinciri, sanki bu ülkenin siyasi coğrafyası içerisinde olmamış gibi, Akp siyaseti bigane kalmaktadır.

Akp siyaseti; heybesinde bulunan mağdurluk konularını, sorunları çözme noktasında ele almamıştır. O; sade bunları istismar etmek noktasında ele almıştır, bunu kendisine siyasi rant elde etme noktasında tutmuştur.

Her ne kadar hala demogojiden güç almaya çalışsa da, artık tarzının sınırına gelmiştir.

Mağrur dili, onu siyasal teşhirlerden ve deşifrasyona uğramasının önüne geçemeyecektir.

Akp siyaseti; siyasetinin zirvesinden, iktidar olmasıyla birlikte inişe geçmeye başlamıştır.

Ya sorunları çözücü ve kucaklayıcı olacaktır ya da siyasal düşüşten hızla payını alacaktır.

 

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Exit mobile version