Hikaye ünlüdür. Generalin birisi emekli olmuş. Emeklilik maaşı ise geri kalmış memleketlere özgü bir maaşmış; yani çok azmış. Karısı ise israfa alışmış. Başlamış, generali iş bulsun diye sıkıştırmaya.
Geri kalmış memleketlerde iş bulmak da zor, general sıkışmış, ne iş olsa yaparım demeğe başlamış. Torpilli bir arkadaşından bula bula hela bekçiliği bulmuş.
Eski zaman helalarında, müşterilere ibrik verirlermiş, taharetlenmek için (temizlenmek için). O yüzden sıra sıra ibrikler dururmuş, dolusundan birini alan abdesthaneye girermiş.
İlk gün müşterinin biri altı delik birini almaya uzanmış. Emekli general “hop! Onu değil, yanındakini al.” diye buyurmuş. Müşteri terbiyelice “baş üstüne”’yi çekmiş ve diğerini almış.
Emekli general buyruğun tadına varmış ama bir başkasının “niye?” diye sorması üzerine, “onun kıçı delik” demek hoşuna gitmemiş. Bu sorgulama aklına bir fikir getirmiş. Hemen tüm ibrikleri renk ve desenlere boyamış.
Başlamış komutları sallamaya. Kim bir ibriğe uzanırsa “onu, bırak! Yeşilliyi al!” diye komutu sallarmış.
O günden sonra emekli generalin keyfi yerine gelmiş ve işinden hiç şikayet etmemiş.
Keyfi yönetimin buyruk verme alışkanlığı nedeni ile ibrikçi başılığa yönelmeye hazır çok kişi var; hem asker, hem de siviller arasında… Kıbrıs’ta ibrikçi başı rolünü benimseyen pek azdır. Ama zaman değişti. Anımsarım, usta başı yapmak ve beş altı kişiyi yönetmesini isterdim de kimse kabul etmezdi. Yeni Erenköy’de bölük komutanı yapacak birini bulamamış ve görevi birinin sırtına yıkarak vekaleten götürtmüştük.
Şimdi devir değişti. Kültür de değişiyor. Yasa, tüzük, yönetmelik, genelge ve yazılı emir nedir diye balan yok. Tutturan, tutturduğuna bastırıyor, buyruğu.
Zavallılaşmış olan yurttaş da, ibrikçi başılık yapmaya meraklı insanların, ithal veya yerli, her tarafı doldurduğunun olamayan yurttaş da, tartışıp yorumlar getiriyor. Neden o ibrik değil de, sarı çizgili ibrik kullanılmalı diye ibrikçi başının kendi kendine bulmasına olanaksız yorumlar üretiyor.
Bir süre önce ibrikçi başı karar verdi. ADİSOK ile YKP bu kez görüşmeyecek; ama TKP’nin davetlisi olan Klerides, Hristofias, Rolandis ve isterlerse diğerleri Kuzey’e geçecek, CTP’ye de ziyaretçi gelecek. Hemen yorum üstüne yorum yapıldı.
Geçen hafta ise AKEL ve Liberaller partisine izin verilmedi, ADİSOK’a ise verildi. Hemen yine yorumlar yapıldı. Acaba neden ADİSOK’a izin var, diğerlerine yok diye kafa yoruldu. Ancak bir gün önce yine karar değişti ve ADİSOK’a da yasak kondu. Hemen yine yorumlar…
İbrikçi başı, bir gün yasaklar, bir gün izin verir. Başka bir gün birine izin verir, başka bir gün diğerine…
Çağdaş bir devlette yazılı bir kural vardır. Açar okur ve yorumlarsınız. Yorum farklılığı çıkarsa bir ilgisiz uzmana yorum yaptırırsınız ve çok büyük ölçüde tartışma ortadan kalkar. Keyfi yönetimin olduğu ülkelerde ise yazılı kural değil emir geçerlidir ve emir verme gücünü elinde bulunduranın arzusu egemendir.
Çağ, hukuk devletleri çağı ya! Keyfi yönetimlerde de yazılı kurallar yapılır; Ama kısadır, çerçeve yasasıdırlar ve belirli kişilere yetkilerini göstermek gibi bir işlevleri vardır. Hatta yazılı kuralı dinlemeyip emir patlatmak da olanaklıdır. İbrikçi başıların bulunduğu ülkelerde yasalar kısadır, çerçeve ve yetki yasalarıdırlar; ama bürokrasiden şikayetler de ayyuka çıkmış bulunur. İbrikçi başılığa boyun eğmeyi huy edinmiş olanlar, onların varlığını görmemeye alıştıkları için kısa yasalar, yetki yasaları ve çerçeve yasaları ile bürokrasiyle mücadele edilmesi gereğini ileri sürerler. Derya içerisindedirler, deryayı bilmezler ve ibrikçi başılarının savunucuları olurlar.
Yorumu bırakıp önce gerçek durumun bir saptamasını yapmakla işe başlamak gerekir. Toplumlar arası ilişkiler konusu değerlendirilirken önce duruma bakalım:
Yerli makamlar, emirlerle çizilmiş bir yetki alanı içinde çalışırlar. Bu alanı aşmaya kalkanlar yetkili bir yere gelemezler. Seçimle gelinen bir makam olsa da, çare bulunmuş ve yetki alanını aşmayacakların seçilmesi garanti edilmiştir.
Bu yetki alanı, toplumlar arası ilişkileri kapsamaz. Toplumlar arası ilişkiler konusu yüksek (!) politika konusu olup “üst düzey”de ele alınır. “Üst düzey” ise yasa ile belirlenmiştir, yasaların üstünde bir kurumdur. O kurum da emirler çıkararak yetkililer belirlemiştir. Yetkililer keyiflerine göre düzenleyeceklerdir.
İsteyen, istediği kadar, toplumlar arası görüşmeler başlıyor, federal bir çözüm yakın; o halde ilişkileri düzeltmek, karşılıklı güven artırıcı önlemler almak gerekir, desin. “Üst düzey” daha iyisini bilir. Sanmayınız ki, onlar sadece bu baskı dönemini atlatmak için iyi niyetli görünmekten başka bir şey yapmama kararında iseler, bunu açıklayacaklar.Öyle bir şey olamaz. Hatta iyi niyetli olduklarını göstermek için önce kendi toplumunun, anlaşma yanlılarını iyi niyetli oldukları konusunda kandırmaya çalışacaklardır. Doğal müttefikleri olan anlaşma istemeyenlere ise, sabredin ve bekleyin, biz hallederiz mesajını el altından vereceklerdir.
Bu çerçevede toplumlar arası ilişkileri onlar düzenlerler. Biraz olsun, iyi niyetli görünelim; çok olmasın, halk usandı ilişki kurmak arzusu arttı denmesin, diye hudut çizerler. O geçsin, ona yarasın, o geçmesin öbürüne yarasın diye de yüksek politika yaparlar.
Yorum yapılacaksa, ibrikçi başı gibi hareket edebilenlerin gerçek niyetlerine bakmak ve bunlarla temas konularını onların arzu ve olanakları çerçevesinde sürdürebileceğimizi bilmek zorundayız.
İbrikçi başının başında da başka ibrikçi başılar da vardır. En baştakiler de genel ortamın tutsaklarıdır. Yani olanakları her zaman sınırlıdır.
Toplumların, kesim kesim, gurup gurup arzu ve iradelerin sergilemek ve uygulamak hak ve olanakları vardır. Ne kadar birlik ve beraberlik baskısı yapılırsa yapılsın kimseye boyun eğmeyip zorlamak görevdir.