iktibasMetin YeğinTerra Viva - Metin Yeğin
diğer yazılar:

Terra Viva – Metin Yeğin

MST, yaşamı bir bütün olarak yeniden örgütlemek için hareket etmektedir. Bu nedenle biraz büyükçe bu dükkan, aslında egemenlerin dünyadaki koca siluetinin içinde güneşi bize sızdıran küçük bir delik gibi geliyordu bana….

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıartigercek.com

Bu yazı iyi gelir gibi geldi bana, bu karda, kışta, kıyamette…

Kooperatif, ‘Terra Viva’ (yaşayan toprak) süt ürünleri fabrikasıydı. Ana yolun kıyısına 5 dönüm bir arazi üzerine kurulmuştu. Bütün diğer fabrika benzerleri gibi güvenlik kapısından geçilen, arazinin bir köşesinde idari bölümünün yer aldığı kamyonların girip çıktığı bir yerdi. Aslında cüssesine oranla az kişi çalışıyordu. Diğer kapitalist kardeşlerinden farklı olarak herkes aynı yerde yemek yiyordu. Ayrıca işçilerin soyunma odaları, duşları ve tuvaletleri Brezilya koşullarından çok bir Batılı ülke düzeyindeydi. İdari ofis de, bütün ofisler gibi duvarlarda üretim grafikleri, birkaç yönetici odası, bilgisayarlarında muhtemel kağıt oynayanlarla doluydu.

Fabrikanın her bölümünde en dikkat çekici şey tertemiz olmasıydı. Dışarıdaki işçilere paketlenmiş sütleri gönderen ambalaj makinesinin olduğu cam bölüme girdiğimizde bir mabette hareket eder gibi oluyordunuz. Üretim sorumlusu Pool, makinenin öyküsünü anlatıyordu. Saatte kaç adet ürettiğini, yalnızca bir kişinin onu kontrol etmesiyle çalışabildiğini, elektronik panelini, eski makinenin sorun yaratmasına rağmen bunda hiçbir sorunla karşılaşmadıklarını dinliyorduk. Tabii ki bunla beraber bu ‘Tetra Park’ marka, Kuzey Amerikan makinenin kaça alındığını, ne kadar daha borçları olduğunu ve kaç yıl ödeyecek olduklarını da. Makine, içine aldığı kartonları bellerinden büküp kutu haline sokarken kredi alabilmek için yaşadıkları süreci ve uymak zorunda oldukları anlaşmalardan söz ediliyordu.

Sonra şehrin içinde kooperatif ‘Terra Viva’nın satış mağazasına gidiyorduk. Burası esas olarak süt ürünlerinin satıldığı bir yer değildi. Süt ürünleri daha çok büyük marketlere toptan satılıyordu. Burası bizim küçük kentlerde her zaman rastladığımız gibi bir tarım aletleri dükkanıydı. İçinde traktör sabanından machetalara, sulama tesisatlarından kimyasal ilaçlara kadar bir sürü tarımsal üretim malzemesi ile doluydu. Müşterileri, MST hareketinin asantementoları, tarım yapan bazı campementolarının dışında küçük çiftçilerdi. Esas olarak ekolojik üretim yapmalarına rağmen bazı tarım ilaçları satmalarının nedeni de daha çok küçük üreticilerdi. Bunların dışında en önemli satış ürünleri Topraksızların çiftliklerinde üretilen tohumlardı.

Bu satışın iki yönü vardı. Birincisi MST işçilerinin ürettiklerinin doğrudan küçük çiftçiye, bu ürünün tüketicisine ulaşması, öte yandan büyük tarım tekellerinin ellerinde bulundurdukları tohum patentlerine alternatif tohum üretip, bir kereye mahsus ekilebilen ve böylelikle her sene tohum alma zorunluluğunda bırakan ‘terminatör’ tohumdan küçük çiftçiyi kurtarabilmekti.

Yaşamın, teorilerden her zaman daha yaratıcı olduğunu düşünen MST hareketinin mücadele biçimini tek bir şeyle mesela toprak işgalleriyle sınırlamamız mümkün değil. Toprak işgal edip kolektif tarım yapıyor, iktidarın tarım politikasının değiştirilmesini savunuyor, Dünya Ticaret Örgütünün dayattıklarını protesto ediyor ama mesela Brezilya’nın ufak bir kentinde bir tarım ihtiyaçları satan bir dükkanı da işletiyor!

MST, yaşamı bir bütün olarak yeniden örgütlemek için hareket etmektedir. Bu nedenle biraz büyükçe bu dükkan, aslında egemenlerin dünyadaki koca siluetinin içinde güneşi bize sızdıran küçük bir delik gibi geliyordu bana….

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
395AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin