iktibasGözde BedeloğluEkonomik programın sabırla imtihanı - Gözde Bedeloğlu
diğer yazılar:

Ekonomik programın sabırla imtihanı – Gözde Bedeloğlu

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin Meclis grup toplantısında TÜSİAD’a yönelik “haddinizi bileceksiniz” sözlerinden birkaç saat sonra, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Ömer Aras, polis zoruyla ifade vermeye götürüldü. Biliyoruz ki ifadeye çağırmak artık gereksiz bir detay olarak görülüyor, polis herkes için 7/24 kapıda. Aras ve Turan’ın, 13 Şubat’taki genel kurulda yaptığı konuşmalardan sonra soruşturma başlatılmıştı. Erdoğan’ın, söyledikleri “buram buram provokasyon kokuyor” dediği; soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, “içeriği hakkında bilgi sahibi olmadıkları olaylara ilişkin yalnızca basından öğrendikleri bilgilerle dezenformasyon içerikli ifadeler kullandıklarını” öne sürdüğü Orhan Turan ve Ömer Aras’a yurt dışına çıkış yasağı getirildi. Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği, “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla, Türkiye’nin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bilgileri kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yaydıkları ve yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunu işlediklerine ilişkin somut deliller olduğu” kararına vardı.

***

Erdoğan’ın üst perdeden tepki gösterdiği Turan ve Aras’ın konuşmalarında ne vardı? Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanması, bir siyasi parti lideri ve oyuncu menajeri hakkında başlatılan soruşturmanın farklı bir nedenle tutuklamayla sonuçlanması, hem sanayicilerin hem çalışanların mutsuz oluşu ve yüzlerinin gülmeyişi, bir büyükşehir belediye başkanının düzenlediği basın toplantısından hemen sonra hakkında soruşturma başlatılması, bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazetecilerin gözaltına alınması, genel yayın yönetmeninin tutuklanması, başta 6 Şubat depremleri ve Kartalkaya yangını olmak üzere sistemdeki denetim eksiliği ve sorumluların istifa etmeyip hesap vermemesi, kadın cinayetleri ve çocuk tacizlerindeki artış, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından görevden alınmasının ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) şirketlere kayyım olarak atanmasının mümkün olduğu… TÜSİAD’a göre, Bakan Mehmet Şimşek’e destekleri sürse de ekonomide her şey yolunda gitmiyor ve enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmak giderek zorlaşıyor, hukuka olan güven sarsılıyor. Tüm bunlar, Türkiye’nin yakın dönem gündemini belirleyen konular. Halkı korku, panik ve endişeye sürükleyen de yaşananların hatırlatılması değil, halkın bizzat sonuçlarıyla yüzleştiği denetimsizlik, liyakatsızlık ve cezasızlık!

***

Çareyi yine reiste gören de var, iktidarın değişmesini isteyen de… Çünkü her şey siyasi, hepsi siyaset içinde çözülmesi gereken sorunlar. MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı “Siyasi söylemleri siyasetçilere bırakmak lazım. Sanayiciler kalkınma için çabalamalı” dedi. 2021 yılında hükümetin uyguladığı ekonomi politikasının ‘güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı’ oluşturduğunu kaydeden TÜSİAD’a Erdoğan benzer bir şekilde cevap vermişti, “Sizin tek göreviniz var, yatırım, üretim, istihdam ve büyüme. Kalkıp da hükümete saldırmanın değişik yollarını aramayın, bizimle mücadele edemezsiniz.” Erdoğan, bir ekonomist olarak aldığı faizleri düşürme kararını eleştirenlere karşı bugünkü gibi sert çıkmış ve bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğini söylemişti. İşler beklendiği gibi gitmedi. Mehmet Şimşek göreve getirildi ve faizler yeniden yükseltildi. Erdoğan, nas ekonomisini rafa kaldırdı. Bugün, TÜSİAD ve Erdoğan iktidarını yeniden karşı karşıya getiren, bir tarafın eleştirisini sertleştiren diğer tarafın ‘had bildiren’ tonunu koyultan mesele, çıkarılan torba yasayla Cumhurbaşkanına bağlı DDK ve TMSF’ye verilen yetkiler. Patronlar şirketlerine kayyım atanıp mallarına el konulmasından tedirginler. Mülkiyet hakkının ihlâl edilme riski, kırmızı çizgisi aşılmak üzere olan sermaye için, açık bir sistem eleştirisini gerekli kılmışa benziyor.

***

TÜSİAD’ın, ekonomide her şeyin yolunda gitmediğini, enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmanın giderek zorlaştığını ve hukuka güvenin sarsıldığını söylemesi Erdoğan’ı oldukça kızdırdı. Son yerel seçim başarısızlığının ardında, özellikle açlık sınırının altındaki maaşlarıyla, emeklilerin tepkisinin etkili olduğu sıkça ortaya konuyor. Saray ve şürekasının harcamalarından, Diyanet ve İletişim Başkanlığı gibi gözde kurumlara ayrılan paydan kesinti yapamayan Şimşek’in işçinin, emeklinin maaşından tasarruf yaparak, milyonlarca insanı sefalet ücretelerine mecbur bırakmasının toplumsal barışa olan negatif etkisi ise ne kadar az konuşulursa o kadar iyi. Ne de olsa grev kararı alan işçilere valilik kararıyla yasak getirmek de mümkün, sendika başkanını ‘işçi örgütlediği’ için tutuklamak da… İster haber yapan gazeteci, ister bürokrasi içindeki suç ağlarına dokunan avukat, ister astrolog olsun, Türkiye’nin hapishaneleri herkese açık. Erdoğan’ın uyardığı gibi, meslek örgütleri, iş insanları, işçi sendikaları… herkes başı önde, siyaseti ona bırakarak kendi işine bakmalı. Halka düşen ise sabır! Erdoğan-Şimşek ekonomik programında işlerin yolunda gittiğinin bilinmesi önemli. Sabrın sonunun selamete varacağına inanmak şart! Mehmet Şimşek geçen yıl nisan ayında gittiği ABD’de, G20 toplantılarına katılarak yüzlerce yatırımcıyla bir araya geldiklerini ve Orta Vadeli Program hakkında sunumlar yaptıklarını anlatmıştı. Şimşek, Türkiye’ye ilginin çok büyük olduğunu çünkü kredibilitesi olan nadir ülke programlarından bir tanesi olduğumuzu, programın uygulanmasına yönelik soru işaretlerinin ortadan kalktığını söylemişti. Uluslararası yatırımcı Türkiye’ye güvenmişti artık. Şimşek, kollarına giren polisler eşliğinde mahkemeye çıkarılan TÜSİAD başkanlarının güncel durumuyla belki yatırımcılarla yeniden güven tazelemek ister.

***

Halkın, kendisine tek seçenek olarak sunulan ekonomik programda işlerin yolunda gittiğine inanması gerekiyor ki iktidarı suçlamadan sabırla seçimi bekleyebilsin. Dünyadaki değişen siyasi dengeler içinde kendine yer arayan hükümet, ters giden göstergeler yüzünden dış güçleri de suçlayamaz durumda. Dolayısıyla ‘düşmanı’ içerde arayıp bulmak gerekiyor. Gezi’den 12 yıl sonra yeniden başlatılan soruşturma, muhalefetin kazandığı belediyelere operasyon, gazetecilere, sendika liderine gözaltı ve tutuklama gibi aynı anda fitili ateşlenen süreç ile geniş çaplı baskı ve sessizleştirme planı devreye sokulmuşa benziyor. İktidarın ‘ekonomi iyiye gidiyor’ yönündeki söylemlerine karşı patronların ‘iyiye gittiğini söyleyemeyiz’ çıkışı aslında malumun ilanından ibaret. Grev gibi Anayasal hakların tereddütsüz şekilde engellenmeye çalışılması ve derinleşen yoksulluk karşısında örgütlü bir şekilde direnmenin ‘suça teşvik’ sayılması gibi hamleler toplumsal barışa büyük zarar veriyor. Milleti kışkırtan örgütlü itiraz değil, planlı yoksullaştırma.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
393AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin