yazılarKıbrıs iktibasGrivas’ı anma töreninin ortaya çıkardığı şeyler… - George Kumullis
diğer yazılar:

Grivas’ı anma töreninin ortaya çıkardığı şeyler… – George Kumullis

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıPolitis
alıntı yapılan kaynakyeniduzen.com
"Araştırmacı yazar George Kumullis’ten 1 Şubat 2025 Cumartesi günü POLİTİS gazetesinde "Grivas'ı anma töreninin ortaya çıkardıkları" başlığıyla Rumca olarak yayımlanan yazısını İngilizce’ye çevirmesini istedik. O da her zaman olduğu gibi bizi kırmayarak bu ricamızı yerine getirdi. Kumullis’in bize gönderdiği İngilizce metni okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik. Kendisine yürekten teşekkür ederiz. - Sevgül Uludağ"

“Tarihten öğrenemediklerimizi öğreniriz tarihte…”

Friedrich Hegel, 1770-1831, Alman Felsefeci…

Geçtiğimiz Pazar günü yapılan Grivas’I anma töreninin teyid ettiklerini iki kelimeyle tarif edecek olsak, “aşırı sağa dönüş” derdim. ELAM tarafından önü kesilmeden önce DİSİ, böylesi bir gelişmeden kaçınmak maksadıyla “bunu düzeltecek önlemler” almaya karar verdi. Grivas’I anma töreninde tüm DİSİ partisi (yetkilileri) varlıklarıyla boy gösterdiler ve kendilerinin ELAM’dan daha ELAM’cı olduklarını ortaya koymaya çalıştılar. Son cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde iki etkili DİSİ üyesinin yapmış olduğu gibi yakın gelecekte DİSİ’nin bir bölümünün ELAM’a katılması sürpriz olmayacaktır.

MİLLETVEKİLLERİNİN GRİVAS’I ONORE ETMESİ KABUL EDİLEMEZ…

Daha önceki makalelerimde de belirtmiş olduğum gibi, insan hakları ve demokrasiyi koruma görevi verilmiş olan milletvekillerinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne saldırmak üzere bir suç örgütü kuran, patlayıcı çalan, polis karakolları ve hükümete ait arabaları havaya uçuran ve en kötüsü toplam 55 Kıbrıslı’yı öldürmüş olan bir adamı onore etmeleri kabul edilemez. (Ölen Direniş Savaşçılarının Yakınları Tüm Kıbrıs örgütünün vrilerine göre, 13 Kıbrıslırum EOKA B tarafından darbe öncesinde öldürülmüştü, 38 kişi darbe esnasında öldürüldü, 4 kişi de EOKA B tarafından darbeden sonra öldürüldü.)

KLİRİDİS: “GRİVAS, KATİL OLARAK KINANMALI…”

Bu cinayetler arasında en dikkat çekeni, bir EOKA A militanı ve Kliridis’in partisinin bir üyesi olan Stelyos Mavros’un öldürülmesiydi – o, yalnızca EOKA B’nin eylemlerini onaylamadığını ifade etmekteydi.

26 Ocak 1974 tarihinde Fileleftheros gazetesi şöyle yazmıştı: “Kahraman Stelyos Mavru, Grivas’ın kana susamış suikastçıları tarafından öldürüldü…” DİSİ’li milletvekillerinin, Stelyos Mavros’un yakınlarının gözlerine nasıl bakacağını görmek isterdim.

Aynı günkü Fileleftheros gazetesinde (26 Ocak 1974) DİSİ’nin kurucusu Glafkos Kliridis’in bu korkunç suçla ilgili açıklamalarını okuyoruz, o günlerde Kliridis, Parlamento Sözcüsü idi: “Grivas’ın korkak katilleri haindir.. Parlamento’dan Grivas’ı katil olarak kınamasını isteyeceğim.”

KIBRIS’IN YIKIMINI MÜHÜRLEYENLER BUNLARDI…

Öyleyse nasıl oluyor da DİSİ, cinayetlerin beyni olan birisine övgüler düzüyor? Bu konu siyasi olmakla kalmıyor. Aynı zamanda ahlaki bir konudur. DİSİ’li milletvekillerinin Hristiyan prensipleri nereye gitti? Hristiyan Ortodoks olmakla övünen birisine, Hristiyanlık’taki  “öldürmeyeceksin” emrini hiçe saymasına izin mi verilecektir? Bugün ortaya konanlardan ötürü eminim ki Kliridis mezarında ters dönüyordur… Bu yurdun bir yurttaşı olarak merak ediyorum, yurdumuzun yok edilmesinin sembollerini kahramanlaştırırken, genç kuşaklarımıza ne tür değerler aşılamaktayız. Terörizm ve darbeler, doğuştan gelen şeyler değildir. Bunlar kirli bir ortamda kuluçkaya yatırılarak doğuyorlar, tıpkı Kıbrıs’ta cunta döneminde gördüğümüz gibi ve ne yazık ki bu o günlerde Kıbrıslırumların çoğunluğunun benimsediği bir durumdu. İşte böylesi bir ortamda diktatörlüğün iğrenç destekçileri, suç örgütü EOKA-B’nin liderleri ve reisleri ve faşizmin sinir bozucu yavruları Kıbrıs’ın yıkımını mühürleyeceklerdi.

KASITLI BİR TUTUM…

DİSİ’nin Grivas’ı yalnızca 1955-59 dönemindeki “şanlı mücadelesi” nedeniyle onurlandırıp, eylemlerinin diğer tartışmalı yönlerini görmezden geldiği tutumu, her türlü mantık duygusunu ihlal eden, komik, kasıtlı ve basit bir tutumdur. (DİSİ’nin konuya bakış şekliyle) bakacak olursak o zaman Stalin, Çavuşesku, Hitler, Mussolini gibi tiranlar da kahraman olarak onurlandırılmalıdır çünkü gerçekten de tarihlerine “parçalar” halinde bakarsak, yaşamlarının bir aşamasında ülkelerine fayda sağlamışlardır.

SİLAHLI MÜCADELENİN ETKİLERİ OLUMSUZ OLDU…

Ancak DİSİ’li milletvekillerinin ısrarcı oldukları şekilde tarihe parça parça bakamayacağımızı gözardı etsek bile, silahlı mücadelenin ne faydası olmuştu? Glafkos Kliridis, kaleme aldığı hatıralarında ENOSİS için silahlı mücadelenin bir hata olduğunu yazmıştır. Gelenek olduğu üzere duygusallıktan uzak biçimde soğuk bir mantığın merceğinden bu mücadelenin etkilerine bakacak olursak, o zaman tümüyle olumsuz şeyler olduğunu göreceğiz. Ben yalnızca en önemlilerinden söz etmek istiyorum:

***  ENOSİS hedefinin yakılması

***  Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasındaki geleneksel dostluğun yok edilmesi

***  Kıbrıslırumlar arasında solcu ve sağcı diye kutuplaşma yaratılması

***  Özgürlüğe inanan pek çok genç erkeğin adil olmayan ve gereksiz biçimde kurban edilmesi

***  Kıbrıslıtürk milliyetçiliğinin yükselişi

***  EOKA’ya karşılık terörist TMT’nin oluşturulması

***  İstanbul (Konstantinopol) Elenizmi’nin yok edilmesi

***  1958’de mücadelenin dejenere olarak inançları nedeniyle solcuların zalim biçimde öldürülmesi (örneğin Menikos, Stilyanu vs.)

***  Türk askerlerinin Kıbrıs’a yeniden gelmesini ve Türkiye’ye müdahale hakları veren bir çözümün kabul edilmesi; Zürih-Londra Anlaşmaları’nın kabul edilmemesi, Macmillan taksim planının uygulanması anlamına gelecekti…

***  EOKA B’ye EOKA A tarafından insan gücü sağlanması

***  Türk işgali

BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ DEĞİLDİ…

Bazıları tüm bunlara karşı çıkarak “özgürlük havası alabilmemizi” EOKA’nın mücadelesine borçlu olduğumuzu söyleyecektir. Bu tümüyle gülünçtür. Tarih hakkında temel bilgisi olanlar bileceklerdir ki mücadele, bağımsızlık mücadelesi değil, ENOSİS mücadelesiydi. 1950’lerde hakim olan sloganlar “Enosis ve sadece enosis” ve “Ya Enosis, ya Ölüm” idi.

EOKA gençlerinin fedakarlıkları hiçbir zaman Bağımsızlık Günü olan 1 Ekim’le değil, Enosis mücadelesiyle özdeşleşen 1 Nisan’la özdeşleştirilmiştir. (ENOSİS başarılamadığı için) mücadelenin başarısızlığı nedeniyle dini liderler mücadelenin ismini de değiştirmişler ve bunu “kurtuluş” mücadelesi olarak vaftiz etmişlerdir – bağımsızlığı EOKA’nın eylemleri sonucu kazandığımızı kastediyorlardı böylece.

TEK DAMLA KAN AKITILMAKSIZIN BAĞIMSIZ OLABİLİRDİK…

Böylece sağcı milletvekilleri ve medyanın çoğu da “kurtuluş mücadelesi” söylemine sarılıvermiştir.  Bunlar, Büyük Britanya Başbakanı Harold Macmillan’ın meşhur “Değişim rüzgarları” başlıklı Şubat 1960’ta yaptığı konuşmadan da habersizdirler – bu konuşmada Macmillan, Büyük Britanya hükümetinin artık sömürgelerinin bağımsızlığını engellemediğini belirtmişti – yani bağımsızlığımızı garantör güçler ve tek yanlı müdahale hakları olmaksızın ve tek bir damla kan akıtılmaksızın da kazanabilirdik…

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
393AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin